evin önündeki boş şişeler

73 9 2
                                    

geldim felix, ben yine sana geldim. keşke daha önce gelseydim de hiç gitmeseydin.

yolun başında durdum, felix'indi bura. onun eviydi, duygularımız ve ruhlarımızın saklandığı mabedimizdi orası. fakat ben ne yaptım? tek bir adım bile atamadım ona giden yolda. hatta daha da saçmaladım, derin bir nefes alıp arkamı döndüm. yapamıyordum, gidemiyordum işte evine.

"dön bana, hyunjin." dedi aklımdakilerden biri, "daha önce bıraktığın için pişman değil misin zaten? şimdi dönsen kaybedecek bir şeyin olmaz. kaydebileceğin her şeyi zaten kaybetmedin mi?"

haklıydı.

toparlanma vaktiydi benim için. felix'in âşık olduğum perileri ondan kaçıp benim zihnime girdiğinden beri bu periler bir saniye bile susmadı. sustukları zaman felix rahatlardı, evet ama onların susması onu korkuturdu, ne yapacağını bilemezdi. yani, susmamaları felix için olmasa da benim için bir hâyli iyiydi, işin özünde ben felix'in bir parçasını kendimle yaşatmayı seviyordum fakat onlar pek memnun değildi bundan, yaralıyorlardı beni. ne yapacağımı bilemiyordum çoğu zaman dedikleri karşısında. "hay sikeyim ya." yavaşça arkamı döndüm, bu kez ne yapacağımı biliyordum, felix gurur duyacak benimle. ama yine de ona kızgındım, "sen gittikten sonra perilerinin benimle kalması hiç adil değil amına koyayım."

flashback!

"yoktu". annesinin sabahın köründe beni arayıp telaşlı sesiyle arka arkaya dizdiği cümlelerden aklımda kalan, algılayabildiğim yalnızca bu olmuştu.

felix ortalarda yoktu. annesinin yanında olmadığı gibi benim yanımda da yoktu ve bu bizim ayyaş peri için hiç de alışıldık bir durum değildi. kesin yine içmişti o siktiğimin içkilerinden birini ve sızıp kalmıştı herhangi bir parkta. elbette annesine bunu diyemedim..

"meraklanmayın siz lütfen, felix iyi. dün ödevlerini yapmak için bize gelmişti biliyorsunuz, nasıl geçti anlamamışız, ikimiz de masada uyuyakalmışız. banyoda şimdi, elini yüzünü yıkıyor. yemeğini yedikten sonra aratacağım ben sizi."

şerefsiz herif, bir anneye yalan söylüyordum onun yüzünden. yine ne için içti, kaldırdığı kadehlere karşılık verenler kimlerdi bilmiyorum. yalnızca merak ettiğim şey, kafasında neler döndüğüydü. neye yaramıştı ki? eve gidecekti, ödevlerimiz bittikten sonra çıkmıştı evden, peki neden evine gitmemişti? hepsini geçtim, nereye gitmişti ve bana neden haber vermemişti?

aklımda dolaşan seksen farklı şey vardı ve bu düşüncelerin arasında, onun bana hediye ettiği periler de suskundu. "sizi de, yapacağınız periliği de.." şeklinde bir küfür için kendimi hazırladım. o esnada, evin verandasından ses geldi. korka korka indim aşağıya. neden bu evde yaşıyorum onu bile bilmiyorum. yalnız yaşayarak kimsesizliğimi gizlemeye çalışıyorum fakat bir işe yaramıyor çünkü gün sonunda elimde felix'in içmemesi için onun elinden aldığım içki şişelerinden biri oluyor.

bu esnada ben nerede duruyorum biliyor musunuz? olmayan anne ve babam için hazırladığım yatak odasının hemen girişinde.

felix'e çok imreniyordum. babası bok gibi bir insan olsa da felix'in elinden tutup onu kaldıracak bir ailesi olmuştu kannımca. en yakın arkadaşı vardı, o da elinden geldiğince yardım ederdi ona. gerçi felix'e sorsak chan'ın elinden hiçbir şey gelmezdi ve o arkadaş teselli işlerini beceremezdi. bunları bir kenara atarsak diğer yanda halı altına süpürdüğümüz can yakan gerçekler var, mesela, onu yaralarlardı. nasıl yaptıklarının bile farkında olmadan paramparça ederlerdi felix'i.

ve ben felix'in parçalarını toplamak için uğraşırdım. kapıyı açıp verandamda gördüğüm yarı baygın beden bunu inkar etse de öyleydi. dedim ya, toplayamasam bile çok çabalardım ama nereden tutsam elimde kalırdı. felix'in hayatında olup onun ellerinden tutmayı, sarhoş olduğunda göğsünde bayıldığı arkadaşı olmayı, yakamadığı sigaraları onun için yakan tek kişi olmak isterdim. tek bir kez de olsa çok mutlu olmasını, onu mutlu etmeyi umardım..

gökyüzündeki ışıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin