baş belaları

351 36 31
                                    

bugun o kadar cok bolum yazdim ki bir tane daha bolum yayinlasam sorun olmaz gibi geldi

<<<>>>

saatlerini öğrendiğim derse yetişmek için acele ile heeseung ve wooyoung atışırken giyinmiştim. zorla onları da masaya oturttuğumda wooyoung sevgilisini anlatmaya başlamıştı.

şimdi ise geç kalıyorduk.

"hay san'ına gerçekten. sus artık"

"bu niye beni susturmaya çalışıyo hep sunghoon?"

omzumu silkip ağzımdaki yuttuğumda "heeseung anlatsın işte çok komikler"

wooyoung benim dediğimle sevinmiş ardından "eş kontenjanı diye bir şey kalmadı beni senden daha çok seviyor" diyerek hava atmak için saçını arkaya atmıştı.

"beni daha önce tanıdı"

"beni daha çok sevdi"

"ben eşiyim"

"ilkokul kavganızı kesip yesenize artık. derse geç kalacağız"

heeseung benim dediğim ile önündeki pilavı bitirip odaya gitmişti.

"hayret. seni dinliyor"

"park sunghoon gücü" ben de hava attığım sıra gülmüş sonra tekrardan birbirimize hakkımızda bir şeyler anlatmaya devam etmiştik.

<<<>>>

"hadi çıkalım" heeseung geldiğinde wooyoung son meze kutusunu da dolaba atmıştı.

aşağıya inip okula geçeceğimiz sıra element odasındaki wooseung hyung gelmişti.

"hyunggg~" wooyoung kolumdan ayrılmış wooseung'ın boynuna sarıldığında wooseung hyung onun saçlarından öpmüş sonrasında ayrılmışlardı.

wooseung hyung elindeki poşeti bana uzattığında "sunghoon bunlar kitapların. seohoon hoca gönderdi." diyerek açıklamıştı.

"teşekkürler hyung ama..." üçü arasında göz gezdirirken wooseung hyung kahkaha atmış. "bunlar benim baş belalarım. heeseung ile zaten tanışacağınızı biliyordum ama wooyoung ile de bu kadar hızlı tanışmanı beklemiyordum."

heeseung göz devirip "abi bana olan sevgin gözlerimi dolduruyor" demişti.

hala konuşmaya devam ederlerken çalan zil ile wooseung hyung yanımızdan ayrılmıştı.

"ilk dersimiz ne?"

"hava" gözlerini ovup söylediği sıra tekrardan yatsa da uyumadığı aklıma gelmişti.

iç çekip kafamı salladığımda "o zaman beraber mi giricez derse" diyerek koluma giren wooyoung ile gülümsemiştim. gerçekten tatlıydı.

"hayır o benimle geliyor" "e ama bir yaş küçük senden?"

"seohoon hoca onun halledebileceğini söyledi" "ki halledemesem de halletmem lazım ayrı ayrı bazı güçlerimiz eksik" dediğim ile heeseung kafasını sallamıştı.

"ben yalnızken su ve havada daha iyiyim sunghoon ateş ve toprakta. ama beraberken hepsini yapabiliyoruz" diyerek açıklamıştı.

"awww çok şirinsiniz siz o zaman" derken sınıfa gelmiştik. heeseung wooyoung'u birinci sınıfların oraya döndürdüğünde "wooyoung biraz daha sana maruz kalırsam bayılıcam git artık" dediğinde kıkırdamıştım.

biz de sınıfa girdiğimizde heeseung boş ikili sırada duvar kenarına geçmişti.

"biraz dinlen tamam mı?" dediğim sıra kafasını yaslamış giydiği kapüşonluyu kafasına çekip yatmıştı.

önümüzde oturan ve yakışıklı bir çocuk bana dönmüştü.

"merhaba ben park jay" "park sunghoon ben de" gülümsediğim sıra yanında oturan gamzeli çocuk da "ben de yang jungwon" demişti.

"ikinizle de tanıştığıma memnun oldum"

"sen daha yeni gelip bu sınıfa nasıl geldin? bizden küçük değil misin?" jungwon merakla baktığında kediye benzetip kıkırdamıştım.

"ay yanlış bir şey mi söyledim" yanlış anladığını fark ettiğimde telaşla "hayır hayır sadece böyle gözlerini büyültünce kediye benzettim. çok tatlısın"

"BEN DEMİŞTİM"

<<<>>>

wooseung olayi bilerek degildi asla isim ararken bunu bulmustum
sonra san ve heeseung arasinda o an gerginlik yazinca dedim wooyoung kardesi neden olmasin sonra da wooseung benzerligi de eklenince bu oldu
gercekten en dogaclama yazdigim fic bu olabilir

ᴀᴄᴀᴅᴇᴍʏ ᴏꜰ ᴇʟᴇᴍᴇɴᴛꜱ-ʜᴇᴇʜᴏᴏɴ ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin