Arkadaşlarımla bi kafeye oturup saatlerce muhabbet etmiştik. Güneşin batmasına yarım saat kala masamıza koca bir pasta yaklaşıyordu. Herkes alkışlarken pasta önüme bırakıldı. Ufak bir dilek tuttum, kimsenin mutsuz olmamasını, barışı, ölümsüz mutlu bir hayatı. Gözlerimi açıp mumları üfledim. Koca bir alkış yükseldi mekandan. Gözlerimde koca yıldızlar etrafa bakıyordum. Herkes yerine oturdu, pastayı dilimledim ve herkesin önündeki tabağa birer dilim bıraktım. Kendime de alıp yerime oturdum. Bi süre daha sohbet ettikten sonra çoğu kişi evlerine gitti. Tam güneşin batışında bir genç sahilde denize karşı oturmuş dertli düşünüyordu. Bir tabağa pasta koyup yanına yürüdüm. Bana baktı, geri önüne döndü. Yanına oturup tabağı uzattım.
"Seveceğini düşündüm, almaz mısın?"
"Sevmem."
"Herkes pastayı sever. Bence tadına bakmalısın."
"Senin mi doğum günün?"
"Evet, 18'imre girdim."
"Benden büyüksün, ben kasımda gireceğim."
"Oh, daha varmış be. Bence tanışabiliriz. Doğum gününe gelmek isterim."
"Gelemezsin."
"Ah şey.. kusura bakma biraz arkadaş canlısıyım. Haklısın daha tanışmadığın birini neden çağırasın ki?"
"Hayır hayır, ondan değil. En çok senin gelmeni isterdim ama kendim de gidemiyorum."
"Ha?"
"Adım Hongjoong."
"Seonghwa. Seni duymuştum sanırım, Güzel Sanatlarda okuyan mısın?"
"Evet, okulu bıraktım."
"Ah evet duymuştum, 12-A'dasın. Yan sınıf, hiç gelmemişsin bu yıl okula."
"Bi daha da gelemem."
"Hongjoong, kötü niyetim yok ama-"
"Senin hiçbir zaman kötü niyetin olamaz Seonghwa, seni biliyorum. İyi birisin. Sana güveniyorum."
"Tanışıyor muyuz?"
"Evet, seni tanıyorum."
"Ha.."
"Sorunu sorabilirsin."
"Ha doğru, neden okula gelmedin ve gelmeyeceksin?"
"Seonghwa."
"Evet?"
"Hastaydım bi süredir. Doktorla konuştu bugün annem, duydum 2 günüm kalmış."
Sustum. Yutkunamadım başta. Güneş yavaş yavaş batmıştı ve sokak lambaları, kafe ışıkları, bina ışıkları, led tabelalar kendilerini belli etmişti. Yüzüme baktı. Gözlerime, gözlerimin tam içine baktı. Cevap beklediğini sanmıştım, yakınlaştı. Dudakları aralandı, sanki tam bir şey diyecekti ama diyemedi. Ağzı geri kapandı. Derin bir nefes verdi. Tüm bunları yaparken onu izledim. Ses çıkarmadım, nefes bile alırken tedirgindim.
"Susmakta haklısın." Dedi birden. Gözleri hala bendeydi. Ona baktım, ellerine baktım. Tırnaklarıyla oynuyordu. Ellerini tutmak istedim alakasız. Ben elin bakınca daha da stres oldu, geri yüzüne baktım. Hafif yüzünü buruşturdu sanki canı yanmışçasına. Ellerine baktım, parmaklarını kanatmıştı. Ellerini tuttum. Kanı elime bulaşmıştı, umursamadım. Ellerini dudaklarıma çıkarıp ufacık öpmüştüm. Gözlerini saniyelik olsun çekmemişti benden. Korkmuştum. Karşımda ölümü yaklaşan birinin oturması beni korkutmuştu.
"Korkuyorum."
"Neyden Seonghwa?"
"Ölmenden."
"Beni tanımıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I met you when i was 18 - seongjoong
FanfictionI met you on my 18th birthday and that day i fell to pieces. !!!ANGST!!!! Bu fic "seonghwa's first life, hongjoong's last" playlistini dinleyerek yazılmıştır.