Akşamüstü drinkimin kopardığı kayışları pek toplayamıyorum bu sabah. Güçbela sarındığım atkıma şimdiden kıpkırmızı olmuş burnumu bastırıyorum.
Öncelikle, kıştan nefret ederim. Özellikle sabahın 8'ine koyulan derslere yetişmek için şehrin öbür ucundan kalkıp gelmek için 6'da uyanıp hazırlanmaya çalışırken ekstra nefret ederim. Hele bir de sabah 8 dersinden sonra 2'ye dek dersim yoksa, koskoca bir hiç uğruna buz gibi rüzgarı ensemden yiyerek okula geldiysem, dev bir öfke küpüne dönüşürüm.
Bugün tam da öyle bir gün ve metroda kapının kenarına sıkışmış yumruklarımı sıkıyorum. Koyunları, hindileri, kelebekleri, sokağımdaki esnafların aklımdan kalan kayan led ışıklı tabelalarını, Girls Generation sunbaenimlerin isimlerini tek tek saymama rağmen geçmiyor sinir harbim. Önümde de bir tane liseli kız var, telefonundan arkadaşına Tiktok izletiyor. Arada bir göz attıysam da hoşuma gitmiyor, yerel espriler beni açmıyor, çok yavan geliyor. Tiktok'ta genelde yakışıklı çocukların POV'larını izlemeye bayılıyorum.
İnmem gereken durağa geldiğimi fark edince liseli kızları, yaşlıları, binecek kişileri tır gibi itip geçiyorum. Hepsi arkamdan yedi ceddime varana dek küfrediyor, hak ediyorum. Onlar da hak ediyor, sabahın 8'inde okula gelmek zorundayım ve tüm insanlık bu kötülüğe karşı çıkmadığı için suçlu.
Yürüyen merdivenlere vardığımda çantamı ayaklarımın arasına koyup şakaklarımı ovuyorum. Buz gibi hava suratımı yalamaya başladığında daha sert ovuyorum. Kıpkırmızı olmuştur kesin şimdiye alnım. Umurumda değil. Nefret ediyorum bugünden. Bok gibi görünürsem belki profesör acır da revire yollar diye içimden geçirsem de, bunun asla gerçekleşmeyecek bir rüya olduğunu biliyorum. Dersin ortasında aniden kolum kopsa bile bana o bir bok parçasıymışım gibi hissettiren bakışlarını diker ve o koca gözlerini devirir eminim. Oracıkta kan kaybından geberirim de içinde bir kıpırtı kopmaz.
Gaddar herif, diyorum çantamı yerden alırken. Girişe yürüyüp kartımı okutuyorum, kimliği okutuyormuşum geçemiyorum. Arkamdan birileri hızlı olsana kardeşim gibi şeyler diyor, yan turnikeden geç yorma diyerek devam ediyorum yoluma kaplumbağa hızımla. Saat 7.45. Kampüsün girişindeki makinadan sıcak çikolata alıyorum. Bu da bayağı yavaş. Şakaklarıma sancı giriyor şıp şıp çikolata dökülürken. Ovayım bari.
Sonunda amfiye vardığımda derin bir nefes veriyorum. Hyunjin'le yaveri Jeongin gelmiş çoktan. Köpeğiler zaten edebiyatçının, fakültenin kapısından sabahlamışlardır eminim. Gözlerimi ovuşturup onların arkasındaki masaya geçiyorum. İkisi de selam sabah vermememe şaşırmıyor ve ses etmiyorlar başta. Biliyorlar profesörden de, kıştan da, sabah derslerinden de nefret ettiğimi.
Çantamı açıp içinden tabletimi ve kalemimi çıkarıyorum. Not alacağımdan değil ya, Piano Tiles falan oynarım belki, gerçi onun dersinde pek mümkün değil ama denerim. Profesör yanıma yaklaşırken de kalemle Procreate'e geçerim bir şeyler yazıyormuş gibi sallarım. Taslaklarımda ıvır zıvır notlar diye bir dosya var zaten. Ne zaman yakalanacak gibi olsam onu açıyorum, hepsi yiyor.
Hyunjin sarı saçlarını toplarken bana çeviriyor kafasını. Yüzünde her zamanki şu salak ifadesi var. Benimle dalga geçecek. ''Günaydınlar hazretleri'' diyor önce. Bomboş bakıyorum. Saçını toplamayı bitirip perçemlerini iki yandan yüzüne indirirken gözleri beni tarıyor. ''Yemiyor Jisung'' dediğinde gözlerimi kısıp bakıyorum sadece. ''Böyle bok gibi görünmeye çalışmanı yemiyor Profesör, aksine öyle çabalı bir görüntü ki bu bilinçli yaptığın çok belli oluyor abi'' diyor az sonra yaveriyle gülüşmeye başlıyorlar.
Ne dediğini pek anlayamıyorum. 6'dan beri saçımı başımı savaştan çıkmışım gibi karmaşık dursun diye maşalayıp karıştırdığım mı belli oluyor yoksa deri ceketimin içine giydiğim, saçlarımı boyarken kullandığım komple boya ve açıcı lekeli evsiz tişörtüm mü ele veriyor anlayamıyorum yani. Göz altlarıma da açıcı yerine kırmızı kahve far sürmüştüm sabah. Karıştırmışım galiba tüh. ''Doğal halim bu'' derken sesim çatlıyor. Üçümüz de gülmeye başlıyoruz.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
baby be my lollipop, minsung ✓
ФанфикSokak lambalarının yaktığı yarım gölgeli yüzü, daha önce görmediğim ihtişamdan uzak ama içimdeki kundakçıya yakın görüntüsü, gözlerinin hiç sönmeyen alevi, arabada bekleyen sevgilisi ve her bir köşesini öpmek istediğimi o an fark ettiğim pasparlak y...