Paltomun üzerine yatmış hayallere dalmıştım. Ne istediğimi, ne olacağını bilmiyordum. Kafamın altında yastık olarak iyi olmasa da düşüncelerimin beynime batmasına engel olan bir kitap vardı. Kamyonetin kasasında ağaç koltukta uzanmış tentenin altından, yavaşça ilerleyen yola bakıyordum. Araba bozuk yolda sarsılıyor ve ayılmamı sağlıyordu. Atlayıp gidebilirdim, böyle düşünüyordum. Oradabıraktığım şey, almak istediğim her şeydi. Var mı yok mu bilemediğim isteklerimi, karşılamadan vazgeçmiştim. Tüm hayatım saklı bir geçmişti sanki ve nerede sakladığımı bilmiyordum. Tatları da değiştirmiştim, istekler ve zevk şeffaf bir şekilde birbirlerini saklıyordu. Bir anda sönüverecek olan benliğime ağır basacağı için korku, aklımı rehin almıştı.Bu şekilde olamazdı. Kendimle ya da bir şeyle çelişiyorum ne fark eder ki. Uyku aklımı kapatacaktı söz vermişti. Belki de uykudayım, bulanık görüntüler içinde bir şeyler hissetmeye başladım. Ayak tarafımdan yukarı yükselir gibiyim. Boğuk sesiyle söylenen güzel bir şarkı geliyordu kulağıma. Güzel boğuk ses her şeyi söylüyordu, feryat dilecek, nefret edilecek, üzüntü duyulacak her şey bendim. Yolculuğum burada sonlanmıştı, sanırım. Bundan sonrasını düşünemiyorsam anlatamıyorsam ölmüş olabilirim. Eğer öldüysem bunu kendim seçmiş olmalıyım, namluyu dayadığım karın boşluğum ölümdü biliyordum.
Köpek seslerine karışan hayvan sesleri duyuyordum. Kamaşan gözlerimi ovuşturuyor kısık gözlü adama odaklanmaya çalışıyordum. Adam elini kaldırıp beni gösteriyordu. Bunu birkaç kere tekrarladı. Bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Kolayca kaldırıp çadıra taşıdı beni. Geniş düz yüzündeki siyah gözleriyle beni inceleyen dört beş yaşlarında bir çocuk lüks lambasını yaktı, çadırın iskeletine asılı olan radyoyu açtı ve oturdu. Bir Rus şarkısı çalıyordu radyoda. Yurad diye seslendi birisi, çocuk dışarı çıktı. Daha öncede bu çadırın içinde ısınmaya çalışmıştım. Radyonun orada asılı olduğunu hatırlıyorum, bana inanın babası Yurad' ın resmini göstermişti fakat kendisini görememiştim, Nenets' in merkezinde bir okulda okuyordu. İpagu klanın Tadibya'sına sürekli onun için ayinler yaptırıyordu. İçeri girdi.
- Hoş geldin, seni bulduğumuzda ölmek üzereydin. Demek ülkeni bırakıp bu buzlu Nenets topraklarına döndün dedi.
- İpagu buraya gelmiş olmama inanamıyorum, şuan burada değilim.
- Sakin ol biraz dinlenmeye ihtiyacın var, seni bulduğumuzda donmak üzereydin biraz dinlen toparlan yarın sabah köye döneriz.
- Lütfen bana nasıl buraya geldiğimi açıkla İpagu. Hayır, bu gerçek değil bir kurgusun.
-Ben gerçek bir insanım. Ne diyorsun böyle.
-Evet, gerçeksin seni çok iyi hatırlıyorum geyik sürünü, köpeklerini ve hayatını biliyorum İpagu ama bu gerçek olamaz.
-Geyiklerimden biri sabah senin çadırına girip korkutmuştu seni, bunu nasıl hatırlıyorum o zaman. Bana geyiklerin daha iri olacaklarını umduğunu söylerdin.
-Evet, bunlar doğru İpagu.
-Yarın köye döndüğümüzde sana daha önce buradaki resimlerini gösteririm hatırlamana yardımcı olur sanırım.
-O resimleri hatırlıyorum İpagu sorun bu değil. Oğlun Yurad' ı, geyiklerinin beni korkuttuğu günleri her şeyi çok iyi hatırlıyorum. Beni dışarı çıkart İpagu.
- Soğuğa dayanacak halde değilsin içeride zor yaşıyorsun üşüdüğünün farkında değil misin aslında gerçek olmayan senin düşüncelerin.
- Demek gerçek olmayan benim düşüncelerim. Sonunda anladım aslında bana bunu söyleyende kendimim. Aklım benimle saf bir oyunla baş etmeye çalışıyor ve ben ona karşı koymaya çalışıyorum. İpagu bunları gerçekten biliyor ama benim şuan burada olduğuma beni inandırmak için, her hangi bir şey ortaya koyamıyor. Çünkü bende bulamıyorum ondan. Mavi yeşil rengârenk elbiseleri, kürklü şapkaları ve deri çizmeleri olan bu insanları unutmak mümkün değil. Donmuş steplerde, renkler sanki onların varlığını temsil ediyor.
- İpagu dışarı çıkar beni.
-Hayır donarsın.
-Buraya gelmeden önce soğuğa karşı koyacak bir ilaç verdiler, donmam mümkün değil.
- Hayır, böyle bir şey olamaz.
-İpagu biliyorsun ki ben buraya olağan üstü bir şekilde geldim. Eğer bunu yapmazsan tüm gerçekliğiyle bu oyunu bozarım şimdi inadı bırak dediğimi yap.
İpagu' nun daha fazla direnecek hali kalmamıştı dışarıdaki kızağın üstüne yatırdı beni. Yanımdaki kızaklar hazırlanıyor her şey yükleniyordu. Gözlerimi kapayıp açtım, her şey toplanmıştı. Tüm çadırlar yerde bıraktıkları izlerden ibaretti. Kızakların kenarlarına serserice oturmuş küçük çocuklar ve güneş gözlüklü yaşlı bir kadın bana bakıp gülüyordu. Geyikler hareket etti, ardından köpekler havlamaya başladı. Tüm köy kayarak uzaklaşmaya başladı. Gözlerimi tekrar kapayıp açtığımda hiçbir şey kalmadı ortada. Başımı gökyüzünden gelen güneş ışınlarına çevirdim.
Güneş uzun zamandır ısıtmıyorken şimdi ise alnımı yakmaya başlamıştı. Etraftaki karlar eriyip denize dönüştü. Denizin tuzlu suları üzerimden geçiyordu ve bu arada güneşin sıcağında kavrulmaya başlamıştım.
* * *
Apartmana her girişimde yedi numaralı posta kutusuna gözüm takılıyordu. Gelen her şey panonun üzerinde istiflenmeye başlamıştı. Posta kutusu faturalarla doluydu buna dayanamadım ve hepsini alıp çöpe atmak istedim. Aylardır gelen sıfır lira yazmış elektrik, su, doğalgaz faturaları arasında birkaç yabancı pullu zarf gördüm. Faturaları bırakıp zarfları heyecanla cebime koydum. Etrafta beni gören kimse yoktu, en azından ben kimseyi görmüyordum. Yedi numaralı dairenin önünde kapıyı zorlarken buldum kendimi. Kapıyı açmak zor olmadı. Duvara asılmış ceketin cebini yokladım. Kullanımdan kalkmış birkaç banknot çıkınca içimde bir ürperti oldu. Bir kol saati ve pipo çıktı cebinden. Dağınık odalarda birkaç tur atıp salondaki masaya oturup cebimdeki mektupları çıkarttım.
Zarfın içinden bir çadırın önünde geyiklerle beraber poz vermiş Eskimo'lara benzer bir aile fotoğrafı çıktı şaşırdım. Rusça yazılmış bir mektup da vardı ama anlamamın imkânı yoktu. Fotoğrafı ve mektubu zarfa geri koydum. Apartmana taşınalı iki ay olmuştu ve birisinin posta kutusunu karıştırıp evine giriyorum. Biri beni görmüş olabilir mi gibi kaygılarımda yoktu. Sanki burada önemli bir şeyi çözüyor ve apartmandakileri aydınlatacak bilgiler topluyorum hissine kapılmıştım. Diğer mektupları açmak üzereydim ki odada bir vitrin üzerinde birçok cd olduğunu gördüm. Bu kadar filmi izleyebilir miyim bilmiyorum, ama bir poşet bulup doldurdum. Mektupları bıraktım ve evime döndüm.