Lepistes Balığı

12 5 3
                                    

Gökyüzündeki yıldızlara umutla baktım. Beni kurtarmaları için mi yoksa yüreklendirmeleri için mi bilmiyorum. 'Çok şanslısınız,' dedim gözümden akan yaşı umursamadan 'buradan ne kadar uzak o kadar güvenli sizin için...' Yıldızlar her zamankinden daha parlaktı. Ya da bana mı öyle geliyordu? Sanki daha kalabalık gibiydiler. Yoksa ben mi uyduruyordum. Ama galiba daha çok göz kırpıyorlardı. Veya benim hayal gücüme daha çok ortak oluyorlardı. Kafamı olumsuzca iki yana salladım. Son günlerde fazla stres altında kalmıştım. Son günler derken doğduğum günden beri.

'Prenses... Kral ve kraliçe sizi yemek salonunda bekliyorlar.' sesin geldiği yöne dönmeye tenezzül bile etmeden mırıldandım.

' Geliyorum Elena. Bana 5 dakika ver.' Sesim beklediğimden daha öfkeli çıkmıştı. Orta yaşlı saçları ağarmaya yüz tutmuş kadın mahçup bir şekilde kafasını sallayıp uzaklaştı. Beni bu mevsim soğuktan çıkılamayan terasta yalnız bıraktı. Şatonun sonundaki denize baktım. Yeniden görebilecek miydim onu? Birkaç derin nefes daha çektim ciğerlerime. Sanki son nefesimmişcesine. Ardından acele etmeden merdivenlerden yemek salonuna doğru ilerlemeye başladım. Salona girdiğimde annem ve babam masanın en uçlarındaydılar. Annem -içimden konuşurken bile ona kraliçe dememek için kendimi zor tutuyorum- her zamanki şatafatlı, kristallerle bezeli tacının son derece düz saçlarıyla buluşmasına izin vermiş, yemekte kullanacağı çatal bıçakla bile uyumlu olmasına özen gösterdiği elbisesinin kabarık kollarını daha da kabartmaya çalışıyordu. Fiziksel olarak onunla çok benziyorduk. İkimiz de açık ten renkli kahverengi saç ve göz rengine sahiptik. Beni ilk gördüklerinde bu benzerlik onları oldukça ürkütmüş olmalı ki bana hep mesafeli yaklaştılar. Bu kadar benzeyip bu kadar farklı kişiliğe sahip olmak da ayrı bir ironiydi. O tam bir asildi. Duruşuyla, konuşmasıyla, yemek yiyişiyle hatta sinirlenişiyle bile. Ben ise onun deyimiyle vaksindim. Buralarda asi insanlar için kullanılan bir sıfat. Asi olduğumu pek düşünmüyorum gerçi... Çünkü asilik at binmek, yüksek sesle gülmek veya ormanda koşturmak değildi. Babam ise... Bilmiyorum sanırım onun için söyleyecek fazla bir şeyim yok. Çünkü 11 yaşındayken tahta çıkmış ve doğal olarak çocukluğunu yaşayamadan olgunlaşmak zorunda kalmıştı. Ona içten içe üzülüyordum. Yerime usulca oturdum.

' Sonunda. Hiç gelmeyeceksin sanmıştık Alina.'

' Terastaydım anne. Son kez yıldızları görmek istedim.'

' Yıldızlar hiçbir yere gitmiyorlar.'

' Ama ben gidiyorum.'

' Fazla dramatize ediyorsun.'

' İzin verirsen son yemeğimi sessizlik içinde yemeyi tercih ederim.'

' Bu son yemeğin değil.' Gümüş çatal bıçağı bırakan eli su dolu kristal bardağa uzandı.

' Ama olabilir!'

' Yeter Alina! Olayı fazla abartıyorsun!'

' Ben mi abartıyorum? Siz beni nereye gönderdiğinizin farkında mısınız?' dedim bana bağıran babama.

' Orası yıllarca uzak durmam için beni eğittiğiniz yer. Orası cehennem! İnsanları iki yüzlü, toprakları kan kusturan türden, yöneticileri ise,' yüzümü buruşturdum. ' Şeytandan farksız canavarlar!'

' Yeter! Senin karşında Aqualia'nın kral ve kraliçesi var! Konuşmalarına dikkat et.' dedi annem sandalyesinden büyük bir gürültüyle kalkarak. 'Ayrıca oraya bir görev için gidiyorsun. Tek amacın bunu eline yüzüne bulaştırmamak olsun.'

' Yakalanırsam öleceğim!'

' O zaman yakalanma!' Gözlerim dolu bir şekilde sandalyeden kalktım.

' Size afiyet olsun.' dedim ikisine de reverans yaparak ' İzninizle. Odama gidip toparlanacağım.'

Aceleyle odama çıktım. Koridorda sadece benim topuk seslerim yankılanıyordu.

' TOI-2180 b gezegeni için ne kadar da normal bir gün değil mi Elena?' dedim ve iki parmağımla çıkmasını işaret ettim. Reverans yapıp hafif gülümseyerek odadan çıktı. Kendimi sırt üstü yatağıma bıraktım ve derin bir iç çektim. ' Bu elementler...' dedim içimden ' Benim sonumu getirecekler.'

Yataktan narince kalktım ve dünya haritasının önünde durdum. Küçükken fazla arkadaşım olmadığı için haritadaki bütün şehirleri ezberlemiştim. Ezberlerken her birinin eş zamanlı olarak nasıl yerler olduğunu hayal ediyordum. Parmaklarım haritanın pürüzlü kağıdında dolaştı. En kuzeyde Arnasa vardı. ' Hava...' dedim mırıldanırcasına. Biraz çapraz aşağı doğru kaydı parmaklarım bu sefer de. Elfida. ' Toprak...' dedim yine aynı şekilde. Parmağım Elfida'nın soluna kaydı. Kaşlarım çatıldı. Rom. ' Ateş...' dedim bu sefer iğrenircesine. Parmaklarım okyanus geçti bu sefer. O kocaman karadan uzakta bir başına küçücük adanın üzerinde durdu. Aqualia. ' Su...' dedim bu sefer gururla. Bu ülkelerin hisleri olsaydı ne hissederlerdi acaba? Arnasa en kuzeyde olmanın kibirini yaşar mıydı? Veya Aqualia o kadar uzakta olmanın acısını çeker miydi? Ne kadar saçma şeyler düşünüyorsun Alina! dedi içimden annemin sesi. Hafif gülümsedim. hayal gücüm o kadar genişti ki bazen susması için annemi zihnimin derinliklerinde bekçi olarak görevlendiriyordum.

Gözlerimi balkonuma açılan kapıya kaydı. Ağır adımlarım ve ayakkabımın tok sesiyle kapıyı açtım. Balkonum direkt şatonun ortasındaki birçok insana devasa görünen ama benim için bir hayli küçük olan süs havuzuna çevrildi. İnsanlar akşamları genelde şatonun arkasında oluyorlardı. Gözlerimi munzurca kıstım ve anlık bir deli cesaretiyle bir hayli yüksek olan balkondan atladım. Bu benim için çocuk oyuncağıydı. Var olduğum günden beri ben ve benim gibi varisler daha büyük işler için eğitiliyorlardı. Daha karmaşık işler.. . Etrafta kimsenin olmadığından emin olunca havuza doğru ilerledim.

' Kaçmak için daha gizli bir yer bulabilirdin...'

' O zaman beni nasıl bulurdun?' dedim sesin geldiği kişinin boynuna atlayarak.

' Bunu başaracaksın.' dedi fısıldayarak Loki. Sesi merhamet doluydu. Onu çocukluğumdan beri tanıyordum. Henüz küçükken Arnasadaki felaketten kaçarak buralara kadar gelmişti. Biraz büyüyünce ailem onu yaşı benimkine çok yakın olmasına rağmen kahya olarak almıştı. Hoş, buradaki çoğu kahya son derece yaşlı, neredeyse elden ayaktan düşen tipler olurdu. Bu evrendeki tek dostum oydu.

' Biliyorum...' dedim kollarımı ondan kurtarıp havuza koyarak. Kafamı ona doğru çevirdim. Her zamanki kıyafetleri üzerindeydi ve koyu kahverengi, kıvırcık saçları yine aynı şekilde alnından dökülüyordu ama bana nedense daha farklı gelmişti.

' Benim için için son bir numara yapar mısın?'

' Hay hay...' dedim ellerimi havuzun mermerinden kaldırarak.

Yüzümü tamamen suya doğru yönelttim. Parmaklarımı büyük ama abartılı olmayan bir ahenkle havaya kaldırdım. Gözlerimi kapatıp birkaç sözcük mırıldandım. Ardından tekrar gözlerimi açıp diğerine göre aşağıda olan elimi hızla yukarıya kaldırdım. Havuzdaki bütün su benim emrime amade bir şekilde havada asılı duruyordu. Birkaç hareketle havada şekiller çizmeye başladım.

' Bu bir sandviç mi?' dedi gülerek.

' Hayır şapşal. Bu bir lepistes balığı.' dedim gülerek.

' Aao. Bana daha çok Elena'nın eteğini andırıyor.' dedi tekrardan. Büyük bir kahkaha attım. Her seferinde çizdiğim cisimleri bilerek olduğundan farklı şeylere benzetiyordu. Bu benim hoşuma gidiyordu. Çünkü beni daha iyi olmaya itiyordu. Lepistes balığına havada birkaç takla attırdıktan sonra onu tekrardan havuza bıraktım.

' Toparlanmam lazım Loki.' dedim üzüntüyle.

' Her şey bittiğinde yeniden burada bu havuzun önünde olacağız.' dedi beni gülümsetmeye uğraşarak.' Sen yine havaya balıklar çizeceksin ve ben yine onları çoraplara benzeteceğim.'

' Umarım...' dedim hafif gülümseyerek.

' Umarım.' dedi gökyüzüne bakarak.


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 29, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

VaksinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin