Riverside - Agnes Obel
Karnımda küçük kasılmaları meydana getiren heyecanın tezilerini yudumluyor gibiyim, Teğmen olduğunu bildiğim Bey ile aynı zaman diliminde, ziyafet verdiği masada karşılıklı oturuyorduk.
"Başlayın, Jeon Bey." dedi, yumuşak tınısıyla bana. Yerimde kıpır kıpırdım. İçimi hoş nidalar kaplamıştı. Üst rütbeden biriyle ilk kez karşı karşıya bir masayı paylaşıyorduk, bu benim gibiler için mucizeydi ancak.
Hafif bir kıkırtı donattı dolgun dudaklarına. Beni seyrederken utançtan ötürü sakındığım gözlerimi aşağı eğiyor, çehremi gizliyordum pek dikkatli bakmasın diye. Kendimi yerin dibinde, küçüldükçe küçülmüş hissettim. Belki de çirkinliğimi tartıyor olmalıydı bana bu şekilde irdeler neticesi bakakalırken. Utanmayın." diye söylendi, anında gözlerim gözlerine çıktı.
Gözdağı verecek şekilde düşüncelerime kelepçe vurması da kaçınılmaz sondu. Kelimelerim ağzıma teker teker tıkılı kaldı, boğazıma bir yudum daha indirdiğim şarabın kısıtlayıcı etkisiyle öksürmeye başlarken beni endişeli gözleri sarmaladı çevremi, "İyi misiniz?" diye sorgusundan eksik etmedi.
Epey yavan bir ilginin şaibelerini hissedebiliyordum üzerimde lâkin o artık rol konusunda ustalaşmıştı. Sonuçta askeri bir bölge, yeri gelince düşmanlarıyla da aynı masayı paylaşıyordu. Ciddiyeti pek takınırdı. Güzel yüzünü inceleme fırsatı bulamadım ayıbımdan. Ne denli bu kadar heyecana kapılmıştım, ah? Lüzumsuzdu işte. Konuşamadım o anın paniği ile de, beklettim Teğmeni, yanıtsız.
O ise bana bir mendil uzattı, kibarlığı daha da heyecana itti beni. Bana pek kıymetli davranıyordu. Avcum ağzımı kapatıyordu, utana sıkıla uzattım kolumu. Elim ise onun parmaklarına amade ettiği mendilin eteklerinden tuttu, o esnada göz gözeydik. İnce esmer parmak uçları benim, yanında bembeyaz inci tanesi emsali kalan parmaklarıma sürtçtü. Sakin bir tebessüm oluştu dudak bahçesinde. Ah, daldım birden. Zihnimde milyon tane sahici hayalperest karelere öz ve gerçeklik kazandırırken kıymetli gülüşü, oturduğum yerde küçücük kalıbına sığdım.
"Başlayalım." dedi.
Müstehzi bir imada aralanan dolgun dudaklarını seyredurdum. Bana daha önce kimse böyle gülmezdi, değerli hissettirmezdi. Genelde itilip kakılırdım işleri bitince benimle insanların. Ben basit biriydim, rütbem yoktu, kültürüm yoktu. Saygınlığım yoktu. İnsanların gözünde sokağın oğluydum, genelev yurdum olurdu. Duygularımı kimse sorgulamazdı. Ancak Teğmen Kim farklıydı. İlk kez o bana insan olduğumu hissettirendi. Bana çok ilgiyle yaklaşmış, benim için sıcak evinin kapılarını aralamıştı.
Hoş bir Beydi. Emindim tüm genç hanımların ilgisini çekiyordu fakat onu daha önce kimseyle yakın veyahut samimi görmemiştim. Evli değildi zira evinde tek kişilik eşyalar bulunuyordu. Kadın giysileri de yoktu, ayakkabıları da. Yalnızca hizmetçileri vardı. Evi ise askeri birime yakındı. Her zaman asıktı suratı, düz çizgide duran tebessümü unutmuşa benzerdi dudakları lâkin birine nasıl davranacağını iyi biliyordu. Çok nezih bir adamdı. Güleçti şayet gülerse. Ki az ve öz gülerdi. Sonuçta Teğmen'di. Ciddi olmalıydı.
Benim kendisine olan ilgimin farkındaydı binaen benim de onun bana olan ilgisini esgeçmemek namütenaydi.
Ardından devam ettik kaldığımız yerden. Teğmen'in bu denli fazlaca özel hazırlattığı sofrada nedendir başbaşaydık. Onun bir çatal aldığını gördüm tabağındaki peynir diliminden. Bense kafamı eğdim, dizlerimi izledim. Belki onu yerken görmemden rahatsızlık duyar diye bakamadım. Dakikalardır ağzıma tek lokma bir şey almadım, ayıptı gözümde. Hiç böyle temiz hazırlanmış sofralarda doyurmazdım karnımı, nerede bulursam yemek orada yerdim. Bizim de sokağımızda bir abla sağ olsun, her gün kadınlara bedava kumanya dağıtırdı. Patates ezmeli ekmek ve su dışında pek bir yemeğimiz olmazdı. Dolayısıyla en sevdiğim yemek de patates ezmeli ekmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One More Night | taekook
FanfictionAsker eğlencesi için komutanların kaldığı kampa yüzbaşının düzenlediği organizasyon ile erkek dansözler gelir. Biri vardır ki, güzelliğiyle Teğmenin tüm dikkatini üzerine toplar. Ela gözleriyle, kıvır kıvır kumral saçlarıyla... 24.01.24 - @greynxanth