İçimden okurken bile ne garip geliyor bu kelime bana, 8 yıldır neredeyse hiç kullanmadığım bu kelimeye alışık değildim. -Tabii mezarına gittiğim zaman hariç, orada her şeyimi konuşurum babamla. Her ne kadar beni duymasada(?)- "8 yıl olmuş mu gerçekten?" diye soruyorum kendime. Yada bazen; "Acaba babam olsaydı nasıl olurdu?" , "Ben neden normal çocuklar gibi bir kişiye baba diyemedim?" veya "Babamın yanına acaba ne zaman giderim?" tarzı soru kalıplarını kalbimin en derinliklerine gömmeye çalışsamda onlar ve onlar gibi sorular her zaman kafamı dolduruyorlar. Baba sevgisinden 5 yaşından beri mahrum kaldığım için, yaptığım en ufak şeyi bile insanlara göstermeye çalışırım. Çünkü övülmek isterim, gururlandırmak isterim. Beni hep egoist sandılar. Hiçbir zaman derdimi anlatamadım. Yani en azından ahirette babamla karşılaştığımda ona bakıp "başardım baba, ben hep başarılı biri oldum ve seni gururlandırdım! Senin için yaptım." Diyebilmek istiyorum. O, bana 5 yaşıma kadar verebileceği en güzel sevgiyi, en güzel baba figürünü verdi. Lakin hayat böyledir, sevdiğin çiçekleri kalbinden koparmayı pek sever şu yalan dünya. Üzülerek söylüyorum ki ben bu gerçeği çok küçük yaşta öğrendim, daha doğrusu öğrenmek zorunda kaldım. Henüz 5 yaşında iken hayat en sevdiğim çiçeği kopardı kalbimden ve bu kopardığı en güzel çiçek kalbimde bir daha asla çiçek açmamasına sebep oldu. Hayatın benden aldığı bir can, çiçek bahçesi olan kalbimdeki tüm çiçekleri soldurdu. Bende yalnız kaldım. Elbette bir çok arkadaşım oldu büyüdükçe, fakat doğal olarak hiçbiri sol tarafımdaki o kırık kanadın boşluğunu dolduramadı, dolduramaz ve dolduramayacakta. Bazen babamın kullandığı parfüm burnuma geliyor, sessizce ağlıyorum. Bu yazıyı aslında burnuma ansızın babamın parfümüyle beraber gelen ilhamla yazıyorum.
Kulağıma gelen tik tak saat sesleri dikkatimi çekiyor, az evvel fark ettim ki saat 02.35 olmuş. Uyku düzenimi zaten kendimi bildim bileli düzene sokamadım. Ama şu zamanlarda daha çok bozuldu sanki. Gece 3'ten önce yatmıyorum ve ayrıca sabah 5-6 gibi tekrar uyanıyorum. Uyandıkça ağlayasım geliyor, ağlıyorum ve tekrar uyuyorum. Her neyse, bu yazıyı sadece içimi dökmek için yazıyorum, neden paylaşıyorsun o zaman diye sorarsanız tek bir neden söyleyeceğim; benim gibi birini görürseniz sakın yargılamayın ve onu dinleyin. İnsanların acıları bazen kaldırabileceğinden büyük oluyor ve çevrelerine buzdan bir duvar örüyorlar. O duvarı eritmeye çalışın çünkü bana kimse yardım etmedi ve ben kendi buzlarımı eritmeye çalışırken eriyen buzların suyunda boğuldum.Babama sevgilerimle.