Hoşgeldiniz, umarım beğenirsiniz
———
Omeganın hissedebildiği tek şey ağrıydı...
Tüm vücudunu sarıp sarmalayan, nefes almasını engelleyen, kafası patlayacakmış gibi hissettiren dayanılmaz ağrılardı. Gözlerini açabilmek için kendini zorlasada, kirpikleride, göz kapaklarıda birbirine yapışmış olmalıydı.
"Ona bir şeyler oluyor!" Diye panik dolu bir ses duydu. Sanki çok uzaklardaymış gibi, boğuk ve hatta yankılıydı. "Doktoru çağırın!"
Tüm vücudu krize giriyormuş gibi titredi, korkuyordu. Ne olduğunu bilmiyordu, uyanmak, gözlerini açmak, çığlık atmak istiyordu ama titremekten başka hiçbir şey yapamadı.
Birkaç saniye içinde etrafı çok daha fazla gürültüye ev sahipliği yaptığı. İnsanlar anlamadığı bir şeyler söylüyor, bağırıyor ve bir yerlere çarpıyorlardı. Vücudunda dolaşan ellere tepki veremedi. Yalnızca korktu, tek yaptığı korkudan ilikleriden kadar titremekti.
—————
"Beni anlayor musunuz beyefendi?"
Donukça kafasını doktora çevirdi Jimin. Kayıptı, muhtemelen başka bir şehirde, belkide başka bir ülkedeydi. Kim olduğunu bilmiyordu, bir ailesi olduğunu bile düşünmüyordu. Adının Jimin olduğunu söylemişlerdi ama bundan bile emin değildi. Uyandığı andan öncesi yoktu, gözlerini bu hastanede açmıştı ve hiçbir şey bilmiyordu. Yani kısacası; hayır, hiçbir şey anlayamıyordu.
Onun konuşmayacağını anlayan hemşire "Bakın, ne kadar zor olduğunu biliyorum ama siz çok daha zorunu başardınız. Böyle bir kazadan sağ çıktınız!"
Omega gözlerini devirdi, ağzından 'hah' diye bir ses çıktı. Sanırım uyanmasa çok daha iyi olurdu. Sürekli yaptığı gibi gözlerini tavana dikerek öylece izledi. Onu odanın penceresinden izleyen ve kendi aralarında fısıldaşan hemşireleri görmezden gelmeye çalıştı. Kimse onun uyanacağını düşünmemişti.
Hemşire odadan çıkarken aynı anda bir polis memuruda girdiğinde bu kez umutla baktı ona. En azından işine yarayacak bir şeyler söylemesini düşünüyordu.
Polisin ise yüzünün ifadesiz olduğunu gördüğünde, kendi gülüşüde yavaş yavaş soldu.
"Üzgünüm..." diye mırıldandı adının Namjoon olduğunu öğrendiği polis. "Ne fotoğrafınızdan, ne de parmak izinizden bir şeye ulaşabildik."
"Yine hiçbir gelişme yok yani." Diye söylendi.
"Aslında bir gelişme var..." Betanın karamsar sesi ve surat ifadesi Jimin'in de şüphelenmesine sebep olmuştu. "Ancak, sizin için iyi bir gelişme değil."
Jimin'in yüzünden hiçbir ifade belli olmasada, bir anda kahkaha atmasıyla beta şaşırarak irkildi. İlk başta ufak kıkırtılarla başlasada, sonradan yerini yüksek sesli kahkahalara bıraktı. Göğüs kafesi, hatta tüm vücudu kasılmalarından dolayı dayanılmaz acılarla sarmalanmıştı ama her ne kadar acı versede kendini durduramadı. Gözlerinden yaşlar akana kadar kahkaha atmaya devam etti.
Namjoon odanın içinde dikilirken ne yapacağını bilemedi, ona destek olmak istiyor ama nasıl yapması gerektiğini bilmiyordu. Jimin'in gülüşleri yavaşça dinip, hıçkırıkları, ağlama hıçkırıklarına dönünce daha da şaşırdı.
Bir eli kararsızca omzuna çıkıp yavaşça sıktı. Onu teselli edemez, her şey düzelecek diyemezdi. "Daha sonra konuşsak iyi olur. Sen biraz dinlen." Demeyi uygun gördü en sonunda.
"Daha sonra konuştuğumuzda haberin etkisi değişecek mi? Daha az mı can sıkıcı olacak? Eğer öyleyse tamam, sonra konuşalım." sesi ağlamaktan dolayı kısık ve süreklide titriyordu. Islak yanaklarını serumun ve alçının olmadığı yaralı koluyla silmeye çalıştı. Polisin hala kararsızca baktığını gördüğünde ise "Konuş işte." Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost Mind
FanfictionJungkook kendini, hafızasını kaybetmiş Jimin'e yardım ederken bulmuştu.