Breathe

63 15 25
                                    

20 Mayıs 1996

Arka planda çalan klasik gitar ve bu gitarın kalın sesine eşlik eden erkek sesi sessiz odayı doldururken yatakta uzanan sarmaş dolaş iki sevgili ise huzurla bu şarkıyı dinliyordu.

Changkyun, kendinden sadece birkaç yaş büyük sevgilisini çıplak göğsüne çekerken boştaki elinde ise bitmek üzere olan sigarası vardı. İkili yoğun bir sevişmeden çıktıkları için fazlasıyla yorgunlardı fakat yine de uyumuyorlardı.

Changkyun'un iyi bir sevişmeden sonraki en sevdiği şey sigara içmek iken Kihyun'un ise onun kollarındayken odasındaki eski radyodan en sevdiği grubu dinleyerek dinlenmekti.

Saat çoktan gece iki olmuşken bulundukları konumda neredeyse hiç bina olmamasından kaynaklı sadece yazın sıcağındaki böcek sesleri ve birkaç araba sesi duyuluyordu. Kihyun, Changkyun'un geniş göğsüne iyice yayılırken odasındaki açık balkon kapısından belli olan gökyüzüne bakıyordu.

"Bugün günlerden ne Changkyun-ah?" diye sorarken sesi çok bağırmaktan olsa gerek kısık çıkmıştı. Boğazında sanki gıcık varmış gibi temizlerken yatağının yanındaki komodine uzandı ve üzerindeki dolu su bardağını içti. Boğazının yumuşadığını hissederken gerilmiş yüz hatları anında gevşerken kendini yeniden sevgilisinin sıcak göğsüne bıraktı.

Changkyun, Kihyun'un acı çeken yüzünü görünce kaşları pişmanlıkla çatılmış ve dudaklarını onun şakağına yaslarken "Özür dilerim güzelim, yine canını yaktım." diye mırıldanmıştı. Sessizce konuştuğu için sesi boğuk çıkarken Kihyun iç çekmeden edememişti.

İkili tanıştıklarında Changkyun henüz 17 yaşındayken Kihyun çoktan 20'sine girmişti bile. Kihyun, felsefe öğrencisi Changkyun ise liseyi aile zoruyla okuyan serserinin tekiydi. İkisi birbirinden o kadar farklıydı ki aynı ortama nasıl düştüklerini ikisi hâlâ anlayabilmiş değildi.

Hoş, anlamaya çalışmayı ikisi de uzun süre önce bırakmıştı. Sadece kaderlerine ayak uydurarak bu hayatı yaşamaya çalışırken birbirlerine tutunuyorlardı.

"Soruma cevap vermedin hâlâ." Kihyun, Changkyun'un daha fazla pişmanlık duymasını istemediği için konuyu değiştirmeye çalıştı.

"20 Mayıs." diye cevapladı onu Changkyun, sevgilisinin ne yapmaya çalıştığının farkındaydı fakat görmezden geldi ve onu kendine biraz daha çekerek çıplak vücudunu ısıtmaya çalıştı.

"Bir hafta sonra yıl dönümümüz. Bana yine Gardenya mı alacaksın?" diye heyecanla sordu Kihyun. Gözleri bahsettiği çiçeği söylerken bile parlarken Changkyun onun bu çocuksu sevincine karşı başını sallayarak onu onaylamıştı.

"Her yıl olduğu gibi bu sene de Gardenya çiçeği alacağım, balkonun beyaz çiçek tarlasına dönmüş olsa bile." diye konuşurken gözleri Kihyun'un gözleri ile çakışıktı. "Bana neden her sene bu çiçeği alıyorsun?" diye sordu Kihyun.

Chamgkyun, beş yıldır her yıl dönümlerinde bu çiçeği kendisine alırdı. Her sene aynı hediyeyi aldığı için arkadaşları onun sıkıldığını düşünseler de aksine Kihyun fazlasıyla mutluydu. Çünkü Changkyun inatla bu çiçeği alıyorsa arkasında mutlaka bir anlamının olacağını biliyordu.

Kihyun, Changkyun'u daha iyi görmek için kolunun üzerinde doğrulurken dinleyece şeyin heyecanıyla yanakları al al, gözleri çakmak çakmak olmuştu.

Changkyun "Bu çiçek diğer çiçeklere oranla fazla nazlı bir çiçek." diye söze başlarken kendisi de Kihyun gibi doğrulmuş ve onun karşısında oturarak sözlerine devam etmişti. "Kokusu o kadar yoğun ki odanın en köşesinden bile kokusunu alabilirsin, ne kışın ne de yazın yapraklarını dökmez ve her zaman parlak kalmayı başarır. Renginden dolayı bu çiçek meleğe de benzetilirken aynı zaman da gizli aşkı da temsil eder."

Changkyun, cümlesini bitirirken Kihyun'un gözlerinim dolduğunu görünce yüzünde güzel bir gülümseme oluştu ve " Ne demek istediğimi anladığını düşünüyorum, biliyorum, senin kadar romantik değilim, bu yüzden her sene aynı çiçeği sana alıyorum ama biliyorum, sen beni anlarsın." diye konuşmasını bitirirken Kihyun'un gözlerinden akan inci tanelerini silerken yaşlardan dolayı ıslanmış gözlerini öpmüştü.

"Yüzünü yıkayıp geri gel, seni mutluluktan bile olsa ağlarken görmek istemiyorum."

Kihyun, Changkyun'un cümlesine karşı başını sallayıp yataktan kalkıp banyoya ilerlemişti. Changkyun ise onu beklerken balkondaki beyaz Gardenyalara bakıyordu. Küçücük balkonda beş tane büyük saksı ve bu saksıların içindeki beyaz çiçekleri gördükçe tebessüm edemeden duramıyordu. Bu çiçekler ona her zaman sevgilisini hatırlatıyordu.

Kihyun, diğer arkadaşlarına göre her zaman daha kırılgan biriydi. Farklı düşüncelerinden dolayı çoğu zaman etrafındaki herkesin ilgisini çekmeyi başaran biriydi. O kadar iyi ve masum biriydi ki herkes onun bir melek olduğunu düşünüyordu. Cinsel yönelimini öğrenen ailesine rağmen hiçbir zaman yılmamış ve dimdik ayakta kalmıştı. Changkyun, işte bu yüzden ona delicesine aşıktı.

Kihyun, onun için her zaman parlayan bir Gardenya çiçeğiydi.

Arka planda çalan şarkıya eşlik ederken Kihyun'un banyo kapısından kendisine baktığını gördüğünde daha çok gülümsemiş ve mırıldandığı şarkıyı söylemeye başlamıştı.

"Kristen, come right back.
I've been waiting for you
to slip back in bed.
When you light the candle."

○●○●

○●○●

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Fotoğraflardan ilham alınarak yazıldı bu one shot

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Fotoğraflardan ilham alınarak yazıldı bu one shot. Aslında uzatabilirdim ama böyle daha iyi oldu gibi.

Umarım beğenirsiniz, romantiklik katmaya çalıştım ama oldu mu emin değilim.

Umarım beğenirsiniz, romantiklik katmaya çalıştım ama oldu mu emin değilim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu da Gardenya çiçeği.

Burning Up • ChangKiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin