su savaşı

489 55 25
                                    

"müdür park" bayan kim'e sorduğum kadarıyla okulda olduğunu öğrendiğim müdürün yanına gitmiştim.

"sunghoon! verdin mi kararını?"

"saatlerdir boş boş oturuyorum hala karar veremedim. bir tane telefon verirsen annemi aramak istiyorum. onun kararını dinleyeceğim." soğuk bir tonla konuşmama ters olarak sakin ve gülümseyerek konuşmuştu.

"sevdin değil mi?"

"ne?"

"güç topu hoşuna gitti değil mi?"

öksürüp "ona ulaşabileceğim bir telefon verecek misin artık?" demiştim.

masanın üstündeki telefonu bana verdiği sıra eğilip odadan çıkmıştım.

"alo anne?" birkaç saniye sessizlik sonrasında annemin burnun çekmesi ile benim de gözlerim dolmuştu.

"su-sunghoon bebeğim" sesini çok özlediğim için sadece konuşsa onu dinleyecek kıvamdaydım. ama hızlı bir şekilde karar vermem gerekiyordu.

"anne lütfen ağlama... çok ciddi bir şey konuşmam gerekiyor"

"diyene bak sesin titriyor" kıkırdayıp dolan gözümü silmiştim.

"anne ben burayı çok sevdim... daha arkadaşlarımla görüşmeden okulu, kalacağım yeri en önemlisi buradaki eğitimi çok sevdim. burada kazandığım burs part time işimden kazandığımdan hatta ikimizin kazadığından da fazla olacak hepsini sana yollayacağım ama..." tek sorun aklıma geldikçe ağlayasım geliyordu.

"seni yalnız bırakmak istemiyorum."

bir süre hiç ses gelmediği sıra kafamı eğmiştim.

"anne?"

"seni yalnız başıma büyüttüğüm için senden özür dilerim bebeğim. beni düşünme tamam mı? okulda yoğun derslerden sonra part time işlerinde sürünüyordun. orayı sevdiysen kal."

annemin arada burnunu çekip konuştuğunda elde olmadan ben de ağlamaya başlamıştım.

"müdürüne telefonu verir misin?" onaylayıp kapıyı çaldıktan sonra 'gir' demesi ile odasına girmiştim.

"müdür bey rahatsız ediyorum ama..."

"konuşmak mı istiyor benimle?" dediğine şaşıracağım sıra artık bu adamın hislerine mi güçlerine mi bilmiyorum ama şaşırmamam gerekiyordu.

kafamı sallayıp telefonu verdiğim gibi odadan çıkmıştım.

merdivenlerden inerken çalan zil ile birkaç sınıftan çıkan öğrenciler vardı. çok tatlı öğrenciler vardı hatta gördüğüm kadarıyla galiba aralarında birkaç yabancı öğrenci de vardı.

tatlı biri bana çarptığında kocaman gülümseme sunup bana çarptığı için özür dilemişti. sorun değil dediğim sıra sınıflara bakmak istemiştim.

su elementi yazan sınıfına geldiğimde birkaç öğrenci havada olan suları birbirlerine atıp su savaşı yapıyorlardı.

"yah defterimi ıslattınız bu ders ne yapacağım ben?" erkeğin biri söylendiğinde biri gülerek "havadan sevgilin yok mu çağır kurutsun iki dakikaya" bu benim bile gülmemi sağlamışken yanımdan biri sınıfa girmişti.

az önce defteri ıslandığı için söylenen çocuk "oh heeseung bir hava akımı yolla da şu defteri kurut." demişti.

heeseung dedikleri havalı çocuk da onu reddetmişti. "olum her elementin var diye de götün kalktı senin" kızlardan biri sıraya oturduğunda heeseung sinirlenmişti.

"kes sesini karina. normalde reddeder miyim?" bir uzun saçlı erkek heeseung'un yanına oturmuştu. "bir şey mi oldu seung?"

heeseung dedikleri çocuk iç çekip "galiba park seohoon eşimi bulmuş. biliyorsunuz iki eş birbirinden haberdar olduklarında yan yana değillerse güçleri azalıyor. kısacası sabahtan beri girdiğim her derste hiçbir gücümü kullanamadım. birde her hocaya açıklamaya çalışınca iyice sinirim bozuldu. sinirden ne yapacağımı bilmiyorum"

galiba müdürün dediği gibi eşim bu kişiydi. sonuçta müdürün teklifini kabul ettiğime göre herkes beni tanıyabilirdi.

"galiba o kişi benim"

academy of elements, heehoon✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin