Bölüm 1

454 85 125
                                    


Sahip olduğunuz her şeyi düşünün...

"Yarın 18 yaşına giriyorsun bir tanem."

Ailenizi, arkadaşlarınızı, evinizi, mahallenizi ve hatta dışarı her çıktığınızda beslediğiniz sokak kedisini...

"Evet anne. Umarım bana iyi bir hediye almışsındır."

Onları bir saniye kaybetseydiniz ne hissederdiniz.

"En azından bu sefer gerçekten bulamayacağın bir yere sakladım."

Öfke, acı, suçluluk...

"Eminim yine yatağının altına saklamışsındır."

Umarım asla benim gibi hissetmezsiniz.

Kafanızın karışmaması için size hikâyeyi en başından anlatsam daha iyi olur sanırım.

Ben tarımcılıkla uğraşılan bir köyde gözlerimi açtım dünyaya. Babam ben daha doğmadan önce salgın bir hastalık yüzünden hayatını kaybetmişti bu yüzden de ailemden geriye sadece annem kalmıştı.

Yoksul sayılabilirdik. Küçük evimizde kişisel eşyalarımız yok denecek kadar azdı. Annem yıllarca ağır işlerde çalıştığı için ayakta durmakta zorlanıyordu bu yüzden çalışmayı bıraktı. Tek başıma eve getirdiğim birkaç dirhem ise karnımızı doyurmaya yetiyordu.

Ama ikimizde daha fazlasını hiç istememiştik. İnsan, kalbi sevgi ile dolduğunda başka bir şeye gerek duymaz derlermiş. Annem bu sözü doğrulamak istercesine sevgi ile büyüttü beni yıllarca. Bu karşılık beklemeyen bir sevgiydi ve öylesine yoğundu ki babamın yokluğunu bir kez olsun hissetmedim.

Annem asla babam hakkında konuşmazdı. Birkaç kez ona babamı sormuş ve bir şeyler anlatması için ısrar etmiştim ama annem sadece "İyi bir adamdı işte." deyip sorularımı geçiştirmişti. Arkadaşlarımın aileleri de babamı tanımıyordu. Anlattıklarına göre annem köye yerleştiğinde sadece ikimiz vardık.

Annemle ilgili anlam veremediğim diğer bir konu ise benim tapınağa gitmemi yasaklamasıydı. Köyümüz Olympos Tanrılarına inanıyor ve her yıl onlara şükranlarda bulunuyordu ama biz bu günlerde perdelerimizi sıkı sıkı kapatıp asla dışarı çıkmıyorduk. Anneme bunun sebebini sorduğumda:

"Tanrılar asla onlardan güçsüz olanları düşünmedi." derdi hep.

Annemin tanrılara karşı olan kinini yıllar boyu anlamasam da birkaç yıldan sonra yaptığı şeyler benim içinde normal oldu ve bende bir anda kendimi şükran günlerinde evime kapanmış halde buldum.

Ve belki de haklı olabilirdi. Tanrılar şimdiye kadar bize hiçbir şey vermemişti sonuçta, ben ter dökmüştüm her şey için. Tanrılar annemin ayakları ağrıdığında ona yardım da etmemişti. Tanrılar babam hastalandığında onun iyileşmesine de izin vermemişti.

'Belki de tanrılar bizden nefret ediyordu' diye geçirdim içimden.

Yaşadığımız köye yürüyerek yirmi dakikada ulaşabileceğiniz bir tapınak vardı. Aslında tapınak demem eksik olur zira yaşadığımız dönemde her tanrı kendi ismi ve şanı için tapınak yaptırdığında her tapınağında kendine ait bir bilinci, bir kişiliği oluyordu.

Cümlemi düzeltip tekrardan söyleyecek olursam: "Yaşadığımız köye yürüyerek yirmi dakikada ulaşabileceğiniz bir Zeus Tapınağı vardı."

Zeus şimşeklerin ve diğer tanrıların tanrısı. Olympos'un en büyük sandalyesinin sahibi ve en güçlü tanrısıydı. Bazen 'Onun kadar güçlü olmak nasıl hissettirdi acaba?' diye düşünürken buluyordum kendimi.

VindictaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin