"Ben ölmek istemiyorum ki Seungmin." Ağladığını biliyordum, titrememek için direnen sesinden değil, nefes alışverişlerinden anlıyordum, gözyaşlarının yanaklarından aşağıya yavaş yavaş düştüğünü. Ölmek istemediğini de biliyordum. Onun bu dünyada kalıp bu dünyayı güzelleştirmesi gerekiyordu. Benim gibi bir pislik ile ölemezdi.
Şimdi canım çok yanıyordu, hislerimi itiraf edemedikçe içimde büyüyen acıdan daha fazlaydı bu acı. Onun ölme ihtimali, ona zarar gelme ihtimali, bitiriyordu beni. Bugüne dek hep korktuğum şey gelmişti şimdi başıma. Ben ki, onun eline cam kırığı battığı için gece boyunca uyuyamamış sürekli onu düşünmüştüm. Şimdi burada arkamda bağlıyken, hiçbir şey yapamamak sızlatıyordu içimi.
Bakışlarımı tavandaki eski püskü avizeye çevirdim. Her an üzerimize düşecekmiş gibi duruyordu, üzerindeki birikmiş tozlar onu berbat gösteriyordu. Gözlerimi yavaşça kapayıp açtım, avizeyi izlerken başladım konuşmaya. "Biliyorum sevgilim. Senin bu dünyada kalıp öğrencilerin ile, çiçeklerin ile ilgilenmen gerekiyor. Erkenden ölmek için çok gençsin."
"Sen," dedi çatallı çıkan sesiyle. Başım hala omuzundaydı. Kokusunu duymak sakinleştiriyordu beni. Kalan dört saatimiz umurumda değildi onun yanındayken, ölüm umurumda bile değildi. Yalnızca ölmesini istemiyordum. "Ne zamandır aşıksın bana?" Gülümsedim hafifçe.
O günü çok net hatırlıyordum, küçük çocukların arasında çiçek toplarken nasıl da mutluydu. Onu gören benim tüm dengem bozulmuştu, yere düştüğümde benim bu halime gülen beş yaşındaki çocuklar umurumda olmadı, tek odak noktam oydu. Çok güzel gülümsüyordu. Bir de şu haline bakın.
"Öğrencilerin ile birlikte çiçek topluyordun. Kulağının arkasına geçirdiğin çiçek bile seni mutlu etmeye yetmişti. Sürekli gülümsüyor ve küçük bir çocuk gibi, tıpkı öğrencilerin gibi oradan oraya koşturuyordun." Derin bir nefes aldım. Böyle konuşmak acı vericiydi. Ona bunları öperken anlatmak isterdim hep, dolgun dudaklarını öptükten sonra nefes nefese kaldığımızda, o kısacık nefeslenme esnasında söylemek isterdim. Olmadı.
Bedenimdeki yaraların hiçbirini önemsediğim yoktu benim. Aklımda türlü düşünceler, içimde türlü acılar. Ve her birinin sorumlusu da bendim, bunca yıl yakalanamayan ben, nasıl olur da yakalanırdım? Söyledikleri gibiymiş. Aşk, bir kralı aptal yapar ve ben de bir kaçağım, suçluyum. Ve aşk, beni bir aptal yaptı.
Düşünemez oldum, ondan başka hiçbir şey düşünemez oldum. Aklımda sadece o oldu, tüm o aptalca planları yaparken de o vardı aklımda. Yanlış planlamalar yaptım, bu yüzden buradayız.
Başımı onun omuzundan kaldırdım ve tam karşımdaki zamanlayıcıya baktım. Şimdiden on beş dakikamız geçmişti ve kaçış yoktu. Bu eski binadan kaçış yoktu.
"Beni sever miydin Hyunjin? Eğer şimdi burada olmasaydık, yanına bir gül ile gelsem, yavaşça belini kavrayıp dudaklarına ufak öpücükler kondursam, beni sever miydin, seni her şeyden koruyacağıma söz versem?"
Sessizliğini korudu, sessiz gözyaşlarını duyabiliyordum. Ben nasıl bir ahmağım ki bu oyuna kanıp hayatını tehlikeye atmıştım? Kendi hayatımı bir şekilde kurtarabilirdim belki, kirli teklifler ile. Ama ya Hyunjin, onu ne yapacaktım?
Bileklerimdeki ip öylesine sertti ki, sanki hiç kopmayacakmış gibi.
Aklımda şimşekler çaktı, başımı çevirdim beni daha iyi duyabilmesi için, belki, bir ihtimal kurtulabilirdik bu cehennemden.
"Hyunjin, sana verdiğim kolye hâlâ boynunda mı?" Onu aldığımda gerçekten çok mutluydu, çiçek şeklinde olması hoşuna gitmişti. "Evet." Kısık seste mırıldanışını duymuştum. Sesinden belliydi hâlâ ağlamakta olduğu.
"Hyunjin, sana söz veriyorum bebeğim. Ölecek olsam bile seni yaşatacağım."
Derin bir nefes alıp etrafıma bakındım. Zamanlayıcılar duvara sabitlenmişti ve aşağıya doğru inen kablonun bağlı olduğu iki bomba vardı. Bu bir çeşit düzenekti, birisi benim karşımda diğeri ise Hyunjin'in karşısındaydı. "Boynundaki kolyeyi almam gerekiyor Hyunjin, sandalyeni biraz hareket ettirmen gerekli."
Umut doldu yüreğine, heyecanlı çıktı bu kez sesi.
"Sanırım bunu yapabilirim." Sandalyesini hareket ettirmeye çalıştı. O kolyeyi ne kadar çabuk alabilir ve ne kadar çabuk bu kollarımızdaki iplerden kurtulabilirsem o kadar iyiydi. Çünkü biliyordum ki bu binanın her yerinde vardı bu bombalardan. Ve kaçış yok gibiydi. Sadece denemek istiyordum. Onu buradan çıkarmak istiyordum. One bir söz vermiştim biraz önce, ölsem dahi onu buradan çıkaracaktım.
Sandalyesini biraz olsun oynattı ve yüzünü görebilmemi sağladı. Şu an, kelimenin tam anlamıyla burun burunaydık. Gözlerinin içine bakarken eriyordum. Yaşlarla dolu gözlerinden akan damlaları görmek daha fazla acıtıyordu canımı. O güldüğünde daha güzeldi oysaki.
"Başını çevir." dedim fısıldayarak. Ondan bu denli etkilendiğim belliydi ki, dudaklarının bir santim ileride olması bile beni heyecanlandırıyor, fısıldamama sebep oluyordu. Dediğimi yaparak yavaşça başını çevirdi. Sandalyemi biraz oynatarak boynuna uzandım. Boynundaki kolyenin zincirini dişlerimin arasına alarak çıkarmam gerekiyordu.
Zincire uzandım yavaşça, dudaklarımın boynunda olduğu gerçeği beni heyecanlandırıyordu.
Ona ilk defa bu kadar yakındım, ilk defa.
Zinciri dişlerim arasına geçirdiğimde ıslak bir öpücük kondurdum boynuna. Eğer ellerim bağlı olmasaydı, daha da ileriye gitmek isterdim. Boynuna konurduğum sulu öpücükten sonra yukarı, dudaklarına çıkmak, onu nefessiz kalana kadar, belki de saatlerce usanmadan öpmek isterdim. Bana ait olmasını isterdim, ona ait olmak isterdim.
"Başından geçirmem gerekiyor zinciri." Dişlerimin arasındaki zincirden dolayı peltek konuşsam da dediğimi anlamış ve başından zinciri geçirmeme yardımcı olmuştu. Bu zinciri ona kendisini koruması için vermiştim bir nevi. İçindeki lazer her daim işine yarardı. Ve içindeki bu lazerden habersizdi o.
Kolyeyi alıp çiçek şeklindeki lazeri ağzıma aldım ve dilim yardımı ile tuşuna bastım. Ağzımdaki lazer anında açılmış ve sandalyeye bağlı olan iplerin yanmaya başlamasına sebep olmuştu.
Eğer bu ipleri çok geç olmadan çıkarabilir ve bu odadan kaçabilirsek, belki o zaman yaşama fırsatımız olabilirdi. Hyunjin beni istemeyebilirdi, tüm bu aptalca planlarım yüzünden tehlikeye atmıştım onu. Bu nedenle benden kaçmak ve uzaklaşmak isteyecektir. Benden gidecek olsa bile korumam gerekliydi onu. Gerekirse her an yanında olarak.
Çünkü aşkımı kaybetmeye hiç niyetim yoktu. İlk defa böylesine güzel sevmişken, daha yeni bulmuşken kaybedemezdim. Her zerresine aşık olduğum bu adamı herkesten ve her şeyden koyruyacağım, onun her zaman yanında olacağım. Ölüm beni ondan alana dek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son dört saat, HyunMin
Fanfiction[Kim Seungmin, her şeyden çok sevdiği Hwang Hyunjin için canını vermeye hazır bir ajandı."]