Sakin duramadı. Çok sinirliydi. Düşündüğü her şey parmaklarını hareket ettiriyordu. İlk cümlesine şöyle başlamıştı." Sen kimsin?". Ardından cevap hemen geldi" Sanırsam tanışıyoruz. Babalarımız sayesinde.". Mary çok sinirlenmişti. Yazmaya devam etti "sıra sende ne demek peki?" Bunu... bunu hangi anlamda söyledin?" Cevap sürekli çok hızlı bir şekilde geliyordu. "Ahh sen de biliyorsun bunu. Önce annen sonra sen. Ama önce bir tanışsak mı diyorum?" Bu adamın çok ukala olduğunu düşündü Mary. Yazmaya devam etti" Sen ne biçim birisin. Baban benim babamı gözlerimin önünde öldürdü. Sen kafayı yemişsin. Karşıma sakın çıkma. Bu senin sonun olur." Jack sinirleniyordu fakat ukala tavrını korumalıydı." Pekala küçük hanım, kimin sonuymuş göreceğiz. Nereye gittiğini, nerede yaşadığını ve kim olduğunu senden daha iyi biliyorum, KÜÇÜK HANIM." Mary kendini tutamıyordu. Çok sinirlenmişti. Parmaklarını tekrar klavyede gezdirdi. Bu sefer ne yazacağını bilmiyordu." Birincisi bana küçük hanım demeyi kes. İkincisi de... sen ve ailenden nefret ediyorum. Ayrıca neden babamı öldürdüğünüzü bilmek istiyorum. Bir de annemi öldüreceğini söylüyorsun. Bana nedenini söyle." Jack bilgisayar başında bir kahkaha attı. O da bilmiyordu neden öldürmesi gerektiğini. Babası iki yıl önce intihar etmişti ve oğluna bir mektup bırakmıştı. Bu mektupta hayalinin Brown ailesini öldürmek olduğu yazıyordu. O da babasının neden böyle bir şey istediğini bilmiyordu ama babası istemişse yapmalıydı. Mektupta hatırladığına göre Mary Brown'un babası Michael Brown'un Devis ailesine karşı çok büyük bir hata yaptığı yazıyordu. Jack bunu Mary'ye söyleyemedi. Yalnızca "bu bana karşı bir emir" diyebildi.