Ellerimi kurtarmaya çalışsam da başarılı olamamıştım. Bileklerimi sıkıca kavrayan ip bana zorluk çıkartıyordu. Bileklerimin acıması umurumda dahi değildi. Tek yapmak istediğim bunlardan bir an önce kurtulup bu harabe yıkık dökük yerden kurtulmaktı.
Aksi halde Hyunjin'i de buraya getireceklerdi, buna izin veremezdim. Onun ölmesini istemiyordum, bunun için fazlasıyla gençti, daha yirmi iki yaşındaydı, ondan küçük olmama rağmen hayatım boktan ibaretti. Bu nedenle ben ölsem de, o ölmemeliydi.
"Boşuna çırpınma, kurtulamazsın o iplerden." Kapının açılmasıyla işittiğim bu ses kesinlikle o piç herife aitti. Lee Hyunseok.
"Bak sana ne getirdim Seungmin." Kapıyı işaret ettiğinde oraya doğru baktım. Elleri kolları bağlanmış bir Hyunjin görmek, sadece canımı yakmamıştı, aynı zamanda öfkelendirmişti de beni. "Seungmin, neler oluyor burada? Bu adamlar kim?"
Onu da bir sandalyeye oturttular tıpkı benim gibi. Ve o sandalyeyi benim arkama koydular. Adi herifler.
"Sevgilinle birlikte öleceksin, bana dua etmelisin." "Orospu çocuğu, siktiğimin piçi!" Yanağıma o sert yumruğunu geçirmişti anında. Yaşlı domuz!
Arkamdaki Hyunjin, yediğim dayak yüzünden çığlık atarken karşımdaki pezevenk gülüyordu. Lanet olsun! Elime geçtiğinde, bir hafta öncesine öldürmeliydim onu, yaşamasına izin vermek tam bir aptallıktı! Lanet herif! "Seni," dedim, sesim boğuk çıkmıştı. Bugün yediğim kaçıncı dayaktı ya da yumruktu bilmiyorum. Yaklaşık üş saattir buradaydım ve tek yaptıkları şey yumruk ya da tekme atmaktı, hah! Piç kuruları!
"Buradan çıktığımda seni öldüreceğim, Tanrı'ya yemin olsun seni öldüreceğim Hyunseok." Küçük ve kısık bir kahkaha attım. Defalarca karnıma yediğim tekmelerden dolayı sesim kısık çıkıyordu ve her konuştuğumda karnım ağrıyordu. Kanla dolu ağzımdan akan kırmızı sıvı umurumda değildi.
"Diri diri yakacağım seni." Gülmeye devam ederken adamlarından birisi gelip birkaç yumruk daha atmıştı. Öksürerek gülmeye devam ettim. Öylesine sert öksürüyordum ki, bir an midemin falan çıkacağını sandım.
"Tamam, hadi gidelim." Saçlarımı kavradı parmaklarıyla, sertçe kaldırdı başımı. "Eğer ki vaktim olsaydı seni altıma almak bir zevk olurdu." Yüzüne tükürdüm. Sırıtarak izledim onu, öfke kontrolu yoktu bu adi piçin, tokatını bastı anında yüzüme. Başım yana çevrildiğinde yeniden konuştu. "Son dört saatiniz var Seungmin, sevgilinle iyi geçin."
Uzaklaşarak kapıdan çıktı. Sonrasında kapı kapandı. Bu harabeye dönmüş eski binadan kaçmanın bir yolunu bulmalıydım. Şerefsiz! Yalnızca beni öldürmeye çalışsaydı olmaz mıydı yani? Anaokulu öğretmeninin ne suçu vardı?
"Bay, bay Seungmin, neler oluyor burada, o adamlar kim ve neden burada bağlıyız?" Korku ile dizeledi cümlelerini. Korkuyordu.
Kesik kesik nefesler alıyordum, belli etmemeye çalışsam da karnımdaki ağrı fazlasıyla zorluyordu beni. Anlık sancılar giriyordu karnıma, nefes alışımı zorlaştırıyordu bu durum. "Dört saat dediler Hyunjin, seninle kalan son dört saatimiz."
Ne dediğimi anladığına emindim, ama bunun gerçek olmamasını diliyordu içinden. O yaşamayı çok seven biriydi, hayat dolu bir adamdı. O ölümden korkardı, ölüm ağının içine düşmüştü şimdi benimle.
Hiç tanışmamalıydım onunla, hayatıma dahil etmemeliydim onu. Kendi hayatım umurumda bile değildi benim. Ama onun hayatını mahvetmemeliydim.
"Hyunjin, sana sevgilim demek istiyorum." Şaşırdığını biliyordum. Onunla yalnızca iki arkadaştık. Ona karşı beslediğim hislerden haberi dahi yoktu, nasıl şaşırmasın. "Kalan son dört saatte yalnızca birbirimizi konuşalım."
"Ne diyorsunuz siz! Ölecek miyiz gerçekten? Bay Seungmin lütfen bir şeyler söyleyin."
Derin bir nefes aldım, en azından almaya çalıştım. Başımı kaldırıp etrafı incelerken konuştum. "Ben bir ajanım Hyunjin." Gözlerimi bu pislik içindeki odada gezdiriyorken onun yüz ifadesini tahmin edebiliyordum. "Bu adamların bir belgeleri vardı benim elimde, eğer vermezsem seni öldüreceklerini söylediler. Sen öğrenciler ile bahçede oyun oynarken bir nişancı seni hedef almıştı."
Yutkundum. Boğazım kurumuştu. "Ben de bu belgeyi onlara vermek zorunda kaldım. Ama aptal herifler beni buraya getirip bağladı ve bu da yetmezmiş gibi seni de getirdiler, yanılgıya düştüm."
Başımı kapıya çevirdim. Tahtadan kapı kolaylıkla kırılabilirdi. Ellerimi çözebilirsem, belki. "Bay Seungmin-" "Bana Seungmin de."
"Pekala, Seungmin. Şimdi ne yapacağız, nasıl çıkacağız buradan?" Başımı, arkamdaki Hyunjin'in omuzuna yasladım. "Çıkamayacağız sevgilim. Son dört saatimizi güzel geçirelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son dört saat, HyunMin
Fanfiction[Kim Seungmin, her şeyden çok sevdiği Hwang Hyunjin için canını vermeye hazır bir ajandı."]