Kocaman ormanın sessizliği, ellerinde çıkan alevlerin çıtırtılarıyla bölünüyordu. Minik turuncu ateş topları önce elinde büyüdü. Büyüdü ve büyüdü. Belirginleşen ateş toplarını gücünü kontrol etmek amacıyla daha da büyüttü.
Çıtırtılar ateş toplarının her büyüyüşünde daha da artıyordu. Kendini zorladı. Gücünün sınırlarını keşfetmek için daha da zorladı.
Bu topraklar, bu özlediği toprakların içinde kendini deniyordu yıllardan sonra buraya üçüncü gelişiydi. Bir çöpmüş gibi bütün yakınlarının onu bu topraklardan atma çabaları onun daha da güçlü olmak istemesini sağlıyordu. Yıllar önce daha toyken hiçbir şeyin farkında olmadan sadece ailesi ve hain arkadaşları yüzünden ağlamıştı. Onlar için göz yaşlarını birer birer dökmüştü. Kendisi için değil onlar için. Fakat bir gerçek vardı ki bu çok can yakıcı bir gerçekti. Bu lanet yerde bu lanet diyarda hiç kimseye güvenmemesi ve sadece kendi için çabalaması gerektiği gerçeği.
Buradan atılırken, sürgün edilirken tüm gerçekler yüzüne bir bir vurulmuştu. Canı çok yanmıştı. Ah ama o eski halinden eser kalmamıştı. Yeni bir düzen kurmuş kendine gelmeyi başarmıştı. Genç peri kendiyle gurur duyuyordu bu konuda. Her şeyi geride bıraktığı için kendiyle gurur duyuyordu. İçten içe bu topraklara geri dönmek istese de bunu gururuna yediremezdi. En azından halkın içinde yaşayamazdı. Bu acizlerin içinde asla yaşayamam zaten diye düşündü kendi kendine.
Babası gibi cani perilerde kendisini kişiliği yüzünden küçük görüyordu. Buradan sürgün edilirken ise hiçbiri tek bir söz etmemiş öylece izlemişti.
İşte o zaman çaresizliğin ne olduğunu çok iyi anlamıştı. Düşünsenize yıllarca ailenizle yaşadığınız bir diyardan bazı huylarınız nedeniyle sürgün ediliyorsunuz ve aileniz yakın çevreniz hiçbir şekilde müdahale etmiyor. Kendinize acırsınız. Çaresizliğin ne denli can yakıcı olduğunu anlarsınız.
Ellerinde duran alevler öfkeyle daha da kızıştı. Hırs ve öfke. Hırsı yüzünden gücünü daha da zorlamak için ellerini kastı. Bu ellerindeki ateşlerin her büyüyüşünde rahatladığını ve hırsını çıkardığını düşünüyordu. İyi geliyordu.
Ateş toplarını bir süre elinde büyütme çabalarındayken dengesini kaybetti birden bire. Ateş topları o kadar büyümüştü ki artık onları elleri üzerinde tutmayı başaramıyordu. Onları söndürmek için avuçlarını açıp kapamaya başladı ama alevler bir türlü dinmek bilmiyordu. Ellerini açıp kapatırken kontrol tamamen kesilirken sağ elindeki ateş topu dengeyi kuramadığı için hemen az ötede koca bir ağaca ilerlemişti. Ağacın gövdesine değen ateş topu yavaş yavaş gövdesinde yayılmaya başladı. Bu, ateş perisinde panik yaratırken müdahale amaçlı ağaca ilerlemişti ve gövdesinde hızla yayılan alevlerin kontrolünü tekrar ele almak amacıyla elini ağacın gövdesine koymuş ve birkaç söz fısıldamıştı.
"ignem, ego praecipio tibi ut in meam potestatem venias."
Sözler dudaklarından tane tane dökülmesine rağmen ağaç hâlâ olduğu gibiydi. Odağını alevler içindeki ağaca verdiği için sol elindeki ateş topunu unutmuştu. Öyle ki o ateş topu da kontrolden çıkıp yan taraftaki ağaca müthiş bir hızla yayılmış artık çıkmaz bir yol olmuştu kenidisi için.
Sözleri yüksek sesle tekrar söylemeye başladı.
"ignem, ego praecipio tibi ut in meam potestatem venias."
"ignem, ego praecipio tibi ut in meam potestatem venias."
"ignem, ego praecipio tibi ut in meam potestatem venias."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Options / Taekook
FantasyYıllar önce kendi ülkesinden sürgün edilen bir peri sürgün edildiği ülkenin ormanında ülkenin yüce hükümdarının emri altında olan muhafızlar tarafından suçüstü yakalanır. ... Semetae Ukekook -Slow update