marketin önündeki bir masada otururken birden "AHHHH ÇOK MUTSUZUUUM" diye bağıran jisung ile hepimiz hatta marketin etrafında olan herkes bize dönmüştü.
yunho elindeki bira kutusunu bitirince arkadaşlarına dönmüştü.
"bir dükkkana içmeye gitmek ister misiniz?"
"galiba benim de iyi içmem lazım şu an..." riki kabul ettiğinde jungwon bıkmışçasına konuşmuştu. "yemin ederim bela geliyor."
"jungwon biz bunları seninle taşıyamayız. rikide zorlanıyoruz birde yunho..."
"neden bu kadar uzunsunuz siz ya?" jungwon da bağırdığında jisung ağlama taklidi yapmıştı.
riki ise sırıtmış "sen ağla diye hayatım."
wooyoung bu ortamla her an her şey olabilir düşüncesiyle "bizim evde içelim o zaman. hem minho, sunoo ve mingi de olmaz." demişti.
sonuçta dedikodusu yapılacak onlardı.
jungwon ise dudaklarını büzmüş üçlünün haline bakmıştı. "bu ne ya herkesin bir derdi var."
riki "bizim de ruh eşimiz ya da-" derken sözünü yunho kesmıiş "çok önceden bize aşık olmuş bir sevgilimiz yok."
"bana bir şey kalmadı.. ama genel olarak da bir şey kalmadı... ben niye hep kaybediyorum ya üç kız vardı üç. kızların ilgileri belliyken neden umut veriyorsun, düzgün davranmıyorsun minho ya?"
"o değil yanlış anlamış olabilir misin?" wooyoung'un dediğini jungwon da onaylamış "üç kızı görmedim ve bilmiyorum ama ben dikkat ettim biraz. minho her denk geldiklerinde jisung'a bakıyor sadece."
"anca kızlara baksın o şere-"
"wooyoung?"
wooyoung kafasını kaldırmış birkaç dakika önce telefonla konuşup çağırdığı ruh eşine bakmıştı.
"siyah arabalı prens de geldii~" riki san'a el sallamışken ortamın halini gösterip "otobüsle gitmek bu ortamla pek sağlıklı bir fikir değildi." demiştim
san anlarcasına beni onaylarken ben de onlar arabaya binerlerken markete girmiştim. birkaç paket bira ve birkaç şişe de soju almıştım.
"yine içiyorsun yine." san yanıma gelmiş elini belime atmıştı.
"ya hep beraber içeceğiz işte. azıcık içerim söz."
"hayır. al sen bunu iç" diyip sepete üç dört tane çilekli süt atmıştı. itiraz edersem de alacağını bildiğim için susmuştum.
•••
jisung ağlarken ağlamasını kesip "yunho ben atmadan sesini kapa şu telefonun." demiş ağlamasına devam etmişti.
yunho ise "benden gelmiyor ki-BENDEN NİYE GELMİYOR SAATLERDİR BERABER İÇİYORUZ BİR İNSAN HİÇ Mİ MERAK ETMEZ" diye bağırarak jisung ile ağlamaya başlamıştı.
"oh? benim telefonum çalıyormuş. aloo-" jisung'un telefonla konuşurken düşen yüzü ile onu izlemeye başlamıştım.
"KİM KONUŞMAK İSTİYOR SENİNLE BE SEN GİT SANA KAHVE GETİREN KIZLARLA KONUŞ."
ah be jisung. süper bir arkadaştın. daha fazla rezil olmasına katlanamayarak yanıma dönmüştüm. san kafasını koltuğun arkasına yatırmış tekli koltukta uyuyordu. onu biraz daha izlediğimde içimden bir ses daha yakından izlememi söylüyordu.
her zaman özenle yanlara ayırdığı saçları uyuduğu için bozulmuştu. koltuğun koluna oturup saçlarını düzeltiyordum.
jisung birden hızla ayağa kalkmış hiçbir şey demeden evden çıkmıştı. çıkarken çarptığı kapı yüzünden ben yerimden zıplarken san da uyanmıştı. beni fark ettiğinde gülümseyerek kafasını bana doğru kaldırmıştı.
"ne oldu az önce?"
"minho ve jisung biraz (?) kıskançlık kavgası yaşadılar telefonda. jisung çıktı evden sinirle."
"hm sen neden buradasın o zaman?"
"kalkayım istiyorsan" diyip kalkıcakken kolumdan tutup bacağına oturtmuştu.
"uyanınca seni görmek mutlu etti ondan sordum."
"şey ben içmeye devam edicem" diyip kalkmıştım.
san bana gülerek arkamdan söylenmişti.
"utandığın için kaçıp içme artık çok içtin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ꜱᴏᴜʟᴍᴀᴛᴇ-ᴡᴏᴏꜱᴀɴ ✓
Fanfiction"ne yani dans klübüne bay han benim yerime bir başkan mı getirecek"