Canınız smut çektiği için buraya geldiyseniz.....geri çıkın.
İyi okumalar.
******
"Jung Wooyoung!"
Var gücüyle haykırdı San sevdiği adam'ın adını. Ses telleri yırtılırcasına. Gözlerinden damlalar süzülürken ne zaman tuttuğunu bilmediği nefesini bıraktı soğuk ormana. Üşüdüğünü bile hissedemeyecek bir durumdaydı San. Kayboluyordu. Belki onu bulduğunda kendisi de geri dönüş yolunu bulamayacaktı.
"Wooyoung-ah."
Titrek sesini dışarıya verdi. Evlerini hala görüyordu. Aslında kilometrelerce yürüdüğünü sanıyordu. Dizleri onu nereye götürüyorsa oraya gidiyordu. Bulanık bakışları yüzünden göremiyordu.
"Wooyoung."
Bir anda sinirlendi bulunduğu duruma. Bu sefer bağırdı, sadece bağırdı. Bütün nefretini kusmak ister gibi bağırdı. Ellerini hissetmiyordu soğuktan. Başı dönüyordu, ayakları artık yerlerinden kıpırdamıyorlardı. Yüksek sesiyle kuşlar uçtu ağaçlardan.
Elindeki kumaş parçasını buruşturdu. Jung Wooyoung'un kendi kalbine yaptığı gibi.
"Neden...."
Şimdi fısıltı kadar sessiz çıkıyordu sesi.
Neydi ki suçu?
Neden terk edilmişti?
Neden yine ağlayan taraf kendisi oluyordu?
Başını eğip elindeki buruşuk kumaşı tekrar açtı ve üç kelimeyi okudu.
"Kendine iyi bak."
Bu kadar kolay mıydı terk etmek? Bu kadar kolay mıydı aşkı bitirmek? Bu kadar kolay mıydı ağlamak? Bu kadar kolaydı.
Üç kelime kadar kolaydı senelerini verdiği ilişkiyi bitirmek. Bir yere varamayacağını anladı o an bir ağaca yaslanırken. Sırtını dayadığı ağaçtan çekti ve tekrar evine yürüdü. Evlerine, anılarına, yuvasına, aşkına, terk edildiği eve. Yine gittiği yer orasıydı.
Yıl 1595.
Sefillik ve yoksulluk içinde yaşayan bir oğlan ve onun zengin sevgilisi. İki erkek. Birbirine aşık iki erkek.
San eve çamurlu ayakkabılarını çıkarmadan girdi. Etrafa baktı. Sanki onu görüyordu her tarafta. Wooyoung zengin bir ailenin oğluydu. Dün tartışmışlardı. Evet tartışmışlardı çünkü Wooyoung bu eve ailesinden habersiz geliyordu. Ailesinin San'dan haberi yoktu.
Wooyoung'u evlendirmek istiyordu ailesi. San ne kadar Wooyoung'a kaçalım dese de San'ın sırıl sıklam aşık olduğu adam korkaktı. Bulurlar dedi. Bizi bulur, ikizimizi de öldürürler dedi. San bunun doğru olabileceğini bilse de zorladı, yalvardı, yakardı.
Wooyoung dinlemedi. Buz gibi surat ifadesiyle uyudu San'ın tek başına yaşadığı evde, yerde. En sonunda ise yapacağını yapmış, bulduğu küçük kumaş parçasına üç kelime yazıp terk etmişti San'ı. Sevdiği adam'ı.
San kırık dökük evde öylece durdu. Tam ortasında. Derin derin nefesler aldı. Ne yapacağını bilmiyordu. Onu öldürürlerdi. Eğer öğrenilirlerse, ikisi de ölecekti.
Ne yapacaktı?
Elbette her zamanki gibi umursamayacaktı.
Zaten tek odası olan eski evinin köşesinde kumaşlarla sarılmış sandığı açtı ve içinden bıçağını çıkardı. Keskin, ona babasından kalan bir bıçak. Yansımasında kendini gördü. Korktu kendinden. Korkunç duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
worth it|woosan
FanfictionBu kadar kolay mıydı terk etmek? Bu kadar kolay mıydı aşkı bitirmek? Bu kadar kolay mıydı ağlamak? Bu kadar kolaydı. **** dünyanın en real shipine yazılmış bir oneshot