Anlat!

129 20 30
                                    

Jimin'in ısrarı üzerine psikoloğa gitmek için kapımı kilitleyip evden çıktığımda gök gürültüsü ile kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Yağmur hafiften çiselemeye başlamıştı bile. Gökyüzü siyaha bürünmüş gibi kapkara olmuş, şiddetli yağmurun habercisi olmuştu. Yağmurlu havaları severdim. Yağmurdan sonra oluşan o toprak kokusunu da severdim. Gerçi yağmurda yürümek kadar güzel birşey var mıydı ki..

Kulaklığımı takıp, Silent Cry dinleyerek Jimin'in önerdiği psikoloğun kliniğine gitmek için durağa doğru yürümeye başladım. Arabam vardı ancak bugün kullanmayacaktım. Kafam dağınıkken araba kullanmazdım. Daha doğrusu kullanamazdım.

Yağmur yavaş yavaş şiddetini arttırıyordu, adımlarımı hızlandırmaya başladım. Kafam o kadar dağınıktı ki karşımdaki kişiyi fark etmeyerek çarpmıştım. Hızla kulaklığımın tekini çıkarıp "Pardon" diyerek yoluma devam etmek için yönelmiştim ki, bizim yaşlarımızda olduğunu tahmin ettiğim çocuk kapşonunun altından bakarak "sorun değil, belli ki kafan dağınık" demişti. Durağa gitmek için tekrar adımlamıştım ki kolumdan tutulup geri çekilmem ile duraksadım. Arkamı dönüp çocuğa ne var dercesine baktığımda elinde duran telefonumu, "telefonunu düşürdün" diyerek bana uzattı. Telefonumu düşürdüğümü bile fark etmeyecek kadar dalgındım. Teşekkür ederek yoluma devam ettim ama o çocukta garip olan birşeyler varmış gibi geliyordu. Belki de bana öyle geliyordur. Farklı bir enerjisi vardı..

Durağa gelmiş otobüs bekliyordum ki yağmur şiddetini daha da arttırdı. Avucumu açıp yağmur tanelerinin avucuma değmesine izin verdim. Yağmur tanelerinin avucumda birikmesi hoşuma gidiyordu.

Tekerleğin çıkardığı sesi duyduğumda otobüsün geldiğini anlamıştım. Durak çok kalabalık değildi, hızlıca bindik. Cam kenarına oturup şarkı eşliğinde yağan yağmuru izlemeye başladım. İnsanlar ne garip ama, yağmuru sevdiklerini söylerler ama yağdığı zaman şemsiye açar, yağmur tanelerinden kaçarlar. Gerçekten çok garip..

Yol boyunca insanların yağmurdan dolayı hızlı yürümelerini hatta koşmalarını izlemiştim. Sonunda kliniğe gelmiş, göz ucuyla kliniğe bakmıştım. 2 katlı küçük ama hoş bir yerdi. Daha fazla ıslanmamak adına içeri adımladım. Girişteki görevli kadına randevumun olduğunu söylediğimde randevu defterine kısa bir süre göz atıp biraz beklemem gerektiğini, 10 dakika içinde doktorumun beni göreceğini söylemişti. Kadını onaylayarak bekleme yerlerine geçip oturdum.

Yaklaşık 10 dakikanın ardından görevli kadın onu takip etmemi söyledi. Uzun ve dar koridordan geçtikten sonra bir kapının önünde durdu ve içeri geçmemi söyledi. Yavaşça kapıyı açarak içeri adımladım. Doktorum kafasını yavaşça dosyadan kaldırıp "Hoşgeldin Jungkook" diye başladı ve ardından eliyle karşısındaki siyah deri kaplamalı sandalyelerden birine oturmamı işaret etti. Gergince tam karşısındaki sandalyelerden birine oturdum. Oha sandalye beklediğimden daha da rahattı. Burada uyurdum bile, acaba geceleri burada uyuyan var mıdır. Sandalye demeye bin şahit isteyen bu sandalyeyi sırtlayıp eve mi götürsem acaba? Ne kadar ağırdır ki, sırtlayıp koşarak kaçsam ne olabilir ki? Ahh Jungkook yine saçmalamaya başladın sus artık diyen iç sesime hak verip doktoruma baktım.
Adam tekrardan önünde duran dosyalara bakmaya başlamıştı.

Göz ucuyla biraz odayı süzdüm. Kütüphanelikte bir sürü kitap vardı ve hoş duran simgeler vardı. Hemen yanında asılı olan 2 ayrı tablo vardı. Fazlasıyla ilgi çekici ve hoş duruyordu. Tablolardan birinde siyah asil 2 çift kanat vardı etrafını ise kızıl bir ateş çevrelemişti. Gerçekten çok ilgi çekici duruyordu. Diğerinde ise siyah, devasa 2 ayrı köpek vardı. 2 köpeğinde etrafında kızıl bir ateş vardı. Sanki onlara itaat ediyormuşçasına geçtikleri yolu açıp karşı tarafa akıyor gibiydiler. Tablolar çok fazla ilgimi çekmişti. Her detayını ezberlemek istercesine incelemiştim. Tabi bu psikoloğumun dikkatinden kaçmamış olacak ki beni izlemeye başlamıştı. Ellerini birbirine birleştirmiş, usulca beni izliyordu. Tabloların her bir detayını incelerken yüz ifadem değişiyordu. O kadar çok incelemiştim ki ezberlediğimi hissediyordum. O sıra da tok bir ses duydum. "Sevmişe benziyorsun Jungkook."

The Devil Himself | Taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin