Ariel ve Onun Muhtemel Sonu

15 4 0
                                    

Okyanusun koyu mavi köpükleri arasında beliren alevler gerçek olabilir miydi? Bir okyanus, koca bir derinlik yanabilir miydi? Bu alevimsi kızıllık gerçek bir alev değildi; bu okyanusun derinlerindeki yaşayan ve bacakları ile sesini bir ölümlü için deniz cadısıyla değiş tokuş eden zavallı bir deniz kızıydı.

Alev kızılı saçların sahibinin ismi Ariel idi. Bir zamanlar mutlu ve herkesin- ölümlülerin bile- kıskanacağı bir yaşamı vardı. Ancak o deniz halkının anlattığına göre epey aptaldı. Bir aptal bir ölümlü için kendisini değiştirmek isterdi sadece. Çoğu canlıdan daha uzun bir hayat yaşamak varken neden bir ruhun olmasını isterdin ki? İşte bu tam da bu küçük deniz kızı Ariel'in yapacağı türden bir şeydi.

Gökyüzü bu gece koyu renk çarşaf gibiydi; yıldızlar hafif bir ışık sağlıyordu ve yeni ay gökte yükseliyordu. Aslına bakılırsa günün bu saatinde deniz sessiz olurdu, ancak bu gece bir kutlama yapılıyordu. Prens Eric ve gelininin evlilik kutlaması yapılıyordu bir gemide. Gemi kocamandı, limandan çok uzak olmayan bir yerde okyanusa demir atmıştı. 

Gemiden mutluluk nidaları yükseliyor, dans eden ayakların gürültüsü neredeyse tüm gemiyi sallıyordu. Ancak görünürde ne Prens ne de sevgili eşi yoktu.

Ariel kayalıklara yakın bir yere kadar yüzdükten sonra narin ve küçük başını su yüzüne çıkardı. Okyanusun derinliğini taşıyan gözleri intikam alevi ile yanıyordu. Elinde değildi. Prens Eric onun olmalıydı. Daima.

Ariel bir zamanlar derin derin okyanusta bulunan krallığın prensesiydi. Prenses Ariel neşeli, cıvıl cıvıl ve güzelliği ile herkesi büyüleyen bir kızdı. Uzun kızıl saçları ve okyanus rengi gözleri ile görenleri etkilerdi. Henüz on beş yaşında olan bu genç deniz kızı ilk kez Prens Eric'i gördüğünde Eros'un okuyla sol tarafından vurulmuştu. Deniz cadısı Ursula'dan aldığı iksir ile kuyruğu gitmiş yerine her adım attığında bıçaklara basıyormuş gibi hissettiren bacaklara ve konuşma yetisine karşılık yeryüzünde duyulmuş en nefis sese sahip olmuştu.

İlk zamanlar Prens Eric ona aşık olur diye düşünüyordu, fakat bugün izlediği tablo aksini kanıtlıyordu. Prens Eric başka bir kızla evleniyordu ve Ariel közler içinde yatan kalbi ile bu sahneyi izliyordu. Ne acı.

Prens ona aşık olmamıştı, evet. "Zaten her halükarda öleceğim," diye düşündü küçük deniz kızı. "Yaşamda bizi bir araya getirmeyen aşk, ölümde bizi ebedi kılacak."

Zaman akıp gidiyordu ve davetliler birer birer partiden ayrılıyordu. En son gemide bir avuç insan kaldığında Prens ve gelini gemiden indiler. Prens Eric kucağına aldığı gelini ile karaya adım attığında Ariel gördüğü manzara karşısında kahroluyordu. Kayalıklardan destek alarak okyanusa en yakın kısma oturdu, bacakları vücuduna binlerce iğne saplanırmışcasına belirirken bağırmamak için dudağını ısırdı, ancak bu pek işe yaramış gibi gözükmüyordu.

Prens, gelinini usulca yere bırakırken bir çığlık duyuldu. Bu, Ariel'in çığlığından başka bir şey değildi. Tüm başlar kayaların üzerinde oturan çıplak ve ıslak kıza döndü. Uzun ve ıslak kızıl saçları bedenine yapışıp bir giysi görevi görmüştü. Prens Eric yardım etme dürtüsü ile kıza doğru yanaştı. Bu genç ve tanrısal bir güzelliğe sahip bir kızdı. Başını kaldırıp Prens'e baktığında göz yaşları yanaklarından akıyordu.

" Lütfen," diye sesi titredi. " Yardım edin, bayım. Sanırım yaralandım."

Prens yutkunarak omzunun üzerinden arkasına baktı. Eşi ve arkadaşları şaşkın bir halde onu izliyordu, özellikle eşi ona kaygılı gözler ile bakıyordu. Başını tekrar yaralı kıza çevirdiğinde onun da kendisine küçük kedi yavrusu gibi baktığını gördü.

"Elbette," dedi Prens, "Bana tutunun, sizi taşıyacağım."
Prens eğilip genç kızı kucağına aldığında hava karanlık olmasına rağmen yüzünün kıpkırmızı olduğunu görebiliyordu. Kendisi de utanmıştı. Tam arkasını dönüp arkadaşları ve eşinin yanına gideceği sırada genç kızın boynuna sarılan ellerinin battığını hissetti. Elinin altında bir şeyler kayıyor ve garip hissediyordu.

"Sen benimle geliyorsun aşkım," diye fısıldadı kulağına genç kız.
Prens ne olduğunu anlamadan kayalıktaki kaygan yosuna bastı ve kucağındaki kızla beraber okyanusa düştüler. Kızdan kurtulmaya çalışıyordu, ancak vücuduna dolanan bacaklar kaybolup uzun, güçlü ve yeşil bir kuyruğa dönüştüğünde gücünün azaldığını hissetti. Bu yaratık, her ne idiyse, onu gafil avlamıştı ve şimdi ondan kurtulması gerekti.

Prens Eric, Ariel'in kucağında okyanusun derinliğine doğru giderken suyun yüzeyinde eşinin son yansımasını gördüğünde sanki uzanabilirmiş gibi elini uzattı.

"Hayır!" diye bağırdığında tek yaptığı şey kalan son nefesini harcaması oldu.

Sonrası karanlıktı. Ariel baygın Prens'i beraber ölüme götürmek adına derinlere götürüyordu.

Son kez adama aşkla baktığında bunun onunla ilk ve son kez yan yana oluşları olduğunu biliyordu

Sonsuza Dek BirlikteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin