"Bu senin iyiliğin için"
"Anlamıyorsunuz," iki saattir dil döküyordum ama kimse beni dinlemiyordu.
"Ben deli değilim!" Herhangi bir aksilikte kaçmamam için iki güvenlik görevlisi arkamda duruyordu.
"Tabi ki değilsin. Sadece sana yardımcı olmak istiyoruz."
Aynı yalanları defalarca duymuştum. Beni akıl hastanesine kapatmak istiyorlardı. Kimsenin derdi bana yardım etmek değildi. Tek düşündükleri bizim gibilerin olmadığı bir dünyada rahatça yaşamaktı.
"Bana yardım etmek değil insanların rahatını bozmamam için beni kapatmak istiyorsunuz. Deli değilim ben! Sizin göremediğiniz gerçekleri gördüğüm için beni buraya kapatamazsınız!"
"Emre biraz rahatlar mısın? Biz seninle birlikte olacağız. Her ihtiyacın olduğunda yardım edeceğiz, derdini dinleyeceğiz. Bütün bunları yapabilmemiz için burada olmalısın."
Cevap vermemiştim. Buradan kaçışımın olmadığının farkına vardığım içindi belki. Belki de çaresizliğimi kabullenmiştim.
"Hemşireler odanı ayarlarken sen hastaneyi dolaşabilirsin. Burayı seveceğine eminim!" Doktorun sözleriyle gözlerimi devirmiştim. Burayı asla sevemeyecektim.
Yavaş adımlarımı asansöre doğru yönlendirdim ve yukarı çıkmak için tuşa bastım. İçimdeki huzursuzluğa kapılıp gitmemek için çok düşünmemeye çalışıyordum.
Yenilere kolay alışamazdım. Evimi, eski rahatlığımı, alıştığım hayatı kesinlikle özleyecektim. İnsanın içini ürperten, delilerle dolu bu hastaneye kolay bağlanamayacaktım.
Asansörden indiğimde karşımda uzun bir koridor vardı. Odamın nerede olduğunu bulmak zaman alacaktı.
Geçtiğim her kapının üzerindeki numarayı kontrol ederken kırmızı renkli kapıyı görmemle duraksadım. Hastanedeki bütün kapı renkleri aynıyken bu odanın özelliğinin ne olduğunu merak etmiştim. Yavaş adımlarla kapıya ilerlediğimde açık olduğunu fark ettim.
Kapı kulpunu sıkıca kavradım ve içeri girdim.
Gördüğüm tek şey bomboş odanın ortasında duran piyano ve duvarda asılı olan portreydi.
Piyanonun altın kaplamalarının üzeri tozlanmıştı ve çok eski olduğu belli oluyordu. İçimdeki dokunma isteğine engel olamadım ve hızlıca yanına ilerledim.
Eski bir piyanoydu ama tuşları hala sapasağlamdı. En sevdiğim melodiyi tekrar duyabilmek için oturup çalmaya başladım.
Uzun parmaklarım tuşların üzerinde dans ederken arkamdan gelen boğaz temizleme sesiyle duraksadım.
"Neden buradasın?" Arkamı dönüp gelen kişiye baktım.
"Üzgünüm. Kapı açıktı ve ben piyanoyu görünce-"
"O piyanoya dokunma." Korkuyla konuştuğunda gerildiğimi fark ettim.
"Senin mi?"
"Bu bir uyarıydı. Piyanoya dokunduğunu görürse hoş şeyler olmaz." Dediklerini anlamamıştım.
"Kim görürse?"
"Piyanoma kim dokunuyor?" Kapının arkasından gelen sesle ikimiz de o tarafa döndük.
Hızlı adımlarla odaya giren kişi epey sinirli duruyordu.
"Ben dokundum. Özür dilerim." Konuştuğum an bana dönen sinirli bakışları derinleşmişti.
Piyanonun yanına ilerledi ve onu inceledi. Sanırım piyanosuna aşırı değer veriyordu.
"Yemedim piyanonu."
Odadaki herkes aniden bana döndüğünde duraksamıştım. Haksız değildim ki.
"Buna pişman olacaksın."
Piyanosuyla aşk yaşayan garip adamı duymamazlıktan gelerek odadan çıktım. Akıl hastanesindeydim, her türlü insan vardı burada ne bekliyordum ki?
Çoktan hazırlanmış olan odama geçip yatağıma uzandım. Bütün sorunlarımı bir kenara bırakıp uyumak istiyordum.
Göz kapaklarım ağır ağır kapanırken aklıma gelen şey ile bütün uykum bir anda kaçmıştı.
O odadaki portre, piyanonun sahibinin portresiydi.
Hiç ilham gelmiyor hiç odaklanamıyorum kafayı yedim yazarken. Kitaba düzenli aralıklarla bölüm atmayı düşünüyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑩𝒍𝒂𝒄𝒌 𝑺𝒘𝒂𝒏 | 𝙈𝙚𝙣𝙜𝙤𝙡𝙖
Fanfiction'𝖡𝗎 𝗄𝖺𝗅𝗉 𝖺𝗋𝗍ı𝗄 𝖻𝗂𝗍𝗆𝗂𝗌̧ 𝖽𝗎𝗋𝗎𝗆𝖽𝖺, 𝖬𝗎̈𝗓𝗂𝗀̆𝗂 𝖽𝗎𝗒𝖽𝗎𝗀̆𝗎𝗇𝖽𝖺 𝖽𝗎̈𝗓𝖾𝗅𝗆𝖾𝗒𝖾 𝖼̧𝖺𝗅ı𝗌̧ı𝗒𝗈𝗋. 𝖹𝖺𝗆𝖺𝗇 𝖽𝗎𝗋𝗆𝗎𝗌̧ 𝗀𝗂𝖻𝗂... 𝖮𝗁, 𝖻𝗎 𝗄𝗈𝗋𝗄𝗎𝗒𝗅𝖺 𝖻𝖾𝗄𝗅𝖾𝖽𝗂𝗀̆𝗂𝗆 𝗂𝗅𝗄 𝗈̈𝗅𝗎̈𝗆𝗎̈𝗆 𝗈𝗅𝗆�...