希望

736 70 164
                                    


Wangshu Inn - 23;36

Aether ve Paimon çatıya doğru çıkarken Aether'ın kalbi her adımda daha hızlı çarpıyordu. Xiao'yu haftalardır görmemişti ve kendisine sonunda onu özlediğini itiraf etmişti. Xiao ile ilk karşılaşmasında gözleri büyülenmişti. Genç görünümlü ve kuş gözbebekli altın gözleri onu büyülemişti. Xiao her ne kadar ilk başta ona karşı soğuk davransa da günler geçtikçe ona karşı daha nazik davranmıştı. Doğum gününde ona hediye ettiği Crystalfly hiç unutmuyordu. Onu bu kelebekleri yakalamaya çalışırken görmeyi çok isterdi Aether. Günler, haftalar, aylar geçtikten sonra Aether Xiao'ya daha çok bağlandı. Bu yaşadığı duygunun adını çok iyi biliyordu fakat...korkuyordu. Xiao'yu kaybetmekten, onu bir daha göremeyecek olma hayali bile onu korkutuyordu.

Aether bu konu hakkında düşündüğün de her saniye kalbi daha fazla sıkışıyordu. Ya Xiao da onu bırakırsa? Kardeşi gibi de Xiao giderse Aether ne yapardı? Kendine lanet etti ama Xiao ile geçirdiği her saniye onun için huzurdan başka bir şey değildi. En çok istediği şey Xiao'nun soluk tenine oturmuş pembe dudakların kıvrılmasıydı. Xiao'nun gülüşü... işte bu Aether'ın en çok görmek istediği şeydi. Bir çok kez hayal etmeye çalıştı fakat hepsinde gülümseyip kızardığı için hayali hep yarım kalıyordu.

Aether aşıktı...hemde çok.

Bugün Latern rite festivali vardı. Xiao'yu davet etme çabaları her ne kadar boşa çıksa da bugün amacına ulaşacaktı. Beklendiği gibi..Xiao orda duruyordu.

"Xiao her zamanki gibi yine seni bekliyor. Ben siz aşk kuşlarını rahat bırakıyorum hihi!"

"Paimon!" Aether yüzünde oluşmaya başlayan kızarmayı durdurmaya çalıştı ve derin bir nefes aldı. Paimon her ne kadar çok konuşsa da onu seviyordu. Aether iç çekti ve kendi içinden konuşmaya başladı.

'Normal davran Aether.'

Aether tam bunu kendisine söylemişti ki kendi gözleri sarı gözlerle birleşene dek. Aether'ın kalbi çarpmaya, nefesi sıkışmaya başladı. Kalbi o kadar hızlı çarpıyordu ki nefes almak her geçen saniye daha fazla zorlaşıyordu.

Acaba Xiao ne düşünüyordu? O da böyle hissediyor muydu? Aether'ın gözlerine baktığında neler hissediyordu?.. Onun da kalbi göğüsünü parçalayacak gibi atıyor muydu?

İkili birbirlerine sessizce bakmaya devam ettiler. Ağızları konuşmuyordu fakat gözleri çok şey söylüyordu. Xiao küçük bir nefes vererek "Burada ne arıyorsun?" diye sordu.

'Her zamanki Xiao'

"Benimle...bugünkü festivale katılmanı istemek için geldim." Aether reddedileceğini bildiği için hazırlıklı gelmişti.

"Aether sana daha kaç kere söylemem lazım ölümlülerin-"

"Şehire inmeyeceğiz." Xiao bir cevap bekler gibi kaşlarını hafif havaya kaldırdı. Şaşırmışa benziyordu. Doğruyu söylemek gerekirse Aether'dan bu cevabı beklemiyordu.

"Bu ne anlama geliyor?" Aether Xiao'ya biraz yaklaştı fakat Xiao refleks olarak geri çekildi. Bu Aether'ı her ne kadar, biraz da olsa, üzse de Xiao'nun onu korumak için yaptığını biliyordu.

"Seni bir yere götürmek istiyorum. Merak etme, kimse olmayacak. Sadece ikimiz." Aether tüm bunları kekelemeden söylediği için kendine teşşekür etti. Xiao ilk düşündü ve karşısındaki altın sarısı gözlere baktı. Bu gözlere bakarken onu reddetmek imkansızdı.

"Peki, gideceğimiz yer neresi?"

"Mt. Tiansheng'in en tepesi." Xiao onaylar şekilde kafasını eğdi.

"Beni takip et." Yolda giderken Xiao Aether'a karşı aşırı korumacı davranıyordu. Aether'ın da hoşuna gitmiyor değildi. Canavarlar ona yaklaşmasa bile hepsini saniyesinde öldürüyordu. Savaşırken ciddileşen yüz ifadesini çok çekici buluyordu, birde dudaklarına yerleşen gülüşün hayalini.

Sonunda Mt. Tiansheng'in en tepesine vardıkları zaman derin nefes verdi. Aether'ın heyecandan elleri terlemeye bile başlamıştı. Xiao onun aksine çok sakin görünüyordu..sadece görünüyordu.

Vardıklarında Latern Lite başlamıştı. İkisi çimlerin üzerinde dilek fenerleri ile süslenmiş siyah gökyüzünü izliyordu. Aether yanında getirdiği dilek fenerini Xiao'ya gösterdi.

"Senin için bir tane getirdim." Aether Xiao'ya en içten gülümsemesini sundu ve dilek fenerini ona doğru uzattı.

"Siz insanlar cidden garipsiniz. Gerçek olmayacak dilekler için gökyüzüne lamba fırlatıyorsunuz." Aether kıkırdadı ve feneri ateşle yaktı.

"Bir kereliğine adepti kimliğini unut ve anın tadını çıkar." Aether ateşini yaktığı feneri havaya doğru bıraktı.

"Umarım ikimizin dileği gerçekleşir!" Aether dayanamayıp küçük bir kahkaha atınca Xiao'nun ona baktığını farketmişti. Aether gülmesini durdurdu ve Xiao'ya baktı. Nedense...üzgün görünüyordu?

"Xiao sen iyi-"

"Neden bunları yapıyorsun?" Aether anlamlandıramadığı bir bakış attıktan sonra konuştu.

"Xiao sen ne diyorsun?"

"Seni anlayamıyorum. Benden uzak durman gerektiği halde neden..neden hâlâ yanımdasın? Başına bir şey gelir diye korkmuyor musun?..Ben.. bunları hakketmiyorum. Ben seni ha-"

"Xiao!" Aether artık dolmuşluğun hissi ile gözlerindeki yaşların dökülmesine izin verdi.

"Böyle şeyler lütfen düşünme. Sen bunları hakkediyorsun. Burada oturmayı, festivallere katılmayı, insanlarla konuşmayı, dinlenmeyi..mutlu olmayı. Özellikle bunu Xiao.." Aether iki elini Xiao'nun yanaklarına yerleştirdi ve kafasını alnına yasladı.

"..sen mutlu olmayı herkesten çok hakkediyorsun."

Xiao baş parmağı ile Aether'ın akan gözyaşlarını tek tek sildi. Aether'ın ağladığını gördüğü zaman kalbindeki ağrı karmik borcundan daha fazla acı çektiriyordu. Aether sakinleştiği zaman ikili biraz geri çekildi ve birbirlerinin gözlerinde kayboldu. Aether ne kadar yakın olduklarının şimdi farkına vardı. Xiao biraz daha yaklaştı ve dudaklarının birleşmesine izin verdi. Öpücük bir o kadar yumuşak bir o kadar da narindi. Sanki birbirlerini her an kırabilirlermiş gibi yumuşak davranıyorlardı. Ayrıldıklarında nefes nefeslerdi. Yaşadıkları heyecan ikisi için de çok fazlaydı. Öpücükten sonra ilk konuşan Xiao oldu.

"Aether ben..insan hislerini bilmiyorum. Yaşadığım bu his nedir bilmiyorum. Sana baktığımda, sesini her duyduğumda göğüsümde oluşan adlandıramadığım duygunun ismini bilmiyorum. Bildiğim tek şey, kötü ruhların gazabı, felaket işaretleri ve senin sesin.. tüm duymam gereken bu." Aether gözlerindeki şaşkınlıkla Xiao'ya baktı. Karşısındaki tüm iblislere korku salan adepti önünde ona itirafta bulunuyordu. Aether gülümsedi ve bir eli ile Xiao'nun yanağını tutarken diğer yandan elini tutuyordu.

"Bu aşk Xiao. Sana anlamını söyleyemem ama yaşatabilirim. O yüzden umarım beni dünyana kabul edersin."

Xiao hiçbir şey söylemeden sadece gülümsedi. Gözlerini kapayarak yanağını Aether'ın eline daha fazla yasladı. Aether aylardır görmek istediği gülümsemeyi hafızasının en altın yerine kazıdı. İkisi de hiçbir şey söylemeden gülümsüyordu..

..çünkü her ikisinin dileği zaten gerçekleşmişti..

wish - xiaother Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin