Öğlene doğru birkaç ders daha geçmişti ve oldukça sessiz sakin ilerlemişti. Daha doğrusu arkadaşlarım ile konuşmamış veya eşek şakaları ile günümüzü henüz berbat etmemiştik.
Ellerimi yıkamak üzere çıktığım tuvalet kabininden genelde üzerime simler dökülmüş olarak bulurdum kendimi ya da yerlere dökülen sıvı sabuna basıp düşmüş şekilde...
Ama şu an ellerimi yıkamış ve kurulamak üzere bir peçete almıştım. Yani bir şey olmamıştı. En azından ben öyle düşünüyorum. Ta ki lavabodan tamamen çıkarken karşımda mavi ve sarı iki kafa görene kadar.
Kimseyi böyle ani görmeyi beklemediğimden korkuyla yerimde sıçradım. Elimi kalbime götürdüğümde onlara kısa bir bakış attım. Tebessüm ile bakıyorlardı. Kaşlarımı çattım.
"Niye orada öyle duruyorsunuz siz?"
Kapıdan geçmem için yol verdiler ve yürümeye başladık.
"Seni bekliyorduk." Kai kolunu omzuma atarken beni çoktan okuldan çıkarmışlardı.
"İyi de neden?"
"Size yemek ısmarlayacağım. Hadi gidelim." Yeonjun kolumdan tutup çekiştirerek biraz uzaklıkta bulunan bir restorana getirmişti bizi.
Yemeklerimizi söyleyip bir yere oturduktan sonra aklıma diğer ikisi geldi. Onların başka dersleri daha vardı ve biraz geç çıkıyorlardı öğle arasına. Aslında beklerdik onları ama şimdi öyle olmamıştı.
"Taehyun ve Soobin... Onları neden beklemedik?"
"Onları her gün görüyoruz. Bu defalık beklemek istemedik. Fazlasıyla açım ben." diyen Kai'ye kafamı sallamış ve gelen yemeğime odaklanmıştım.
Yemek boyunca aklıma birkaç soru daha gelmişti tabii. Ayrı ayrı takılan arkadaşlarım neden ikili takılıyordu bugün? Anlaşmış gibilerdi ki bence kesinlikle öyleydi. Yani evet genel olarak hep birlikteydik ama okul içinde başka arkadaşlarımız vardı ve onlarla takılırdık. Acaba ne planlıyorlar diye düşünmeden edemiyordum.
Yemeğimi bitirip kafamı kaldırdığımda karşımda oturan ikili bana bakıyordu. Yeonjun ellerini masaya koymuş, Kai ise yumruk yaptığı elleri çenesine yaslamış bir şekilde duruyordu.
"Yüzümde birşey mi var, ne oldu?" derken elime bir peçete aldım ve ağzıma götürdüm. Yemek falan kalmış olmalıydı.
Benden hızlı davranan Yeonjun peçeteyi elimden alıp ağzımı temizlemişti. Afallamış bir ifadeyle teşekkür ederken Kai elini yüzüme uzatmıştı ve gözümün altında birşey varmışçasına okşamıştı.
♧♧♧
"Ya doğruyu söyleyin benden ne gizliyorsunuz? Dördünüz birden? Yok yani kötü bir şaka falan mı yapacaksınız? Öyle ise cevap vermeniz saçma olur. Değilse ne o zaman? Aynanda garip davranmanız tuhafıma gidiyor. Belli oluyor bir şeyler çevirdiğiniz, baştan diyim de."
Bir anda patlarcasına konuşunca doğal olarak nefessiz kalmış ve bunun üzerine derince nefes almaya başlamıştım. Ben bunları sorarken çoktan restorandan çıkmış okula doğru yürüyorduk.
Yolda bizim gibi yemekten dönen Tae ve Bin ikilisiyle de karşılaşmış ve her zamanki gibi içimde çok uzun süre tutamayacağım düşüncelerimi vurmuştum yüzlerine. Başta tabi anlamaz ve afallayan ifadelerle bakmışlardı ve hızlı kurduğum cümleleri anlamak için kafa yorduktan sonra gözlerini kaçırmışlardı. Kaşlarımı çatıp onlara seslendim.
"Ya! Ben burdayım havada değil. Biliyordum birşey olduğunu. Dökülün çabuk." Yüzlerine doğru salladığım elimi indirdim.
Önce birbirlerine baktılar sanki telepatik bir yolla anlaşıyorlarmış gibiydi. Kendimi dışlanmış hissedince suratımı astım ve kollarımı karnımda kavuşturdum. Darılmıştım açıkçası ama bunu onlara belli etmek gibi bir düşüncem yoktu.
Yaklaşık beş dakika geçtikten ve bana bir cevap vermek yerine hala kendi aralarında anlaşmaya varırlarken sırtımı onlara döndüm. Daha önce onları bastığımda anlatırlardı, saklamazlardı. Çocukluk arkadaşlarımdı sonuçta fakat şu an ne vardı ki söylemiyorlardı?
Bu işin uzayacağını düşündüm ve sırtımı onlara dönüp yürümeye başladım.
"Bundan sonra anlatsanızda dinlemem." Onlara dönmeden el salladım ve yürümeye başladım. Ve bana ne seslendiler ne de yanıma gelen oldu. Bu şekilde evime de tek başıma dönmeme sebep olunmuştu.