samimi

367 42 60
                                    

bir tane çocuk bana bakıyordu. denk gelmemiz ile gülümsemişti.

samimi olmadığına emin olduğum bir tebessüm ile önüme dönmüştüm.

adının jung hoseok olduğunu öğrendiğim hoca şu an ders anlatırken onu dinlemek daha mantıklı gelmişti.

aslında derse odaklandığımda eğlenmeye başlamıştım.

tam dersin en eğlenceli dakikasına geldiğimizde zil çalmıştı.

bugün toprak dersinin tek ders olmasına üzülürken yanıma derste bana bakan çocukla karşılaşmıştım.

"selam"

"merhaba?"

"ben lee jiho"

"park sunghoon"

"biliyorum zaten dersin başında duymuştum"

"eee ne var?" heeseung konuya daldığında göz devirmiştim.

"ya arkadaş edinsem ne olacak" dediğimde cevap vermemişti.

zihnini dinlediğim sıra 'işte arkadaş diyince üzüldü. ya arkadaş olmak için gelmemiş anlamıyor musun?' demişti.

ona dönüp kaşlarımı kaldırmış 'bu seni neden ilgilendiriyor' demiştim. 

benim zihnimi dinlediğinde çantasını omzuna takıp sınıftan çıkmıştı.

"ateş sınıfını da kendin bulursun park sunghoon"

"hah!"

"şey sunghoon ben götüreyim istersen?"

"gerek yok. heeseung ile giderim ben"

hızla heeseung'un arkasından gitmek için dışarıya çıkmıştım.

sabah jay ve jungwon ile gittiğimiz kafede denk geldiğimiz kız heeseung ile konuşuyordu. daha önce hiç görmediğim için ya ateş ya da psikoloji sınıfında olabilirdi ve psikolojiyse büyük bir sıkıntı olurdu onun hakkında düşünmek.

konuşmaları sırasında hala adını öğrenmediğim kız kahkaha atarken ben de heeseung'a seslenmenin tam zamanı diye düşünmüştüm.

"heeseung!" beni görmesiyle göz devirmişti. kızın yanında bana göz devirmişti ve kızı sevmediğimi çoktan fark etmişti. ki kızın olmasına bile gerek yoktu.

konuşmaya geri döndüğünde kızın bana sırıtıp bakmasıyla yanına gitmek istememiştim. o an ne yapacağımı bilmediğim için kolidorda pembe saçlarından dolayı sunoo'yu fark etmem ile "tamam boş bir şeydi siz konuşmaya devam edin" diye mırıldanmış ve sunoo'nun yanına gitmiştim.

"selam. tekrardan"

"merhabaa. ders nasıldı? hoseok hoca tatlı demiştim dediğim kadar var değil mi?"

"evet çok tatlı ama sen nasıl tanıyorsun hoseok hocayı? su sınıfındayım demiştin?"

"ah övünmek için değil kesinlikle ama müdür park seohoon benim babam. onun sayesinde okuldaki herkesi tanıyorum. birde dans kulübüne katılmıştım öyle."

gerçekten ne babalar vardı. benim buraya gelme nedenim onun bana verdiği mükemmel (!) genlerdi ve o hala ortalıkta yoktu. gerçi görmek istemiyordum orası ayrı.

"sunghoooon daldın gittin"

"ha pardon. ben sana tekrardan sınıf sormaya gelmiştim aslında."

"heeseung hyung neden söylemedi ki?"

"arkamda. bir tane kızla konuşuyor. konuşmaları samimi görününce ona sormadım."

samimi derken göz devirince gülmüştüm. çaktırmadan arkama baktığında gülerek "işte bu en iyi arkadaş ruhu" demiştim dalga geçerek.

işaret parmağı ve baş parmağını v şeklinde çenesine getirip gülümsediğinde ben de kahkaha atmıştım.

"her neyse. hangi sınıf?"

"ateş. ikinci sınıf"

"bekle sınıfımdan çantamı alayım beraber gidelim. ben de o sınıfa gidiyordum."

"neden peki? tabii yanlış anlamazsan"

"derslerden bugünlük kaçıyorum sevgilimle. sevgilim de ateş ikinci sınıf zaten" sırıtarak söylediği ilgimi çekmişti. o sınıfa gittiğinde ben de bir şey olmaz diye düşünerek peşine takılmıştım.

"peki nasıl tanıştınız?"

"hoseok hocanın dans kulübünde"

"o kulübe ben de katılacağım ya jungwon ve jay de varmış"

"onlarla da mı tanıştın? galiba bu okuldaki en güzel çift olabilirler"

dediğini gülerek onaylamıştım. o sırada merdivenden çıkarken çantalı uzun boylu biri önümüzde durmuştu.

academy of elements, heehoon✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin