yedi

30.5K 2.6K 1K
                                    

Akif ilk defa geldiği şehirde hiç yabancılık çekmezken, her geçtiği sokakta onun izlerinin olduğunu bilip mutlu oluyordu.

Aşk böyle bir şey miydi bilmiyordu ama onun şehrinde olup aynı zemine ayak basmak, aynı havayı solumak bile aylardır kıvranan kalbine, bedenine iyi gelmişti. Daha dinç hissediyordu, onu görmediği halde sanki acıları dinmiş gibiydi.

Belki de ona görünmeden biraz buralarda gezinse, internetten sürekli 'Acaba Ali buralara gitmiş mıdır?' diye baktığı şehrin sokaklarında gezinse rahatlayacaktı, şerefsiz Ali'yi sevmek için onun yanında olmasına ihtiyacı yoktu belki de.

Gelmişti ama bir kere, onun içini eriten gülüşünü görmeden giderse daha kötü olacağını biliyordu.

Sıkıntılı bir nefes alıp internetten ezbere bildiği sokağı görünce heyecanlandı, Ali'nin iş yerini biliyordu ve aylardır sürekli bu sokağa bakıyordu aptal gibi.

Ali'nin iş yerinin önünde durdu, motorun sesi kesilip arabanın içi garip bir sessizliğe büründüğünde saniyelerce izledi iş yerinin tabelasını. Bir nevi fabrika gibi yerdi ama şehrin içinde, fabrikadan daha küçük ve lüks bir yerdi.

Telefonunu alıp aşağı indi, iyi ki buraya gelmeden önce tuttuğu otele uğrayıp heyecanını birazda olsa azaltmıştı, yoksa şimdi onu göreceği izin elinin titremesi daha da artacaktı. Ve muhtemelen onun gözünde zavallı bir konuma düşecekti.

Siyah gömleği, siyah pantolonuyla dışarı çıktığında vücudunda hücum eden Sivas'ın yakıcı soğuğuyla küfür etmemek için kendini zor tuttu. Sivas bile Ali gibi soğuktu.

İş yerinin kapısına ilerledi ve durdu, telefonun ekranını açıp onun ismini bulup aradı. Telefonu kulağına götürürken yoğun bir heyecan ve gerginlik vardı üzerinde.

Rezil olmaya olacaktı zaten ama en azından o dalga geçerek, sinirli bir şekilde bakarken yüzünün her bir köşesini doya doya izlerdi.

Telefon çaldı, çaldı ve meşgule düştü.

"Orospu Ali." diye söylenip bir daha aradı.

Üçüncü çalıştan sonra yine meşgule aldı.

Bir daha aradı ve bu sefer dördüncü çalıştan sonra makine sesleriyle beraber telefon açıldı.

"Ne var Akif?" dedi Sivaslı, çalıştığı belliydi.

"Kapının önüne çık."

"Ha?" dedi Ali anlamayarak. "Ne diyorsun lan?"

"İş yerinin önündeyim, kapıya çık. Yoksa Sivas'a küfür eder kendimi linç ettiririm burda."

Sivaslı birkaç saniye durdu, muhtemelen anlamaya çalışıyordu.

"Sen gerçekten geldin mi?" daha önce birkaç kere daha geleceğim deyip gelmediği için beklemiyor olacaktı ki acayip derecede afallamıştı.

"Evet." dedi yalnızca. Telefon kapandı.

Onu bir daha aramadı, içinden bir ses geleceğini söylüyordu. Kenara çekilip bekledi, birkaç dakika sonra düşündüğü gibi oldu ve Ali üzerinde siyah bir kazak, altında mavi kot pantolonuyla kaşları çatık bir vaziyette dışarı çıktı.

Onu gördüğü an heyecandan dili tutuldu sanki Akif'in, yıllardır okuduğu kitabın baş karakterini görmüştü sanki.

Sivaslı kafasını yana çevirdi, ikisinin gözleri buluştuğu an saniyelerce baktılar birbirlerine.

Onu ilk gördüğünde solcuların mekanında görmüştü, kardeşi gibi gördüğü korumak için gözü dönmüş solcuların önüne geçip sinirli ifadesiyle duruyordu. O zaman pek dikkatini çekmemişti bu genç.

İkinci defa gördüğünde, o günün sabahıydı. Ömer ile beraber o mekana gittiğinde kapının önünde duruyordu, dünkü sinirinin aksine dudaklarında hafif bir gülümseme vardı. O zaman düşünmüştü sempatik güldüğünü. Yine de aklına bile kazınmadı bu adamın varlığı.

Üçüncü ve her şeyi değiştiren görüşünde ise, evdeydi. Gülüp eğleniyordu, gözlerini ondan alamadı. İlk defa bir erkeğe karşı çekim hissetti, belki kardeş bildiği Ömer'in bir erkeğe sevdalandığını öğrenmese hiç kendisinin de bir erkeğin gülüşünden etkileneceği aklına gelmezdi. Normal, sıradan bakardı.

Ama etkilenmişti. Hem de evli olduğunu bildiği halde.

Düşüncelere dalmışken Ali yanına yaklaştı, elinde evlilik yüzüğü vardı. Gözlerini çevirdi hızla, o zamanlarda da bu yüzüğe bakmamaya dikkat ederdi.

Sivaslı geldiği anda kolundan tutup biraz daha köşeye çekti kendini, yüzüne bile bakmadan etrafına bakındı. Eli hâlâ kolunun üzerinde duruyordu.

"Delirdin mi lan sen? Ne diye buraya geliyorsun? Aklını mı kaçırdın?" dedi Ali en sonunda etrafa bakınmayı kesip gözlerini çevirirken.

"Aklım başımda değil Ali." dedi sarhoş gibi. Onu gördüğü için mutluluktan ve özlemden deli gibi kasıldı.

Ali bakışlarını çekmedi, uzun uzun baktı yüzüne. Yutkunup elini de çekti.

"Dön evine." dedi sadece.

"Sikseler dönmem." dedi Akif, Ali'nin bakışları aynı anda yeniden gözlerine değdi.

"Sikseler?"

"Siksen." diye düzeltti Akif onun hâkimiyetine girip.

Sivaslı gülecek gibi oldu, dudaklarını dişleyip derin bir nefes aldı ve ensesini kaşıdı. Ne yapacağını bilemiyor gibi görünüyordu.

"İşim var şimdi Akif, iş yerimin önünden git." dedi, şehirden değil sadece burdan kovmuştu.

"Tamam, akşama kadar burada bekleyecek değilim zaten. Ama sonrasında buluşacağız." dedi söz almak ister gibi.

Sivaslı söz vermedi. "Git sen şimdi." dedi ve son kez yüzüne bakıp kafasını eğerek büyük adımlarla az önce çıktığı kapıdan içeri girdi.

Akif arkasından bakındı, ona geleceğini biliyordu.

Arabaya ilerlerken kalbi hızlı hızlı atıyordu.

***

Aldatma fobisi olan insanlar okumasın

Önceden yaptıkları aldatmaydı gerçi evet ama şimdi karısının haberi var başkasında gönlü olduğundan, yani yanlış mı aşırı yanlış mı bilemem. Doğru zaten yok da...

SİVASLI -GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin