Sene:1950
12 Eylül
Güney Kore,SoulGenç adam bir garipti bugün.İçinde bir hüzün vardı nedeni bilinmeyen.Şimdilik umursamamaya karar verdi adam.Kahvesinden bir yudum aldı.Tam istediği gibiydi.Acıydı.ama o böyle severdi kahvesini.Zaten yeterince acı dolu hayatında acı kahvesi olmasaydı eksik hissederdi.
Ama alışmıştı artık bu acılara.Şükrediyordu hâlâ Tanrıya çünkü biliyordu ki ondan daha fazla acıya sahip insanlarda vardı bu hayatta.Kimisi şuan bir savaşın tam ortasındaydı.Tıpkı kendi ülkesininde içinde olduğu bir savaş gibi.ama o savaşa yakın bir bölgede yaşamadığı için şanslıydı onlara göre.
Kahvesinin son yudumunuda alıp boş bardağı mutfağa götürdü.Salona geri dönüyordu ki kapı çaldı.Beklediği mektub'un gelmemiş olmasını umdu adam.Ardından seslendi kapının ardından.
"Kimsiniz?"
"Postacı efendim."
Postacı olduğunu duyunca açtı kapıyı.Karşısındaki bıyıklı ve başında şapkası bulunan postacı ona elindeki mektubu uzattı.Haein yavaşça mektubu aldı postacıdan.Ardından postacı iyi günler dileyip ayrıldı oradan.
Haein kapıyı kapatmadan önce aceleyle mektubu açtı.Burukça gülümsedi,gözünden bir yaş aktı.Artık öğrenmişti bugünki içindeki hüznün nedenini.O gelmesini istemediği mektup gelmişti.Adam zaten biliyordu er yada geç orduya çağrılacağını.Zaten bu hüznünün sebebi savaşa gidecek olması değildi.Sevdiği kadına daha onu sevdiğini söyleyemeden gidecek olmasıydı.
Bundan sonra da söyleyemezdi ki artık ona.Savaşa gidipte dönen olmamıştı onların mahallesinden.Belki de o da dönemeyecekti geri.ama belkide dönerdi ve hayatına devam ederdi.Bir düşündü adam fakat sonra kafasını iki yana salladı.Bu riski göze alamazdı Haein.Çünkü biliyordu ki ona sevdiğini söylerse Jisoo o geri dönene kadar beklerdi onu.ama hiçbir şey söylemezse daha az acı çekerdi sevdiği kadın.
Açık olan kapıyı kapattı.Gözyaşlarını sildi.Hızlıca odasına çıkıp gitmek için bavulunu hazırladı.Üstüne paltosunu geçirdi.Gitmeden önce uzaktan da görmek istiyordu sevdiği kadını.Hızlıca bir mektup yazdı.Ardından evden çıkıp hemen yan evinde ailesi ile yaşayan sevdiği kadının evinin kapısının önüne bıraktı mektubu.Bugün pazar olması işine gelmişti.Başka birgün olsaydı hastane de olacağı için hiç göremezdi onu.Birazdan evden çıkıp ailesine yardım etmeye gidecekti fırına Jisoo.Bu yüzden mektubu göreceğini biliyordu.Yavaşça uzaklaştı oradan.Jisooyu çağırdığı yere gitti ve saklanarak sevdiği kadının gelmesini beklemeye başladı.
***
Genç kadın paltosunu üstüne geçirdi.Ayakkabısını giyip çantasını da eline alıp çıktı dışarı.Bir adım attı fakat ayağının altında hissettiği çatırtı sesiyle yere baktı.Bir zarftı bu.Kadın böyle birşey beklemiyordu.Eğilip mektubu aldı.Zarfın üstündeki ismi okuyunca bir gülümseme yayıldı yüzüne.Sevdiği adamdandı mektup.Haeinden.Ondan olduğunu görünce hızlıca açtı.
"Seni tren garının yakınındaki parkta bekliyor olacağım."
Mektup kısa ve özdü.Bir hitap sözcüğü bile bulunmuyordu.Pek önemsemeden hemen çağırdığı yere doğru yürümeye başladı.Anne ve babası fırını o gelene kadar idare edebilirdi.
Parka vardığında gözlerini etrafta gezdirdi.Haeini arıyordu.Ne kadar aradıysada bulamadı onu sonra tekrar kontrol etti mektubu doğru yere gelip gelmediğinden emin olmak için.Emindi doğru yere gelmişti.Neredeydi Haein.İşi çıkmıştır diye düşünerek çimenlere oturdu.O sırada Haein ise gözyaşları içerisinde onu izliyordu.Ağzından bir hıçkırık kaçmaması için ağzını kapatmıştı eliyle.Tam yarım saat boyunca izledi onu.Artık dayanamayınca hızlıca tren garına gitmeye başladı.Daha fazla kalırsa bırakmazdı onu.Biliyordu.
Jisoo ise hâlâ bekliyordu.Bekledi bekledi ve yine bekledi.Fakat beklesede gelmedi.Sonunda pes edip ayağa kalktı.Eve gidecekti.Zaten çoktan akşam olmuştu.Yani annesi ve babası çoktan fırını kapatmış olmalılardı.Haein'i sonra görürüm diye düşündü.Sonuçta bir yere kaçmıyordu ya...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Letter,haesoo✓
Historical FictionSevdiği kadın için hiçbir şey söylemeden cepheye giden adam,kaderin onları tekrardan karşı karşıya getireceğinden bihaberdi.