Nuvole Bianche
Bölüm 1
Yüksek bir tepede, yemyeşil çimlerin ve ağaçların ortasındaydı. Güneş tepede parlıyordu. Sadece birkaç adım ötesinde el ele tutuşmuş bir kadın ve adam duruyordu. İkisinin de yüzünde huzur veren bir gülümseme vardı. Gülümsemesi yavaşça genişleyen kadın elini kaldırdı ve çağırırcasına uzattı.
Kendisine uzanan eli tutmak için elini kaldırırken Harry, "Anne," diye mırıldandı.
Kadın onaylarcasına başını salladı ve Harry'nin elini tutmasını bekledi. Harry tutamadı. Lily ve James havada süzülürcesine geriye doğru uzaklaşmaya başlamışlardı. Harry annesinin elini tutmak için onlara doğru yürümeye başladı. O yürüdükçe anne ve babası uzaklaştı. Harry koşmaya başladı, onlar daha hızlı uzaklaştı.
Hâli kalmayıncaya kadar koşan Harry olduğu yerde durduğunda, anne ve babası neredeyse kaybolmuştu. Biraz nefeslendikten sonra yeniden koşmayı düşündü ama duyduğu bir ses onun dikkatini dağıtmıştı. Müzik sesiydi, piyano sesi...
Harry sesin nereden geldiğini anlamak için etrafına bakmaya başladı. Kimse yoktu ama piyano sesi yakından geliyordu. İçini kaplayan merak duygusuna engel olamayarak sesin kaynağını aramaya başladı. Ağaçları geçerek sesin yoğunlaştığı tarafa doğru yürüdü, yürüdü ve yürüdü... Piyanonun nerede olduğunu bulmak için uzun süre uğraşsa da başarılı olamadı. Ortada bir piyano olduğundan bile emin değildi.
Anne ve babasına ulaşma çabasının ve piyano arayışının ardından yorgun hissederek bir ağacın dibine oturdu, gözlerini kapatırken sırtını ağacın gövdesine yasladı. Çalmaya devam eden parça o kadar huzur doluydu ki... Harry'nin nefes alışverişi bile çabucak değişmişti. Yorgunluğu, yalnızlığı, karamsarlığı ve diğer bütün negatif hisleri birer birer kaybolmaya başlamıştı.
Huzuru bütün hücrelerinde hisseden Harry yavaşça gözlerini açtı ve başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Etrafındaki upuzun ağaçların sallanan yapraklarının arasında, masmavi gökyüzünde süzülen beyaz bulutlar vardı. Harry'nin bütün kötü hislerini yüklenip uzaklara götürebilirlerdi sanki...
Harry son notaların tadını çıkarmak için yeniden gözlerini kapattı. Parçanın güzelliğinde derin bir uykuya dalmak üzere olduğunu hissediyordu.
Gözlerini yeniden açtığında Hogwarts'taki odasında, yatağındaydı. Rüya gördüğünü fark ettiğinde tuhaf bir hayal kırıklığı hissetti. Sonra bu hayal kırıklığı için kendine kızdı. O huzurun gerçek olamayacağını tahmin etmesi gerekirdi.
Derin bir iç çekişle bakışlarını tavana dikti. Ne kadar da güçlü bir rüyaydı... Etkisi hâlâ devam ediyordu. Rüyasında duyduğu parça çalmaya devam ediyordu sanki, hâlâ duyuyordu...
"Harry?"
Ron'un sesini duyunca gerçek dünyaya dönüşü hızlı oldu. Yattığı yerde doğrulup gözlüğünü taktı. "Sabah mı oldu?"
"Ne sabahı?" diye sordu Ron şaşkınca. "Sen yatalı yarım saat falan oluyor, ben de şimdi yatıyordum."
Kafa karışıklığıyla, "Anladım," dedi Harry. Bakışları odanın kapısına kaymıştı.
"Rüya görüyordun galiba," dedi Ron. "Kâbus muydu yine?"
Harry kafasını iki yana salladı. "Kâbus değildi," dedikten sonra etrafa bakındı. "Kim piyano çalıyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
White Clouds | Harry & Niklaus
FanfictionHarry bir gece zihninde piyano sesi duymaya başlar.