kaybolduğum yerde şarkılar sana dair.

591 48 125
                                    



birinci kaset: yolun başında

Üstü kara kalemle çizilmiş sayfayı yarım bir silgiyle eşelediğinizde ortaya çıkabilecek tek şey kaostur. Gri bulutlarla dolu kocaman bir geçmiş, parmak uçlarınızda eskimeyen bir ağıt bırakır. Nereye gidersem gideyim tırnaklarımın arasında o kiri taşıyorum. Bedenime yapışmış bir kurşun kalem lekesi var. Hangi sabunu alsam deterjanı üstüne döksem hatta derimi sökmeye çalışsam dahi işe yaramadı. Kahır sillesi derim böylesi can sıkıcı olaylara. Benim hayatımın iplik ucu da kendisiyle hayli meşakkatli ve yakinen ilgilidir. Özellikle on yedi yaşlarının başında hayattan bıktığını hissettiğin ve hiçbir şeyin sana manevi olarak güç veremeyeceğini anladığın zaman yaşadığın o koca buhranın içinde kaybolduğunda, aşık olduğunu sandığın ve aşktan kendini paraladığın aptal bir yaş olarak aklında kalır. Filmlerde ekstra mumlar, partiler üstüne yazılan o efsane hikayelerdeki gibi geçmez. O kadar berbattır ki doğum günü mumunu bile üfleyecek bir pastan olmaz. Tüm gece boyunca yastığına sarılarak ağlamaya başlarsın hatta için çıkana kadar öyle bir ağlarsın ki sabah ailene izah edebilecek bir ses kırıntısı kalmaz. Anıları pek güzel değildir ama hatırlanmaya değerdir. Çünkü derin yaralar açar üstünde. Dikiş izlerini iki sokak ötedeki battaniyesi boynunda markete giden teyze bile görür, acır haline. Olgunlaşırsın. Yeşermiş bir ağacın altında oturduğunda ilk fidanı düşünmezsin, gölgesi seni rahatlatır, uzanırsın serin havada. İçine bir kuşku bile sığmaz olgunlaşırken. Benimkisi de böyle bir büyümedir. Kapattığım sayfaların kilidi zorlanmasa belki aklıma bile gelmeyecek olan bir büyüme. Fakat aklımda. Hiçbir zaman beni yalnız bırakmayan ve dahi rüyalarımda bile kovalayan kişi, fay kırığım, on yedi yaşımın yazında en büyük aşkım, ilk sevgilim ve ilk kalp kırıklığım. Bu cümlelerin canımı ne denli sıktığını ve nefes alırken ciğerlerimin nasıl titrediğini anlatamam. Atlatamıyorum, belki ondan koyuyor. Örse koysanız, kırmızı kalemlerle sınırlar çizseniz üstüme, öyle küçük hissettirseniz bile nokta kadar değil bu hayat. Nokta kadar dopdolu ve bir o kadar boş hissettirmez. Sonunda nokta var sayfanın. Her gün karşılaştıysam da söz geçirmediğim bir inadım var üstünde. Nedendir bilmem ayrıldık biz. Sebepsiz değildi ayrılışlarımız ve benim ilk aşkımdan gözüm dönmesine rağmen ondan vazgeçebilmelerim asla sebepsiz değildi. Bitkinleşmiş, yorulmuş bir aşktı bizimkisi.

Ayrılsak bile ayrılamadık biz. Şehirli çocuklarız dünya mı çok küçük dediğim her an dibimde buldum onu. Kıskıvrak çekip yakalamışım gibi geldi bana. Adımlarını sayar oldum okulun içinde, her geçtiğim kapıdan çıkacak diye ödüm koptu kendimi dış dünyaya kitledim. Sesini koridor sonunda duysam yolumu değiştirdim, otobüs durağına on dakika geç gittim. İnat ettiğimden kablolu kulaklığı asla bırakmadım.

Ona aldığım iğrenç kırmızı atkıyı giymeye devam etti. Burnumu kırıştırıp durdum. Sonbaharları bana dar etti, yaz akşamlarındaki serinliğin vücudumu ne denli ürperttiğini hatırlattı çünkü artık ona sarılıp sarmalanarak değil köşe başında bıraktığı o ayıcık peluşuyla uyuyorum. Öyle 'beni hatırlatsın, kalbinden hiç çıkmayayım, göğsünde uyusun' demişti, aklımdan çıkmıyor. Kahrolduğum halde başarısız girişimlerim ve imalinde fikirlerim var. Yine güneş doğup, güneş batmaya devam etti bu iklim sürecinde. Atamadım o aptal peluşu, göğsümden de söküp atamadım. Beş gece kabuslarla uyandım da ona sarındım medet arar gibi. Uysallaştım, tüm hırçınlığımı umutlarım kaptı götürdü gece üstü bir kapkaççısı. Arka sokakta bağırdım, komşu amca çıkıp terliğini fırlattı suratıma. Zamana söz geçirmeden devam ettik rollerimize ve kimsenin yanında bir saniye olsun konuşmadık bizi. Yazılı kuralımızdır bu. Biz yoktuk.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 27, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

sonbahar şarkısı / taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin