Yaşamaktan çok yoruldum hayatım derslere girmek ,derslerden çıkmak, sınavlara hazırlanmakla geçiyor.Annemlerle de apayrı sorunlarımız var,sürekli soğuk savaş halindeyiz . Beni hiçbir zaman anlamayacaklar sanırım.Ben 18 yaşını doldurmuş bir genç kız olarak özgür olmak istiyorum ama onlar sürekli ''Neredesin , ne yapıyorsun?'' gibi sorular sorarlarsa ben nasıl özgür olabilirim ki ! Zaten her gün eve gidiyorum ve beni görmelerine telefonla arayıp ne yaptığımı didiklemelerine rağmen evde de aynı sorulardan bir dağcık oluşuyor sanki. Beni mutlu eden başlıca unsur müzik dinlemek fakat onu da huzurluca yapamıyorum . Sebebiyse beni uzaktan yakından ilgilendirmeyen bir saçmalık dağcığı daha komşunun bebeği ... Uyuyormuş , uyanırmış .
İşte böyle de berbat bir hayatım var ve bu berbatlıklara bir berbatlık daha eklenerek zorunlu ders olan toplum hizmeti ekleniyor . Toplum hizmeti yapmak ileride benim mesleğime ne fayda sağlayacak ki! İşte uğraşıyoruz bununla da bakalım bugün ne saçmalıklarla karşılaşacağız ?
Haftanın bir gününü burada geçirecekmişim.Bina sıradan , normal bir bina gibi duruyor . Umarım nefret etmem bu binadan . İçeri giriyoruz bir sürü çocuk var hepsi de bir şeylerle oynuyorlar . Çocuk olmak ne kadar kolay diye düşünüyorum kendi kendime.Hiçbir dertleri yok sadece oynuyorlar .Yurdun müdürü bizi öğrencilere tanıtınca çocukların gözlerindeki pırıltının sebebini anlamadım bir türlü . Neden karşılarında onlardan büyük insanları görünce mutlu olsunlar ki!
Bir süre boş boş durduktan sonra müdürün bana ters ters baktığını farkedip çocuklardan en köşede tek başına sessizce oturan sevimli kızın yanına gittim.Çok sakin görünüyordu.Sanki 8 yaşında bir çocuk değil de bir yetişkinmiş gibi bakıyordu etrafına.İsminin Duru olduğunu öğrendim,konuşmaya pek hevesli değildi.İsmini bile çok zor öğrendim.Ama bu kız ilgimi çekmişti.Yanılmaya başladığımı anlamam çok uzun sürmedi .Burası benim sandığım gibi sıkıcı, gereksiz bir dersin uygulama alanı değildi. Tamam küçük çocuklarla çok iyi anlaşamadığım apaçık bir gerçek ama dışarıdaki çocuklar gibi şımarık da değiller .Hepsi bizi birer mucize, birer mutluluk kaynağı olarak görüyorlar .Neden böyle olduğunu anlayamıyorum bir türlü.Sonuçta bizler birer yabancıyız onlara ne yapabiliriz ki.Onlarla oyun bile oynayamayız.Oynasak bile bizimle oynamak onlara ne tür eğlence verebilirdi ki!
Arada bir Duru'ya da bakarak diğer çocuklarla ilgilenmeye başladım.Hepsi bizi kabullenmeye,bizimle birlikte gülmeye,mutlu olmaya o kadar istekliydiler ki onların isteği bana da geçti.Diğer dersi sabırsızlıkla beklemeye başladım.Ders günü geldiğinde onlar için bir şeyler yapmak istedim.Bu benim için gerçekten farklı bir duygu,farklı bir istekti.Ben hep başkalarının istekleri,duyguları beni ne ilgilendirir diye düşünerek kimseyi umursamazdım.Onlar acı çekerse çeksin,mutsuz olurlarsa olsunlar tek düşüncem buydu.Kısaca ''Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın''diye düşünerek bencilce bir hayat sürüyordum.Ama o çocuklar kimseleri olmamasına rağmen böylesine mutlu ve umutlu olabiliyorsa ben neden olamayaydım ki?Onlar için onların seveceği ve benim yapabileceğim bir şeye karar verdim.Onları eğlendirecek,onlar için palyaço olacaktım.Bu benim okuldaki popüler kimliğimi zedeleyecekti ama benim de yapmak istediğim şey de zaten buydu.Ben artık eski bencil Öykü olmak istemiyordum.Hayatın bana sunduğu onca şeyi daha yeni anlamışken bu güzelliklere sırtımı dönemezdim.
Kıyafetleri giydim,yüzümü boyadım ve aynaya baktım.Aynaya bakan kişinin kendim olduğunu bilmesem gerçek bir palyaço sanırdım.Komik görünüyordum.Sanırım Duru buna da sessiz kalamazdı.Sonuçta o da bir çocuk ve bütün çocuklar palyaço sever.Çocukların yanına gittiğimde tam da beklediğim gibi bir tantana koptu.Herkes beni çok sevdi.Bir saate yakın bir zaman çocuklarla birlikte oynadım.Oyunun yalnızca bir saat sürmesinin sebebiyse Duru'nun yanımızda olmamasıydı.Bu çocuğu bir türlü anlayamıyorum.O sadece diğer arkadaşlarını uzaktan izlemekle yetiniyordu.Acaba benden mi utanıyor diye düşünüp yanına gittim.Onunla konuşmaya başladım.Onunla konuşmak ilk sefer ki kadar zor olmadı.Sanırım bana alışmaya başlamıştı.O gerçekten farklıydı.Bana artık isimsiz biriymişim gibi değil de Öykü Abla diye hitap etmeye başlamıştı.Ona sarıldım.Gerçekten küçücüktü. Kollarımda daha da küçüldü sanki.Bir yetişkin gibi olan davranışları ona sarılmamla son buldu.İnsanlara olan yakınlığını belli etmenin belki de en kolay yolu bazen onlara sarılmaktır.Ben de bunu yaptım.
Onların tek derdi oyun oynamak sanıyordum ama onlar ufacık omuzlarında benim bile kaldıramayacağım bir yükü yalnızlığı taşıyorlardı.Belki herkes bunu fazlasıyla garipseyecek ama oraya gittiğimde çocuklara gerçekten dikkatle bakınca onların acılarını,oyuncakların arkasına sakladıkları mutsuzluklarını gördüm.
Artık Duru'yla aramızda tanımlayamayacağım bir yakınlık oluşmuştu.Sanki benim küçük kız kardeşim gibi olmuştu.Ama o hala bir yerlerinde bir şeyleri anlatmaya utanıyordu,çekiniyordu.Günlerce ''Acaba ben bu kıza onun güvenini sarsacak bir şey mi yaptım?'' diye düşündüm.Ama bir türlü bulamadığım ve sanırım hiç anlayamayacağım o sırrı Duru artık dayanamayıp bana anlatma ihtiyacı duyduğunda öğrendim.O küçücük kız belki de benim bile aklıma gelmeyecek,anlayamayacağım şeyleri düşünmüş.Onun anlatmadığı şeyleri hissettiğimi ve benden bir şeyler gizlediğini sezdiğimi düşünerek üzülüyormuş.Henüz 8 yaşındaki bir çocuğun bunları düşünmesi,hissetmesi,kişilik haklarına bu kadar duyarlı olması umut vadeden bir durum.
Çocuklarımız eğer böyleyse gelecekte bu ülkeyi yönetecek insanlar böyleyse huzurluca ölebiliriz o zaman diye düşünüyor insan.Vatanımı koruyacak,yönetecek,geride kalanların mutlu olacağını bilen her insan gibi mutlu ölebilirim artık.Ölümden bahsetmek için çok erken biliyorum ama hayat bu ne zaman ne getireceğini kimse bilmiyor.Ölüm 7 yaşındaki çocuğu da 70 yaşındaki bir amcayı da her an yanına alabilir.O yüzden artık sanki yarın ölecekmiş gibi daha fazla insana yardım ederek,onlarla birlikte ben de mutlu olarak geçirmek istiyorum.Nefret ederek geldiğim toplum hizmeti dersi ve Duru bana hayatı öğretti.Beni bencilliğimden kurtarıp kabuğumdan sıyrılmamı sağlayarak gerçek bir insan yaptı.
Ve Duru başlıyor benden gizlediklerini,anlatamadıklarını hıçkırarak anlatmaya:
''Öykü Abla sana anlatmalıyım artık,anlatacağım.Sen diğerleri gibi değilsin,beni gerçekten seviyorsun.Benimle sırf birileri istedi diye ilgilenmiyorsun.Annemle babam benim yüzümden öldüler.Ben babamın araba kullanırken benimle ilgilenmesini, komikliklerimi görmesini istedim.Annem benimle ilgileniyordu ama bana yetmiyordu. İşte canım babam da benimle ilgilensin bana baksın,''Canım kızım benim aferin'' diyerek beni sevsin,istedim. Babam bakmadı.Babamın omzuna bana bakması için vururken o araba geldi ve annemi babamı öldürdü.Babamı canlıyken göremedim son bir kez...''
Duru artık kendini tutamadı bıraktı anlatmayı ve sarıldık,birlikte ağladık.Duru'm canım.Öykü Ablan her gün annesiyle babasıyla kavga ederken sen burada anne ve babanın sana bir kerecik daha canım kızım diye seslenmelerini özlemle bekliyormuşsun meğer.Canım Duru'm şu küçücük yaşında,o küçücük omuzlarında yalnızlığı ve suçluluğu taşıyormuşsun da bir kişi bile seni anlayıp da senin hiçbir suçun yok diyip sana şefkat gösterememiş.Duru sen benim nankörlüğümü bir kez daha suratıma çarpıyorsun.Sen anne babasız çocukların her şeye rağmen nasıl güçlü olduğunu anlatıyorsun bana.
'' Öykü Abla devamını anlatmalıyım.''
''Sonra anlatsan da olur canım.''
''Olmaz Abla.Ben daha çok küçüktüm,gerçekten küçüktüm,anlamadım .İstediğim tek şey onların beni sevmesi benimle ilgilenmesiydi.Onların bir gün olmayacağını yalnız başıma burada olacağım ihtimali aklıma bile gelmedi.Okulda görüyorum bazen annelerine babalarına sarılıyor arkadaşlarım.Ben de annemi hatırlıyorum.O da bana sürekli sarılırdı.O yüzden sen sarılınca tutamadım kendimi annemi hatırlattın bana Öykü Abla.Üzerime titrerlerdi benim.O güne kadar hep yanımda olacaklarını düşündüm.Sonuçta onlar benim anne ve babamdı.Hep benimle olmalılardı.O pazar günü pikniğe gidecektik.Annem yine her zamanki gibi yine özenerek giydirmiş,saçlarımı taramıştı.Onun saçlarımı yeniden taramasını o kadar çok isterim ki.Piknik için kurabiyelerinden,sarmalarından yapmıştı.Annem becerikli bir aşçıydı.Belki de yalnızca öyle hatırlıyorumdur.Öykü Abla,onları unutmaktan çok korkuyorum.''
Demesi ve susması bir oldu.Biz yetişkinler,gençler bizi üzen,hatırlayınca içimizi acıtan olaylardan delicesine kaçarken, sanki virüs yayıyorlarmış gibi unutmaya çalışırken ufacık bir çocuk onun içindeki en büyük acıyı,yalnızlığını geçmişe gömmeye çalışmak,onu unutmak yerine onu hatırlayamamaktan korkuyor.Hangimiz acılarıyla savaşabilecek cesareti gösterebiliyoruz ki.Duru hıçkırıkları geçince yeniden anlatmaya başladı.
''Yola çıkmıştık,babam her zaman ki gibi sadece araba sürüyordu bize aldırmadan.Ben şebeklik yapıyordum annemse bana gülüyordu.Baba bana bak dedim.Bakamam kızım araba sürüyorum dedi.Baba diye yeniden seslendim.Babam artık sinirlenmeye başladı.Cevap bile vermemesinden anlıyorum şimdi onu.Ben bağıra bağıra ona seslenirken birden bir gürültü koptu.Sanki yer sallanıyormuş gibi hissettim.Babam ve annem gözümün önünden çoktan kaymıştı.Uyandığımda bembeyaz bir odadaydım,bacağım uyuşmuştu hareket ettiremiyordum.Annemin etrafta olmaması bana çok tuhaf gelmişti.Annem beni asla yalnız bırakmazdı.Tuvalettedir diye düşündüm ve anne diye bağırdım.Ne zaman bir yerim acısa anneme sığınırdım.Böyle anne diye seslenirdim ona.O da koşarak gelirdi.Ne olmuş benim kızıma der,acıyan yerimi hiç tiksinmeden öperdi.Geçti mi kızım der,sarılır,öperdi beni.Tekrar tekrar seslendim.Kapı açıldı ama gelen annem değildi.Hemşire önlüklü yaşlı bir teyzeydi gelen.Uyandın mı kızım dedi bana.Ben soran gözlerle etrafıma bakıyordum annem nerede diye.Teyze de anlamış olacak ki kızım başka bir akraban var mı diye sordu.Ben şaşkın şaşkın annemin de yanımda olmamasından ötürü korkmuş bir halde annem babam var benim dedim.Anneannem geçen sene öldü.başka kimse yok dedim.Teyzen,amcan da mı yok güzel kızım dedi.Yok ben annemi görmek istiyorum dedim.O ise sustu ve gözlerini silmeye başladı.Hemşire teyze böyle davranırken içeri bir tane doktor amca girdi.Bacağıma baktı acıyor mu diye sordu ama umurumda değildi.Annem yoktu.Acısa bile annemden başka kim beni öpüp bana geçti mi kızım diyerek sarılabilirdi ki.En son olarak da içeriye annemin yaşlarında genç bir abla girdi.Psikologmuş.Belki de hayatımda aldığım en kötü haberi bana verdi.Nasıl ve ne şekilde anlattığına dair hafızamda hiçbir şey yok.Ben yalnızca artık anne ve babamı bir daha göremeyeceğimi anlamıştım.Onlar da anneannem gibi gitmişlerdi.Ama anneannemin yüzü buruş buruş olmuştu.O, o zaman gitmişti.Annemlerin de öyle olması gerekmez miydi?Ama benim annemle babam hala çok güzeldiler.Hem ben annem gibi daha kocaman olmamıştım ki.Benim annem gibi çocuğum olmamıştı ki.Gerisi işte Öykü Abla sonuç olarak buradayım ve şimdi her şeyi sana anlatıyorum.''
''Senin yanındayım.''
Dedim ve sustum.Artık yapılacak,söylenebilecek hiçbir şey yoktu.Duru daha 6 yaşında ölümün belirli bir sırası olmadığını anlamıştı,bense daha yeni öğreniyordum.O annesinin ona bir kez sarılması için her şeyini feda edebilirdi,ben ise annemin bana sarılmasını bir zorunluluk olarak görürdüm.Meğerse ne çok şeye sahipmişim de farkında değilmişim.
Duru'yla uzun uzun ağlayıp sarıldıktan sonra eve gider gitmez anneme sarıldım ve ona her şeyi anlattım.Annemle de birlikte ağladık.
Hayatın bizi birbirimizden her an koparabileceğinin bilinciyle yaşıyorum artık.Eğer bugün ölümle burun buruna gelirsem keşke şunu da yapsaydım demek istemiyorum.Ben artık bambaşka bir Öykü oldum.Yaşamın bana verdiklerinin bilincinde,sadece kendi için yaşamayan,mutlu bir insan olabildim.Duru içinse gerçek bir arkadaş,gerçek bir abla oldum.Üniversiteden mezun olmama rağmen o yurda hala gidiyorum,orada Duru olamamasına rağmen gidiyorum.Çünkü biliyorum ki Duru o çocuklardan yalnızca birinin adı.Eğer geleneklerine bağlı mutlu bir gelecek yetiştirmek istiyorsak geleceğin yöneticilerinin sevgiden yoksun olmamaları gerekir...