Herkese merhaba.
Umarım seversiniz. Keyifli okumalar dilerim.
Siyah keçe eldivenlerimi elime geçirip, yüzüğümü üzerine taktım. Aynadaki yansımamdan, bu siyahlığın içerisinde adeta parlıyordu. Saçlarımı alttan sıkı bir topuz yapmıştım, gümüş kelebek modelindeki tokayı arasına kıstırarak, sabitleştirmiştim.
''Victoria! Acele eder misin? Açılışa geç kalmak istemeyiz.''
Annemin telaşlı sözlerini çok fazla önemsemeyerek, parfümümden sıkıp, siyah kabanımın önünü bağlayarak, odamdan çıkmıştım. Annem kapıda bekliyordu, sonra azarlayacağı bakışlarını üzerime dikmişti. Babam ise piposunu dudakları arasında tutarak, aralık kapıdan dışarıyı ziliyordu.
Ayaklarım her ne kadar geri geri gitmek istese de bu duruma oldukça alışmıştım. Sürekli zorlanmaya alışmak kendime yaptığım kötülüklerden sadece birisiydi. Ölüm döşeğinde olsam -bundan rahatsız olur muydum bilinmez- sırf şöhretimizin düşmemesi için bir şekilde sürüklerlerdi peşlerinden.
Evden çıktığımız an, rüzgar oradan oraya savurmak istercesine, tüm soğukluğu ile üzerimize esmişti. Islak taşlar faytonun tekerliğinin altında yerlerinden fırlarken, kalabalığın toplandığı yere gelebilmiştik. Annem kulağıma doğru eğilip fısıldarken, defalarca okuduğum kitabın sözlerini tekrarlarmış gibi hissettim.
''Nazik-'' sözünü keserek devam ettim. Yaptığım kabalığı fazla umursamayarak.
''Nazik ol, herkese gülümse, çok konuşma, konuştuğun öz olsun. Biliyorum anne!'' diyerek, inmiştim. Küçük yaşta bir çocuk değildim lakin annem her defasında bunları söylemekten asla yorulmuyordu. İndiğimizde, babam elini anneme uzatarak tutmuş, kolunu bana uzatmıştı koluna girerek, kalabalığa yönelmiştik.
Yüzümün alışmaktan başka seçeneği olmayan, sahte gülümsemelerim ile ilerlemeye başlamıştık.
İçerisi dışarıya tezat daha sıcaktı ama boğucu insan gürültüsü, dışarıda donmaktan daha beter olduğunu adeta yüzüme vuruyordu.
''Ah Victoria! Seni her gördüğüm de daha çok güzelleşiyorsun.'' diyerek yanımıza gelen orta yaşlı ve şık bir kadın, daha merhaba diyemeden kollarını boynuma dolamıştı. Annemin uyarıcı bakışları ile gülümseyerek, sarılmasına karşılı vermek zorunda kaldım.
Neden yıllar sonra gördükleri birine bu denli yakın ve sevecen olurlardı ki. Sarılmak, -özellikle de tanımadığım insanlar tarafından- nefret eder ve midem bulanırdı.
''Merhaba Madam. Sizi gördüğüme çok sevindim.'' diyerek yalancı bir gülümseme taktım yüzüme. Babam çoktan iş arkadaşları ile sohbet ederek başka masaya geçmişti. Yanımıza gelen kadın ise annem ile koyu bir sohbete dalmıştı. Onları yalnız bırakarak, etrafı inceleyerek yürümeye başladım.
İnsanlar mutluymuş gibi görünüyorlardı ve burada mutlu olan insanları ciddiye alamıyordum. İçerisi gittikçe kalabalıklaşıyor ve ben her giren insanla, daha fazla daralıyordum. Bu tarz yerlerde nasıl olur da rahatsız olmazlardı bir türlü anlayamıyordum. Sahte gülüşler, sahte arkadaşlıklar, sahte sohbetler. Burası her şeyi ile sahte idi.
Gözüme ileride bir köşe ilişmişti, çok fazla göze batmadığı için unutulmuşa benziyordu. Adımlarım oraya doğru ilerlemeye başlamıştı bile. Tablonun tam önünde durduğumda, bakakalmıştım. Diğer tüm tablolardan o kadar farklıydı ki! Ağzım açık bir şekilde inceliyordum.