"Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar,
ölümleri olur zaferleri,
öpüşürken yok olan ateşle barut gibi."
-William Shakespeare❦
Zevkten kayan, zar zor açık tutmaya çalıştığım gözlerim her an'ı kayıt etmek istercesine odaklanmaya çalışıyordu. Ama odaklanmak o kadar zordu ki içimde oluşan zevk dalgalanmalarının yoğunluğu beni boğuyor, daha baskın bir şekilde bu savaştan galip çıkıyordu.
Kırmızı neon ışıkların altında nemli bedenlerimiz birbirine sürtünürken dudaklarımı koparırcasına dişledim. Fakat ağzımdan çıkmak için debelenip duran tiz sesim odanın içinde çalan yabancı slow bir şarkının arasına neredeyse her savruluşumda yüksek notadan karıştı.
Pozisyonumuzu değiştirirken eğildi, ağzımı sert bir biçimde dudaklarıyla araladı ve dolgun dudaklarımı dişleriyle, dili ve yumuşak dudaklarıyla tatlı bir eziyete uğramam için hırpaladı. Dilimle dans eden dilinden biraz önce içtiğimiz karadutlu şarabın tadını alabiliyordum. Tat tomurcuklarım bile şımarık ve keyif dolu bir zevke kendini bırakmışlardı.
Havaya doğru uzanan kıvrılmış bacaklarımı ayak bileklerimden tek eliyle kavrayarak omuz hizasına kadar kaldırdı. Beklentiyle bana baktığında biraz önceki öpüşmemizden dolayı düzene sokamadığım nefeslerim onun yüzüne doğru akıp giderken başımı sallamakla yetindim.
Boşta kalan eliyle kavradığı, içime nasıl alabildiğime her seferinde şaşırdığım sertliğini içime tekrardan soktu. Öyle ıslaktım ki eriyip yatakla ve onunla bir olduğumu, eriyen parçalarımızdan bir puzzle parçası gibi kusursuzca birbirimize uyup birleştiğimizi hissediyordum.
İçimde hızlı bir biçimde gel gitlerini sürdürmeye devam ettiğinde onunda hırıltılı, boğuk, kısa inlemeleri benimkilerle uyumlu bir biçimde odanın içine yayılmaya başlamıştı.
Altında tempolu bir şekilde, terden nemlenmiş ıslak yatakta savrulurken anlık birkaç salise göz göze geliyorduk. Bana kitlenmiş aç ve şehvet dolu bakışları, kasıklarımda alevlenmeye neden oluyordu. Onun şu bakışı bile beni anında gelmeye itecek kadar güçlüydü. Kalçamı kasıp onu içimde sıkıştırdığımda büyük, hayvani bir inleme boğazından döküldü ve kulaklarıma, tüm bedenime titretircesine çarptı.
Nemli geniş omuzlarının üzerinde, bulunduğumuz yatağı çevreleyerek tavana doğru yükselen yuvarlak kafes şeklindeki dekorasyona doğru baktım. Bu odaya dair en hoşuma giden şey bu dekorasyondu. Kim olduğumu her seferinde bana yüzüme inen bir tokat gibi uyandırırcasına haykırıyordu.
Görmemek, kim olduğumu hatırlamak istemezcesine gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Sanki kaçabilirmişim gibi aciz bir korkaklıkla.
Şu an bunları düşünmemin sırası değildi.
Boğazıma dayanan güçlü eliyle düşünce denizinde boğulurken üzerime atılan bir can simidi gibi beni kurtardığında zevkin ironisiz tam olarak kucağına düşüverdim. Boğazımdan destek alarak içimi sert ritimlerle en ufak bir boşluk kalmayacak şekilde tamamıyla doldururken tek elimden gelen kendimi ona bırakmaktı.
Onun vücudundan akan birkaç ter damlası karnıma doğru damlayarak her savruluşumda karnıma çarpan sertliğime doğru yavaşça tenimde süzüldü.
İçime çektiğim nefes güçlükle azalırken kulaklarımın zonklamaya başlamıştı. Yavaşlamasını söylemek için gözlerimi araladığımda yatakta hafifçe yattığım yerde debelendim.
Boğuluyordum.
Sırtım nemli yatağımın içine her bir hareketimde iyice gömülürken dehşete kapılmış bir şekilde sonuna dek açabildiğim pörtlemiş gözlerimle doğrudan ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araf Pençesi | +18 bxb
JugendliteraturHikaye yer yer +18 unsurlar, hakaret, şiddet öğeleri içerir. Bu öğelerden rahatsız olacak kişilerin ve homofobiklerin okumasısını öneririm.