Kendimi bıraktım.
Kelimelerinin sertçe beni bitirişine odaklanıyordum, suçluydum. Evet, burada suçlu olan bendim.
Ona daha güzel görünmek için çabalıyordum ama olmuyordu, olmamıştı da ve şimdi benden gidiyordu. Belki de sevilmeyi hak etmediğimdendi bu gidişi, sanırım asla öğrenemeyeceğim.
İnsanların umursadığı bir tip değildim, güçlü olup örnek alacakları o kişi de olamamıştım. Sevginin güçsüzlük sayıldığı ve herkesin derdini içine kapattığı bu dönemde hata yapıp kendime birine açmıştım.
Sadece duygularımı da değildi üstelik, bütün bedenimi, kusurlarımı, hatalarımı, benden uzak olamayan öfkemi. Herkesin korktuğu kişiliğimi. Seveceğini de düşünmüştüm üstelik.
Aşkı bize böyle anlatmamışlar mıydı her yerde? Kusurlara bile duyulan sevgi ve saygı olarak.
Her neyse, şimdi karşımda durmuş ne kadar işe yaramaz olduğumu, çirkin olduğumu ve sürekli ilgiden bunaldığını anlatarak ayrılmak istediğini söylüyordu.
Çevremde insanların örnek almak istediği gibi olan güçlü bir kadın asla olamamıştım, annem gibi bir kadın da olamamıştım. Gerçi olmak da istemezdim ama annemden aldığım tek özelliğimin öfke ve çirkinliğimin olması beni üzüyordu ama en azından annem güçlüydü ve güçlü olduğu için de gözüme hep kusursuz gelirdi.
Annem gibi güçlü olamamıştım tam aksine babam gibi güçsüz olmuştum.
Hep başkasına muhtaç hep ellerini açıp birinin ona sevgi göstermesini bekleyen hayvanlar gibi.
Kendimden nefret ediyordum. Sözlerimin bir anlamı bile yoktu o an, kendi içimde kendimle tartışıyordum. Beni arkadaşlarım ile buluştuğumda yargılamadığı anları düşünüyordum.
Yoktu, ama nasıl olurdu da hala onu bu denli sevebilirdim?
Bana verdiği tek şey zarardı. Gözlerime baktığı anda dokunduğu anda kelimeleri boynuma fısıldarken bile verdiği tek şey zarardı.
Acı çekiyordum, bir insan nasıl hem aynı anda sevgi hem de acı verebilirdi ki? Kendime acıyordum.
Ergenlik zamanlarımda birine bağlı olup ayrılmak isteyip de ayrılamayan çiftlere bakıp iğrenerek aptal damgası yapıştırırdım.
Tanrım, pişmanım. Yalvarırım bırak gideyim.
Korkularımı unutmak için yüzleşmem ve dikili kalıp bakacağım bir aynam da yoktu.
İğrenirdim kendimden bir de, nasıl bakardım ki kendime?
"Anladın mı beni? Olmaz bu şekilde, yapamıyoruz. Sürekli benim harika olduğumu ve eksik olduğunu söylüyorsun, bıktım artık. Anlatabiliyor muyum sana?"
Haklıydı ama eksikliklerimi söylemez isem beni nasıl severdi ki bu halim ile?
Başımı daha çok eğdim, yere doğru. O kadar eğmiştim ki en sonunda yere yapışacak kadar hem de.
Ağlıyordum, gözümden yuvalanan bu taneler tenimi mahvediyordu, yabancı olmadığım bu taneler zaten hayatımın her anında bana eşlik etmişti.
Kendimden çok onları tanırdım, ne zaman akacaklar, ne zaman duracaklar, ne için ağlayacaklar her zaman bilirdim.
Hıçkırmaya başladım. Daha önce hiç böyle rezil olmamıştım,başlı başına rezil bir varlıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yalancı sevgilim - Nana
Fanfictioniçinde biriken kelimelerin inci kolye gibi değil de sırayla yere fırlatılan kolyenin incileri gibi dağılışı