0.1

379 31 10
                                    

Londra'nın serin sokaklarında gezerken, esen rüzgârla kollarımı bedenime sardım. Üzerimdeki mevsimlik bir mont, boynumda ise bir kaşkol vardı. Her ağzımdan çıkan sıcak nefes, soğuk havayla bir tepkimeye girip beyazımsı bir buhar oluşturuyordu.

Okulda olmam gereken saatlerde, ıssız sokaklarda dolaşmamam lazımdı ancak şuan ki dolu zihnimle dersleri dinleyebileceğimi düşünmüyordum. Yakın zamanda bir iş bulamazsam, babaannemin ilaçlarınıda alamayacaktım. Uzun zamandır, yarı zamanlı işlere bakıyordum. Çoğunluğu barmenlikti ve yaşım tutmuyordu geriye garsonluk kalıyordu, fakat gittiğim her iş yerinde Türk olduğum için işe alınmamıştım. İnsanların son zamanlarda büyüyen bir ırkçılığı vardı ve çok büyük sorunlarla karşı karşıyaydık.

Derin bir nefes aldım ve kafamı yukarı kaldıradak, mavi gökyüzünü süsleyen gri bulutlara doğru geri verdim. Gözlerim geri yola çevirip, yürümeye devam ederken tekrar esen rüzgârla, yanaklarım soğuktan az da olsa sızladı. Eldiven olmayan ellerime, sıcak nefesimi üfleyip yanaklarıma götürdüm. Londra'da hava hep dengesiz olsa da, kış aylarında her zaman kar yağacak kadar soğuk olur ancak pek fazla kar yağmazdı.

Yolun üzerinde ayağımın önüne çıkan taşı her adımımda ileri doğru fırlatarak, yalnız olduğum yolda zorla kendime eş buldum. Tekrar esen rüzgârla, iliklerime kadar titrerken, boynumdaki kaşkolu düzeltmek için kafamı hafifçe kaldırdım. Kafamı yukarı kaldırmamla, suratıma bir kağıdın çarpması bir oldu. Rüzgâr'la birlikte suratıma çarptığını düşündüğüm kağıdı, yüzümden alırken gözlerim üzerinde ki yazılara kaydı. Okuduğum yarı zamanlı, hizmetçi aranıyor cümlesiyle yitirdiğim bütün umutlarım tekrar filizlenirken, benden önce başka birinin başvurmamış olmasını diliyordum. Heyecandan titreyen ellerimle, montumun cebinden telefonumu çıkarıp kağıdın üzerinde yazan numarayı tuşladım. Sitreslendiğimde her zaman yaptığım gibi dudaklarımı dişleyerek, telefonun açılmasını bekledim ve sokakta bir o yana bir bu yana gidip geldim. Bir dakika içerisinde telefonum yanıtlandı ve bir erkek sesi bana selam verdi, onu yanıtlayıp iş için aradığımı belirttim. Gülümseyen bir tonlamayla yarın atacakları adrese gelmemi söyledi erkek sesi, en tatlı sesimle onaylayıp teşekkür ettim ve telefon kapandı. Telefonu cebime koyup, bir süre ellerimi yüzüme kapattım. Az önce bir iş bulmuştum. Gözlerim yavaşça dolarken, içime dolan büyük bir sevinç akımıyla ağzımdan çıkan çığlığa engel olamadım. Gözlerimden yere damlayan birkaç damlayla, yanaklarımı silip derin bir nefes aldım.

"Teşekkürler Tanrım." Fısıldayarak, gök yüzüne baktım. Bu haberi babaanneme vermeliydim. Yüzüme çarpan şansımı güzelce katlayıp cebime koydum eve gidince okuyacaktım.

Ah,evet. İşimde ilk günüm. Adım Beril. Evet,evet bir türküm. Ama 6 yaşından beri Londra'da yaşadığım için sorun yok.

Babamın ölmesi, annemin beni istememesi, dedemin ölmesi ve babaannemin hastalanması... Fazla şey yaşadım. Ama hepsini atlatıcam, buna inanıyorum.

Tabii birde iş var.

Okul ve işi bir arada yapamıyor-dum. Taa ki bu işi bulana kadar. Mr.Tomlinson -Yani Louis- beni işe almıştı.

Ama sevgilisinin yanında kalmaktan, bu eve gelemiyor kendileri. Ehh bende bu yüzden Mr.Styles ile tek kaldım. Mr.Styles bir Türk olduğum için benden hoşlanmıyor. Hah, birde şarkıcı olacak. Türk hayranları bunu duysalar neler olurdu, neler? Bilemezsiniz.

Her neyse, şu anda Mr.Styles ve Mrs.Swift'e şarap götürüyorum. Odaya girdiğimde ilk gözüme çarpan Mrs.Swift'in tek başına koltukta oturmasıydı, sanırım Mr.Styles üstünü değiştiriyordu.

Mrs.Swift'e dönerek "Efendim, içeceğinizi getirdim." dediğimde yüzünü ekşilterek bana baktı

"Getir" dedi.

Tepsi de ki kadehi ona uzattığımda aldı ve bilerek -en azından ben öyle düşünüyorum- üzerime döktü.

Çığlık atarak geriye kaçarken, muhtemelen çığlığımı duyan Mr.Styles içeriye girdi ve "Neler oluyor?"diye sordu. Tam Mrs.Swift'in üzerime şarap döktüğünü söyleyecektim ki Taylor benden hızlı davranıp "Bu beceriksiz kız, şarabı üzerine döktü"deyince Türkçe olarak "Yalancı sarışın sürtük"düye mırıldandım. Taylor -evet artık içimden de olsa saygılı konuşmayacağım- bunun üzerine gözlerini kısarak bana bakıp "Ne dedin sen?" diye sordu.

Ona nefretle bakıp "Hiç sadece özür diliyorum" dedim sakince. Harry, Taylor'a dönüp

"Bebeğim, boşver hem yeni hem de bir türk kızı, yani beceriksiz olması normal."

Taylor'un beline sağ elini koydu tam gideceklerken, çenemi tutamayıp Harry'e dönüp

"Sen benim ülkeme laf edemezsin!"dedim.

Bana doğru bir adım atması her ne kadar korkmamı sağlasa da geri gitmedim, tam ağzını açacağı sırada kurtarıcım olan kapı çaldı.

Kapı çaldığı için Harry susmak zorunda kalırken, bende fırsattan istifade edip kapıya yöneldim ve açıp 9-10 yaşlarında ki çocuğa

baktım.

"Sen de kimsin?"

Eveeet, bölüm sonuuu... İlk hikayem, en azından paylaştığım ilk hikaye sizden tek isteğim bana fikir vermeniz. Fikirlerinizi söylerseniz hem sizin severek okuyacağınız bir hikâye hem de benim içim rahat yazacağım bir hikâye olur...

yb okunmaya başladığında gelir sevgiler...

MY LİTTLE MAİDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin