1

127 18 9
                                    

“Öte yandan büstün, 1786'dan 1868'e kadar yaşayan Bavyera Kralı I. Ludwig'e ait olduğu ortaya çıktı.”

Önümdeki not kağıtlarına hızlı bir şekilde profesörün söylediklerini yazmaya çalışırken hâlâ bulamadığım modelim için nasıl bir çözüm bulacağımıda düşünmek zorunda olmak beni yoruyordu. Ben bu düşüncelerin arasında not tutmaya çalışırken profesör aklımı okumuş gibi konuyu açmıştı.

“Yıl sonu projeleriniz için model bulmuşsunuzdur eminim ki. Çok kısa bir zamanınız kaldı umarım halledebilirsiniz. Ders bitmiştir.”

Profesörün dediğiyle beraber herkes ayaklanmaya başladığı zaman Sunoo kolumdan çekiştirerek beni ayağa kaldırmış ve eşyalarımı çantama yerleştirmeme yardım etmişti. Aklımdan geçen düşünceleri anlamış olacak ki koluma girip fısıldarmış gibi konuşmuştu.

“Model için çok fazla düşünme eminim ki birini bulacaksın.”

Sunoo'nun cümlesini bitirmesiyle gergin bir şekilde elimi saçlarımın içinden geçirdim. Daha bir model bile bulamamışken birkaç kişinin projesini bitirdiğini duyunca resmen delirecek gibi oluyordum. Çoğu profesörün gözünde örnek öğrenci olan biriydim. Eğer bu projeyi teslim tarihine kadar yapamazsam gözlerinden düşecek olmam beni en korkutan şeydi.

Kafamın içindeki düşüncelerle boğuşmama Sunoo'nun beni çekistirmesiyle birlikte son verdim. Yüzüme zoraki bir gülümseme takınıp tam karşımıza bakarken heyecanlı bir şekilde konuşan Sunoo'ya yönlendirdim bakışlarımı.

"Bak, Riki orada!"

Her zamanki gibi çimlerin üstüne oturmuş elindeki kahveyi yudumlarken bir yandan da bize bakan Riki'yi görünce el salladım. Sunoo'nun aksine yavaş bir şekilde yürürken hâlâ model konusunda düşünmeye devam ediyordum. Yanlarına yaklaştığımda kaşlarını kaldırmış bana bakan Riki meraklı bir şekilde konuştu.

"Jungwon hyung, iyi misin"

Yanlarına oturup derin bir nefes aldım. Tam olumlu bir anlamda kafamı sallamış konuşacağım sırada Sunoo, Riki'nin sorusuna cevap vermişti bile.

"Hâlâ model konusunda endişeli. Ama boşuna endişeleniyor, çünkü birini bulup yine harika bir iş çıkaracağına eminim."

Riki, Sunoo'nun dediğini kafasını sallayarak onaylamış ve uzanıp kolumu sıvazlamıştı. Gülümseyerek kolumun üstündeki elini tutup "Sorun yok" anlamında bir bakış atmamla birlikte gülümseyip kahvesini içmeye devam etmişti.

“Aslında ben de başlarda fazlasıyla endişeliydim Jungwon ama sonra Sunghoon bana modelim olmayı teklif etti.”

Sunoo’nun dediğinin üstüne gülümseyerek ellerimle oynamaya başlamıştım. Sunoo sevgilisi konusunda şanslıydı ve Sunghoon her konuda ona yardım etmeye hazırdı. Sunoo da heykel yapma konusunda çok yetenekli olduğundan eminimki bir aya kalmaz tamamlayacaktı projesini.

Riki’nin bakışları ikimizin arasında gidip gelirken aniden yerinde sıçrayarak insanların dikkatini bize çekecek kadar yüksek bir sesle konuşmaya başlamıştı. Cidden bunu her zaman yapıp bizi kampüse rezil etmek zorunda mıydı?

“Benim de sizin gibi proje teslim etmem lazım.”

Sunoo histerik bir gülüş sunmuştu ikimizede. Önündeki çantanın ipleriyle oynamaya devam ederken başını kaldırmış ve pembe saçlarının içinden elini geçirmişti.

“Yine abin yapacak değil mi?”

Riki kaşlarını çatıp kollarını bir çocuk edasıyla göğüsünde birleştirmiş trip atarmış gibi dışarıya nefesini vermişti. Bizden küçük olduğundan mıdır bilmiyorum, hareketleri her zaman şirin gelmiştir bana.

“Sanki her zaman abim yapıyor hyung.”

Sunoo yüzündeki gülümsemeyi hiç silmeden Riki ile uğraşmaya devam ediyordu. Bunu her zaman yaparlar, ben de onları gülerek ve birbirlerine dedikleri şeylere şaşırarak izlerdim. En sonunda ise olay bana patlardı ama bu sefer olayın bana patlamasına zaman kalmadan Sunghoon, yanımıza gelmiş yanında ise onun kadar uzun bir çocukla başımızda dikiliyorlardı.

“Çocuklarla uğraşma diye sana her zaman diyorum Sunoo, ama dinlemiyorsun.”

Sunghoon gülerek sevgilisinin yanağına bir öpücük kondurduğu zaman iğrenç aşk kokusu yüzünden kafamı başka tarafa çevirecekken Sunghoon’un yanındaki çocukla göz göze gelmiştim. Siyah kısa saçları hafif rüzgarda dalganırken hafif çatık kaşlarıyla bana bakması istemsizce gülümsememe neden olacaktı ki Sunghoon beni uyarmıştı.

“Tanıştırmayı unuttum, bu Jongseong hukuk fakültesinden benim de lise arkadaşım. Bunlar da Riki, Sunoo ve Jungwon.”

Jongseong hepimize tek tek başını salladıktan sonra elini ensesine atmış ve gergin bir ifadeyle konuşmaya başlamıştı. Ne için bu kadar gerildiğini merak ediyordum.

“Ben gideyim en iyisi, sonra görüşürüz Sunghoon.”

Nedensiz bir şekilde beynimdeki tüm hücrelerde dolaşan çocuk gitmeden önce benimle tekrardan göz göze geldiğinde vücudumun deliniyormuş gibi titrediğini hissetmiştim. Jongseong gözden kaybolana kadar onu izlememe rağmen bir şey dememişti.

Jongseong'un gözden kaybolduğunu farketmemle birlikte bakışlarımı kısa bir süre fakültenin bahçesinde gezindirdim. Hiçbir yerde göremeyince hızlı bir şekilde oturduğum yerden kalkıp hızlı adımlarla Sunoo, Riki ve Sunghoon hyungun yanından ayrıldım. Arkamdan seslenen Sunoo'yu duymamazlıktan gelmiştim. Beni gördüğü ilk anda parçalayacağından emindim ama şu an pek umursamamaya çalışıyordum.

Yaklaşık yarım saat gibi bir süre boyunca aradığım çocuğu bulamayınca kenarda duran banklardan birine oturup sıkıntılı bir şekilde tuttuğum nefesimi geri verdim. Sinirli bir şekilde saçlarımın içinden elimi geçirdim ve kafamı biraz havaya kaldırıp tekrardan düşüncelerimle boğuşmaya başlayacağım sırada yanımda hissettiğim kıpırdanmayla birlikte kafamı oraya doğru çevirdim. Gördüğüm tanıdık yüzle beraber kaşlarımı kaldırmış siyah saçlı çocuğa bakarken konuşmuştum.

"Jongseong..."

çürük vişneler,, jaywonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin