''Pes Etme!''

67 5 0
                                    

''Bir insan aklında onlarca soruyla yaşamaya devam edebilir mi?'' sorusunun tam olarak cevabı idim. Bir şeyleri algılamaya başladığım andan itibaren kafamdaki sorularla sabahlara uyandım. Ama o gece diğer gecelerden farklıydı. Sabah bir türlü olmamıştı. Karanlık zihnimi, sessizlik ise bedenimi yormuştu. Atılan hiçbir çığlık duyulmuyordu. Ağlasam olmuyor ağlamasam olmuyordu. Annemin tek cümlesi düşüncelerimi değiştirmeye yetmişti, ''Keşke sana gerçekleri söyleyebilsem''. Her ne olursa olsun gerçek her neyse bilmem gerekti. Ne zaman anneme her şey yolunda mı? diye sorsam evet diyordu. Her şey yolundaysa neden ben bu kadar eksik hissediyordum? Bu sorunun cevabı yoktu.

Gece boyunca eksik hissettiğim her şeyi sorgulamıştım. Önce boynumdaki kolyeyi çıkarıp dikkatlice inceledim. Uzun yıllar önce yapılmış bir gümüş kolye idi. Kolyenin arkasında ''28/11'' yazıyordu. Sarsılıp kendime gelmiştim. Bir tarih yazılıydı. Yirmi sekiz kasım, gerçek bu tarihte mi gizliydi? Sabah olduğunda annemle babamın evlilik cüzdanını buldum. O tarih babamla anneme ait değildi. Peki ya neydi? Ertesi sabah evden erken çıktım, çarşıda uygun bir kuyumcu aramaya başladım. Bir süre aradıktan sonra çıkmaz sokağın köşesinde eski bir gümüşçüye rastladım. Kapıya vurarak, ''Kimse var mı?'' dedim. Kalın bir ses tonuyla, ''Evet kızım gir içeri'' dedi adam. Biraz ürkmüştüm, saçı sakalına karışmış yaşlı bir adamdı. Ne için geldiğimi sorduğunda eline kolyeyi uzattım.

Sessizce inceledi. Ortamda oldukça loş ve sessizdi. Akıllı bir adama benziyordu. Köşede bir yere oturup kolyeyi incelemesini bekledim. Tam o sırada, ''Bu çok eski bir yapım, nereden buldun küçük kız?'' dedi. Bende ayağa kalkıp, ''Annemindi ama artık benim, yani ne zamandan kaldığını bilmiyorum. Aslında bende sizden öğrenmek için geldim'' dedim. Adam tekrar susmuştu. Surat ifadesi oldukça şaşkındı. Sanki bir şeylerin şokunu atlatır gibiydi. Bir şeyler sormaya fazlasıyla utanıyordum. Yaşlı adam bir süre sustuktan sonra, ''Bu kolyenin hikayesi 20 yıla dayanır küçüğüm, o yıllarda herkes kız arkadaşına böyle zarif kolyeler yaptırırdı. Ama bu türdeki kolyeleri her kuyumcu yapmaz, benim gibiler yapar. Ya ben yapmışımdır. Yada bir başka emektar.'' dedi. Daha sonra kolyenin arkasındaki ''28/11'' baskısını gösterdim. Fazlasıyla eskiydi. Yıl kısmı silinmiş ve gözükmüyordu. Yaşlı adama kolyenin arka kısmını yönelterek, ''Şurada bir tarih var, görüyor musunuz?'' dedim. Adamın yüzünü samimi bir gülümseme sarmıştı ve, ''Evet, muhtemelen annenle babanın yıl dönümleri olabilir'' dedi.

Hayır değildi. Annemle babamın böyle bir tarihi yoktu. Aklım geçen her dakika karışıyordu. Yaşlı adamın dükkanından çıkıp çarşıda farklı dükkanlar aramaya başlamıştım. Biraz yürüdükten sonra eski küçük bir kuyumcu dükkanı gördüm. İlk önce uzaktan dikkatlice izledim. Camdaki raflara bakarken boynumdaki kolyeyi anımsatan bir kolye gördüm. İçeriye doğru ilerledim. İçerideki adama kolyeyi gösterip boynumdaki kolyeye benzediğini söyledim.

Adam raftan kolyeyi çıkardıktan sonra ikisini de incelemeye başladı. O incelerken bende bir şeyler söylemeye başladım, ''Neden burada olduğumu düşünmüş olabilirsiniz, ben bu kolyenin ne zaman ve kim tarafından alındığını araştırıyorum. Biliyorum ki çok zor ama benim için bir o kadar da önemli.'' dedim. Adam bir kaç dakika düşünüp ve inceledikten sonra başını kaldırıp yüzüme baktı. ''Sanki bu kolyeyi bir yerlerden tanıyorum.'' dedi. O kişiyi o kadar bulmak istiyordum ki, yaşlı adamdan sürekli hafızasını zorlamasını istiyordum. Dikkatlice yüzüme baktıktan hemen sonra, ''Kızım bir kaç dakika burada bekle, geleceğim.'' dedi. Meraklanmıştım. Bir kaç dakika sonra dükkana girdikten sonra elinde eski yıllara dair kağıtlarla geri geldi. Heyecanlanmıştım. O kişiyi bulduğunu sanıp, sevinmiştim. Bir şeyler söyleyecekmiş gibi hissetmiştim fakat söylememişti.

Yorulduğumu hissetmiştim. Saatte geç olmaya başlamıştı. Annem beni merak etmesin diye hızlıca yola koyuldum. Eve yaklaştığımda evin önünde ambulans gördüm. Korkmuştum. Zaten içimde o korkuyu hep yaşıyordum. Kaybetme korkusu bütün her şeye bedeldi. Ambulans ben gelene kadar gitmişti. Fakat her şeye rağmen ambulansın içinde annemin olacağını düşünmemiştim bile. Evin kapısı hafif aralıklıydı. Karşı kaldırımda kadınlar konuşuyordu. Eve girdim fakat içeride annem yoktu. Göz yaşlarımı tutamayarak telaşlı bir şekilde dışarı çıkmıştım. Kadınlar bir süre sonra yanıma doğru yaklaşıp, ''Kızım yaklaşık yarım saat önce annenin seslerini duyduk, kapıyı açamadığı için kilidi kırdırdık. Sanırım bayağı hastaydı. Az önce giden ambulansla hastaneye gönderdik.'' dedi. Bir an için nefesim kesilmiş ve konuşamamıştım. Kendimi suçluyordum. Nasıl olur da annemin yanında olamazdım? Onun benden başka kimsesi olmadığını bile bile onu yalnız bırakıyordum. Hastaneye gidene kadar kendimi suçlayarak ağladım. Hastane kapısından içeri girip annemin nerede olduğunu görevlilere sordum. Hızlıca üst kata doğru koştum. Oğuz Doktor başka bir doktor ile konuşuyordu. Dinlemeye yeltendim. Oğuz Doktor cümlelerine söyle başlamıştı, ''Gamzenin hastalığı ilerlemeye başlıyor. Bunu yenmemiz gerek. En azından durması için bir şeyler yapmalıyız. Onun yanında olması gereken bir kızı var. Birbirlerinden başka kimseleri yok. Bunu en önemlisi Ecrin için yapmamız gerek..'' dedi. Duydukları içimdeki acıyı dahada çoğaltmıştı. Kendimi uçurumun kıyısındaymış gibi hissediyordum. Annem olmadan bir hayat düşünemiyordum. Gözümü ilk açtığımda da yanımda annem vardı, ilk adımlarımda da. Onu kaybetmek için daha çok erkendi. Her şeyimi kaybediyormuş gibi düşünüyordum. Çünkü her şeyim annemdi. Güçlü olmam gerektiğini düşünüp gözyaşlarımı silmiştim. Oğuz Doktor odadan çıktıktan bir süre sonra içeriye girdim. Annem oldukça bitkin bir haldeydi. Onu ilk kez bu kadar yorgun görmüştüm. Gözlerini açtığında ilk beni görmüştü. Yüzüme bakıp gülümsedikten sonra, ''Korkma bir tanem ben iyiyim, bak yanındayım, yanımdasın.'' demişti. Ama sadece o an değil, hep yanımda olması gerekti..

Anneme sarıldıktan sonra Oğuz Doktor içeriye girdi. Biraz dışarıda beklemem gerektiğini söyledikten sonra kapıda beklemeye başladım. Oğuz Doktor annemle konuşmaya başlamıştı. Hastalığının ilerlediğini söylüyordu. Annem sessizce, ''Ben artık pes ediyorum'' dedi. Ne için pes ediyordu? Bilememiştim..

Oğuz Doktor sert bir üslupla, ''Artık saçmalama, şu kapının ardındaki meleği düşün, o sensiz ne yapar hiç düşündün mü? Pes etmek için çok erken! Lütfen kendine gel.'' dedi. Annem bunun nasıl olacağını sordu. Oğuz Doktor ise, ''Ameliyat kesin bir çözüm, çabalamamız gerek.'' dedi. Annem kimsenin ona iliğini vereceğini düşünmüyordu. Daha sonra Oğuz Doktor ameliyat için araştırma yapacağını söyleyerek odadan çıktı. Annem oldukça umutsuzdu, ben onu bildim bileli bu hastalığı kendinde taşıyordu. Hatta bir parçası haline bile gelmişti. Gelip geçeceğini düşünmüyordu. O zamanlar bu hastalığı taşıyan onlarca insan vardı. Herkes sonunun ölüm olacağını düşündüğü için kimse iyileşmek için çabalamıyordu. Ben annemin gözlerimin önünde eriyip gitmesine dayanamazdım.

Yine zor bir döneme giriyorduk. Omzumda ki yükler giderek çoğalıyor fakat durduramıyordum. İhtimallerden nefret ediyordum. Uygun ilik bulamama ihtimali beni bitirmeye yetiyordu. Ya bulamazsak ne olacaktı? Annem olmadan bir hayat sürdürmeyi düşünemiyordum bile. Bu şehirde hatta bu dünyada annemden başka ne bir büyüğüm nede bir kimsem vardı. İlk defa kendimi koca bir boşlukta yapayalnız hissetmiştim. Kaybetme korkusu dedikleri bu olsa gerekti. Yeni duygular keşfediyor ve şaşırıyordum. İhtimallere sığınamaz idim. Zamanı durdurmam imkansızdı. Fakat bir şeyler olmazsa her şey daha kötü olacaktı. Babamın olmayışını ilk kez hissetmiştim. Bir baba desteğine ihtiyacım vardı. Babamdan hem nefret edip hemde onu yanımızda istemem tuhaf değil miydi? O annemi bu halde bırakıp gidecek kadar acımasız bir adamdı. Uygun ilik nakli için her şeyi araştırıyordum. Genellikle akraba yani kan bağı olan kişilerle olabileceği sonucuna varmıştım. Küçük bir istisnayla farklı bir insanda da iliklerin uyabileceği yazıyordu. İstisnayı önemsemiyordum. Çünkü oldukça şanssızdık. Şans bize pek gülmezdi. Zaten hiçbir akrabamız da yoktu. Yada ben bilmiyordum. Beklemekten başka çaremizin olmadığını düşünmüştüm.

Annem artık evde kalmıyordu. Çünkü evde her an onu kaybedebilirmiş gibi hissediyordum. Bu yüzden yeterli tedavi için annem artık her gece hastanede kalmak zorundaydı. Artık ilaçlar onu anestezi edip acılarını uyuşturmaya yetmiyordu. Hastalığı öldürmüyor geçiştiriyorduk. Annemi sürekli geceleri ağlarken görüyor fakat uyuyormuş gibi yapıyordum. Üzüldüğümü bilsin istememiştim. Zaten kırılgandı. Saçları bile kalmamıştı. Ara sıra saçlarının döküldüğünü unutup ellerini saçlarına götürüyor, fark ettiğinde içi sızlıyordu, hissediyordum. Ölüyordum bende onunla birlikte. Küçük bedenim taşıyamıyordu bunca şeyi. Zaten bir umut öldürür insanı bir de vicdan. Umutsuzluğun umudunu taşıyorduk biz her gün. Darbe alıyor ancak bitmiyorduk.

Her günümüz hastanede geçtiği için günlerin ayların nasıl geçtiğini anlamıyorduk. O günler ise okulun son demleriydi. İlk okul çağım bitecekti. Bunun heyecanını unutmuştum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 15, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ECRİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin