"Bir daha."
Aynı hareketi defalarca yapıyordum ama yine de yeterli olmadığını hissedebiliyordum. Tek bacağımı açmış, önümdeki tırabzana ellerimi koyarak bir yandan da aynadan kendimi takip ederken esnemeyi deniyordum. Dün geceden beri hiçbir şey yememiştim ama buna alışkındım. Küçükken iştahlı ve tombul bir çocuk olduğum için çok alay edilmiştim. Ve bir gün yemekle tüm bağımı kesecek o olay gelişti. Artık midem daha fazlasını alamıyordu.
Madam Irina bana bakıp memnun olmadığını belli edercesine hamlelerimi izliyordu. Bedenimdeki çürüklerin faili olan metal değneği de elindeydi. Bunu fark edince daha çok esnedim. Sol ayak topuğumu başımın üzerine değdirene kadar gerdim kendimi. Sonunda yay gibi olduğumda beni inceledi ve kafasıyla onayladı. Yine de metal değneği onun bir parçasıydı, bu nedenle gerilmiş bacağımda soğuk çubuğu gezdirdi. Kontrol yapıyor olmalıydı. Geçtiğimiz derslerde beni onunla sağlam dövmüştü.
Yaklaşık bir hafta önce sınıftaki üç erkekten biri olan beni duruşum yüzünden azarlayıp aynı hareketi doğru yapana kadar beklemiş ve her yanlışımda sırtıma vurmuştu. Dersin sonunda kendimde bile değildim, nasıl otobüse binip eve döndüğümü de hatırlamıyorum. Yine de bedenimdeki yaraların hepsi en iyi olmak içindi. Bu yüzden onları gördükçe aklıma iyice kazıyordum: Moskova'nın en ünlü baleti olacağım.
Sınıfımda altı kız ve üç erkek vardı. Madam Irina'yı tatmin etmiş olmalıyım ki duruşu bozuk bir kıza doğru yöneldi. Kızı bakışlarımla uyarmaya çalışsam da bana ne demek istediğimi anlayamamış gibi baktı. Tam da o sırada metal değneği sırtına yedi. Dengesini tamamen kaybettiğinde yere yığıldı. Madam Irina bağırırken hepimiz sus pus olduk.
"Balerin mi olmak istiyorsun, öyleyse sahneye çıkmak için çok çalışsan iyi edersin. En iyilerin arasında olmana rağmen düzgün duramıyorsun bile. Rusya'yı sen mi temsil edeceksin? Hah." diye bağırırken gözleri aniden bana döndü. "Şu çekik çocuk sahnede senden daha iyi performans sergilerse bunu kaldırabilecek misin?"
İlk başta hiçbir şey anlamadım. Sonradan idrak ettim ve bu ırkçılık karşısında donakaldım. Bu da ne demek, dedi iç sesim. Rus vatandaşıydım, annem Koreli olması bunu değiştirmemeliydi. Hem siyasilerin meydanlarda haykırdıkları o birleştirici sözlere ne olmuştu? Hani hepimiz aynı gemideydik?
Donuk gözlerle aynada kendime baktığımda bu sözün her şeyi açıkladığını fark ettim: Yediğim ekstra dayak ve önüme konan engeller hep bundandı. Onların efsane yapmak istedikleri balet veya balerin safkan Rus olmak zorundaydı.
Madam Irina'ya aynadan kaçamak bir bakış attığımda bana doğru ilerledi. Dili zehir zemberekti. İşaret parmağını bana doğrulttu.
"Senin o sahneye çıkmana izin vermeyeceğim," dedi. "Ben ölene kadar asla."
Olayın şokunda olmalıyım ki başımı öne eğmekle yetindim. Herkesin bakışı iğneler misali sırtıma batarken göz göze gelecek gücüm yoktu kimseyle. Esnemeyi bırakıp pointlerimizi* -bale ayakkabısına verilen addır- giyerken de aklımdan çıkmadı o sözler. Müziği açıp kareografiye çalışırken fırsat bulurlarsa yerime yeni birini alacaklarını biliyordum. Ben sadece kemikleri kırılıp iş göremez hâle getirdiklerinde çöpe atacakları bir kuklaydım. İşimde ne kadar iyi olduğum önemli dahi değildi.
Geçirdiğimiz üç saatlik çalışma sonrası tükenmiş bir halde kenara çekilirken hepimizin birbirinin rakibi olduğu bu ortamda birbirinin açığını kollamak doğaldı. Sabahtan beri hiçbir şey yemediğimden gözlerim kararıyordu. Molayı hazır yakalamışken pointlerimi çıkarıp sigara molasına çıktım. Üzerimdeki giysilerle ter içinde olduğumdan siyah içi kürklü mantomu omuzlarımın üzerine attım. Akademinin koridorları ağlayan balerinlerle doluydu. Biz sadece bir sınıftık. Bizimle aynı şeyleri yaşayan bir sürü öğrenci vardı. En üst kat tamamen bale eğitimine ayrılmıştı. Bir alt katta ise müzisyenler vardı. Boş bir pencere kenarına geçip sigaramı dudaklarımın arasına aldım. Çakmak için cebime gitti elim, bu soğuk ortamda küçük bir alevin parmaklarımı ısıtmasını yabancıladım. Sigaramdan aldığım ilk nefes gereksiz bir huzur vermişti.
Dışarıyı izledim, yağan kar ne kadar da beyazdı. Gökten öbek öbek pamuk yağıyor gibi duruyordu. Piyano sınıfından gelen kesik melodiler de bu manzaraya eşlik edince istemsizce kendinizi daha iyi hissediyordunuz. Müziğe geçmeyi düşündüğüm vakitler olmuştu, o zamanlar çok küçüktüm ve balet olma olasılığım babamı rahatsız ediyordu. Piyanoya yazdıralım seni, demişti. Daha sonra keman teklif etti. Gitara da razı geldi. Fakat ben hiçbirini sevemedim baleyi sevdiğim kadar. Aşık olmuş, büyülenmiş, belki de sonumu kendim getirmek üzere lanetlenmiştim. Bir balerinin anoreksiyadan ölmesi bizler için alışılagelmiş bir durumdu. Uyuşturucu kullanmak, sigara bağımlılığı...
Biz sahnede gördüğünüz gülümseyen, oradan oraya naifçe süzülen kuğulardan fazlasıydık. Eğitimimiz için acı çekerken gülümsüyor, kanatlarımızı kaybedince de bir kenara atılıp, bu süreç boyunca edindiğimiz travmalar ve kötü alışkanlıklarla ölüme terk ediliyorduk. Yine de hepsini biliyor, her sahneye çıkışımızda gülümsüyorduk.
Sigaramdan daha derin bir nefes aldım fakat bu bende nefes darlığı yapınca öksürdüm. Son zamanlarda sigarayı abartmıştım. Ciğerlerimin en derinine çektiğim zehrin zararı umurumda değildi. Açlık hissimi bastırsa yeterliydi. Hafifçe aralanmış pencere bütün bir koridoru buz gibi yapmıştı ama kapatmam da hoş olmazdı. Sigara dumanı rahatsız edici olmasına rağmen her balerinin bir nevi kurtarıcısıydı.
Sigarayı pencere pervazının üzerindeki dolu küllükte söndürür söndürmez kareografiye daha iyi çalışmak için pratik odasına geri döndüm. Herkes yorulmuş bir kenara çekilmişti. Kimisi çıkmaya hazırlanıyordu, "Bugünlük benden bu kadar. Kimin başrolü kapacağı umurumda bile değil." dercesine çıkanları izlerken düşünmeden edemedim: Ne kadar çok şey feda ediyorduk.
"Görüşürüz Jongin." dedi kızlardan biri. Başımla selam verdim. Sınıfın en iyilerinden biriydi, herkesin hayranlık duyduğu biri olmasının yanı sıra bana selam vermesi hoşuma gitmişti. Bu ders Madam Irina'dan azar işitse de iyi bir balerin olacağını belli ediyordu. Tek isteğim onun ırkçı lafları yüzünden benden nefret etmemesiydi. Buna rağmen bana karşı sınıfta genel bir tavır oluşmaya başladığının farkına varmıştım. Birbirimizin rakibiydik ama Madam sebebiyle benden daha çok rahatsız olmuş gibilerdi. Üstelik gece geç saatlere kadar buralarda pratik yapmam da gözlerine batmaya başlamış olmalıydı.
Sınıf arkadaşım olan iki oğlan bana hiç selam vermeden sınıftan aceleyle çıkmayı tercih ederken kızlar yüzüme gülümseyip omzumu sıvazlamayı tercih ettiler. Yorgunluktan çoğunun konuşacak hâli kalmamıştı. Buna rağmen kibarca beni desteklemeleri hoşuma gitmişti. Sanki bakışları, "Üzülme," diyordu. "Geçecek."
Hepsi birer birer sınıfı boşaltırken bunun uzun mola olmadığını fark ettim. "Madam Irina'nın sinire bağlı tansiyonu yükselmiş dedi," biri diğerine. "Ders bugünlük bu kadarmış."
Madama tavırları nedeniyle üzülememek acımasız olmalıydı fakat yine de umurumda değildi. Bana karşı herkesi kışkırtmıştı, şimdi de ona gidip geçmiş olsun demeyecektim. Benden ölesiye nefret eder gibi konuşan bir kadına borçlu değildim. Üzerimdeki yorgunluk bile düşünce şeklimi yumuşatamamıştı. Tamamen katıydım. Bugün onunla inatlaşırcasına bu sınıfta hazır o da yokken kareografiye daha sıkı çalışacaktım.
Düşüncelerde kaybolmamın hemen ardından krem rengi pointlerimi giymek için köşeye çöktüğümde odada kimse kalmamıştı. Elimle ayağımın gireceği yeri ayarlarken parmak uçlarıma bir şey battı.
Bir avuç dolusu cam kırığı ile karşılaşınca işlerin pisleştiğinin net olarak farkına varmıştım.
İlk hedefleri bendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asthma | SeKai
Fanfiction"Bazen uçmak için kanatlarınızı feda etmeniz gerekir." Balerin Jongin, piyanist Sehun. 30.08.22