[story]
içimde bir gerginlik vardı sebebi belirsiz. aslında pek de belirsiz diyemeyiz bu gerginliğin nedenine. mark'ın evine bir çok kez geldim gittim ama bugün içimde ayrı bir heyecan vardı sanki. mark'ı uzun zamandır seviyordum hatta onu ilk gördüğüm andan beri. kanada'dan kore'ye taşındığı için bizim okula gelmişti. ah, o ilk günü asla unutmuyorum orta sıralarda tek başına masum masum oturuyordu. ben de sınıfa yeni girmiştim ve gözüm ona takılmıştı, ben ona bakarken dik dik o bana baktığında oldu içimde kopan fırtınalar. içimde bir cız, kalbimde hoş bir kıpırtı, karnımda hissettiğim tuhaf duygu karmaşası. gözlerine dalıp gitmiştim ve o duygu inanın tarif edilemeyecek kadar içimi gıdıklamıştı. bakışları derin ve keskindi. nefesimi kesmek için yeterliydi. gidip tanıştık onunla daha sonra ve yakın olduk. ama onunla benim aramda farklı bir durum vardı sanki. ya da bu benim kuruntum bilemem. bana ümit veriyordu zaman geçtikte ve sürekli friendzone yemek canımı çok yakıyordu.
sürekli didişir barışırdık. tabi bu benim ona olan sevgimi gösterme şeklimdi. tabi o bunu anlamıyordu, anlayan tek kişi ise sevgili dostum renjun'di.
şimdi gelelim renjun'e... renjun benim küçüklükten yakın arkadaşım ve ona karşı bayağı rahatım. mark ile iyi anlaşamazlar pek ama birbirlerini severler. kavga nedenleri ben olurum genelde, paylaşamıyorlar beni. diyorum ben ikinize de yeterim ama işte mark diyor ya benimsin ya kara toprağın. sinirliyken ne kadar seksi olduğunu görmeniz lazım!
kendimi mark'ın kapısının önünde bulduğumda derin bir nefes verdim. kalbim çok hızlı atıyordu. cebimden yedek anahtarı çıkarıp eve girdim, ev havasız ve karanlıktı. ilk işim perdeleri çekip pencereleri açmak oldu, daha sonra da gergince mark'ın odasına doğru ilerleyip kapıyı çaldım, ses yoktu. içeri girdiğimde masum bir şekilde uyuyan bir mark beklemiyordum açıkçası. yere çöküp onu izledim bir süre. bebekten farksızdı, o kadar güzel uyuyor ki tanrı görse kıskanmaktan başka bir şey yapmazdı. karnının aç olduğunu düşünerekten mutfağa koştum hızlıca. onun sevdiği şeylerden yapacaktım. dolaba gidip açtığımda ramenden başka bir şey yoktu. olsun ben lee donghyuck'um yoktan var edebilirim.
rameni güzelce hazırlayıp tabakladım ve bir bardak suyla beraber tepsiye yerleştirip mark'ın odasına gittiğimde hala uyuyordu. tepsiyi masanın üzerine bırakıp uyandırmam gerekti koca bebeği, bu yüzden kolundan dürtmeye başladım.
"mark." kolunu dürterken nefesimin düzensizleşmesine engel olamıyordum.
"hm?" uykulu sesi o kadar etkileyiciydi ki aklım farklı şeylere gidiyordu. sakin kal kardeşim sakin.
"kalk ulan, sana yemek yaptım." evet bu biraz kabaydı ama hak etti.
"um tamam kalkıyorum." gözlerini açıp oturmaya çalışırken hemen yardım ettim oturmasına ve masanın üzerindeki tepsiyi mark'ın kucağına bıraktım.
"ye bakalım koca bebek." yanına oturduğumda bana gülen gözleriyle bakması içimi ısıtmıştı. sanki evliydik ve ben ona bakıyordum. tanrım... bu düşünce bile terlememiçin yeterli.
"ne zaman geldin?" bir yandan bana bakıyor bir yandan yemeğini yiyordu.
"bayağı oldu. sen uyuyordun." beni onaylayarak kafasını salladı ve yemeğine geri döndü. bir şey olmuş gibiydi sanki, sessizdi.
"bir sorun mu var?" elindeki çubukları bıraktığında gerilmiştim iyice ve ne yapmam gerektiği konusunda hiçbir bilgim yoktu. gözlerime baktı sadece, çok derin bakıyordu. bu bakışlar çok tanıdık geldi bana. tıpkı ilk günkü gibi bakıyordu gözlerime, yutkundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
friends - markhyuck
Fanfictionmark: kural1: agalarına aşık olma. baslangıc:280522 bitis:140822 texting