1: Tanrıyla Hesaplaşmam Var

4.7K 342 374
                                    

İyi okumalar 💜



" Tanrı ölülerin değil, yaşayanların tanrısıdır. "

Genç adam gözlerini gezdirdiği kelimelerden çekerek yutkundu. Elinde, annesinin diktiği mor işlemeli kapağı olan incil vardı. Her zamanki gibi odasındaki masa sandalyedeydi. Sorularının cevaplarını zihninde aramaktan sıkılmıştı, geniş yüzünde bıkkın bir ifade vardı. Kiliseye giderken soyduğu siyah ojeleri tırnaklarının kenarında kalmıştı. Elleri hafiften titriyordu, belki de bir kriz geçirmek üzereydi.

" İsteyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacak! "

" Başarmak istiyorum. " dedi kısık sesle.
" Başarmak istiyorum! " diye bağırdı bu sefer. Bedeni hızla masadan kalkarken incilini göğsüne bastırdı. Odasının kapısını açıp koşarak evden çıkarken dolgun yanakları öfkeyle kızarmıştı. Kız kardeşi olan Hana arkasından bakakalırken genç adamın ayağı takıldı, yere düştü.

Acıyan çenesini tutarak toparlandı, yerdeki incili tekrar kollarının arasına alarak evlerinin önündeki büyük bahçeye doğru koştu.

Dolu dolu olan gözlerini gökyüzüne çevirdi, yağmur damlaları şiddetini arttırırken üstü ıslanıyordu.

" Ağabey, napıyorsun orda? " ses evlerinin hemen yanında olan ahırın önünden gelmişti. Erkek kardeşi olan Sang kucağındaki samanlarla ona şaşkınca bakıyordu.

Genç adam onu görmezden gelerek gökyüzüne doğru bağırdı.

" Ey Tanrı! Beni duyuyor musun? " dedi elindeki incili gökyüzüne doğru sallarken. " İste dedin, İstedim! Ara dedin, aradım! O bahsettiğin sikik kapıyı defalarca çaldım! Eğer varsan..." Üstündeki tişört yağmurun etkisiyle bedenini sarmıştı, saçları o dibine kadar ıslanan saçları alnına yapışmıştı.
" Eğer beni duyuyorsan, bana neden bunu yapıyorsun? "

Boğazı çatlarcasına bağırırken evin içinden endişeli bir şekilde anne ve babası çıkmıştı.

" Jisung! " dedi annesi. " Sen ne yaptığını sanıyorsun? "

Anne ve babası hızlıca yanına gelirken Jisung ağlayan gözlerini silmeden başını olumsuzca iki yana sallıyordu. " Hayır! Gelmeyin. Benim Tanrıyla bir hesaplaşmam var! "

Beni böyle yaratmamalıydı. Beni böyle yarattıysa, isyanımı kabul etmeliydi.

Ben bunların hiçbirini hak etmedim. Ailem de hak etmedi. Ailem beni, bu halimi hak etmedi.

" Jisung, oğlum. Hadi eve gel. Halledeceğiz." dedi babası sakinleştirmeye çalışırcasına. Bakışlarında tedirginlik vardı. Etrafı kolaçan ediyordu kısık gözlerle. Alışılmışlık da beraberindeydi harelerinde. Alışkındı, tüm bu Jisung'un duygu durumuna. Alışmıştı.

Jisung ellerini iki yana açmış, yağmur bedenini ve ruhunu ıslatırken gökyüzüne dönmüştü. Bir cevap bekliyordu.

Artık bir çare bekliyordu gökten. Gelecek miydi, gelmesini beklemeli miydi bilmiyordu bile. Ama çok bıkmıştı. Tükenmişti. Yıllardır-hatta doğumundan bu yana-hiçbir şekilde işleri yolunda gitmiyordu. Basit şeyler değildi, asla değildi. Jisung, tıpkı zehriyle kökünü zehirleyen bir çiçek gibi tabiatı, ailesini tüketiyordu.

Her şey birkaç dakikada gerçekleşti. Önce birbirine sürtünen metal sesleri doldurdu alanı. Sonra ise koşturan adım sesleri duyuldu. Zırhlı, iri yarı bir avuç asker koşturarak tepeyi aştılar. Jisung'un evinin önüne gelirken içlerinden biri-en önde duran, esmer ve siyah kalın kaşları çatık olan asker-gür sesi ile bütün mahalleyi inletecek şekilde bağırdı.

afternoon tea with the devil // minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin