OLMAYAN ASKMSİN SEN

101 7 4
                                    

Olmayan Aşkımsın Sen...

Seni ilk gördüğümde başladı bu hikaye. Ondan öncesinde başka dertlerim, başka sıkıntılarımla
boğuşuyordum. Aklımı toparlamaya çalışıyordum. Oysa sen aradığım ilaçmışsın, nereden bilirdim.

Önce bir kıpırtı gibiydin kalbimde. Sonradan kalbimi eline geçirdin. Artık o kalp senin adınla atıyor, senin varlığınla beni yaşatıyordu. Önceleri kendimle yüzleştim. Olabilir miydi? Ben gerçekten yeniden sevebilir miydim? Çok sürmedi bu hesaplaşma. Kendime neden sevemeyeyim ki? Ne var sevemeyecek? Ben zaten yeniden doğmadım mı dedim? Evet senin sayende yeniden doğmak kelimesinin anlamını kavramıştım artık. Varsa yoksa sendin. Sensiz hiç bişeyin anlamı olmadığını hatta daha önemlisi sensiz benim bir anlamım olmadığını hissetmeye başlamıştım. Seninle konuşurken bile seni düşünüyor olmak ve senin bunu bilmemen sanki sana ihanet etmek gibiydi. Artık benim için iki tane sen vardı. Biri içimdeki yaşama arzusunu tetikleyen, bana yeniden hayatı sevdiren sen; diğeri tüm bunlardan habersiz beni sadece eskilere hapsolmuş biri olarak gören daha doğrusu seninle eskiye sünger çektiğimi bilmeyen ve sünger çekmem için bana destek vermeye çalışan sen. Sonunda tüm cesaretimi topladım. İçimdeki bu hisleri bir şekilde öğrenmen gerekiyordu. Nasıl ve nerede açıklarım diye düşündüm. Bazı planlar yaptım. Olmadı. Olsun dedim bir yolunu bulurum. Buldum da. En sonunda tüm içimden geçenleri döktüm sana. Şaşırmıştın. Belki beklemiyordun. Oysa ben sonunda az da olsa rahatlamıştım. Bir süredir üzerimde taşıdığım o ağır yükü atmıştım üzerimden. Kuş gibi hissediyordum kendimi. Ne mutlu bir duyguydu artık hissettiklerimi saklamayacak olmam. Her aklıma geldiğinde sana seni sevdiğimi söyleyebilecek olmak, senin için bir şeyler yaptığımda bunu sadece sana olan sevgimden ötürü, sadece senin için ve hiçbir karşılık beklemeden yaptığımı bilecek olman benim için yeterliydi.

Ama artık ikinci bir sorunla başbaşaydm. Senin için hissettiklerimi, sana olan sevgimi ve içimdeki aşkı sana tarif etmek istiyordum. Ama mümkün değildi. İçim içime sığmıyordu. Daha doğrusu sen içime sığmıyordun. Yeniden şiirler okumaya başlamıştım. Uzun zaman olmuştu şiir okumayalı. Okudukça daha da zor bir durum halini alıyordu olay. Görüyordum ki herkes hissettiklerini bir şekilde kelimelere dökmek istemişti. Ama kimse ne kendi aradığı, ne de benim aradığım tarifi yapabilmişti. Beni kış günü terleten bir kor gibiydin içimde. Yakıyor, kavuruyordun beni ve ben sana olan bu hislerimi tarif etmek istiyordum. Hatta istemiyor, bunu başarmak için kendimi yıpratıyordum. Olmuyordu. Başaramıyordum. Ne desem ne yapsam tarifsizdin. Sana benim desem değildin. Bitanem desem ondan daha öteydin. Sadece saflığın ve temizliğin simgesiyle birleştirip bebeğim dedim. Oysa sen benim için tarifsizdin. Sana bebeğim diyecektim belki ama sen benim için hep Tarifi Olmayan Aşkım olarak kalacaktın.

Sessizliğim :(

Hani göğü yırtmak, yağmurdan boşalırcasına yağmur yağdırmak istersinde elinde avucunda bir kaç damla. hani bir rüzgar estirmek acı veren ne varsa silip götürmek istersinde rüzgar sandığın nefesindir. hani bir şarkı yapmak, yediden yetmişe herkesi coşturmak istersinde, boğazında düğümlenen üç-beş kelime.işte böyle sende tutukluğum, benimde çaresizliğimde. nereye gidersem gideyim içimde hep bir sen. ben aşk istedim...su olmak istedim dudaklarına.
kendi susuzluğumu dindiremezken. ve yolumu kaybetmişken sana yol...başını koyduğun omuz olmak istedim. sana bir şey olsa, başında bulacağın ilk kişi belki. seninle yürekli, bir o kadarda çaresizim. bu güneşine hasret günün, gecesini arayan yıldızın, sevdiğini yitiren benim hikayem. dudaklarımda bir dua gibi adın, hücrelerimde bütünüyle sen varsın.ne zaman bölünse uykum, bir yanım ağrısa, bilirim ki canımın içi sıkkın. bir derdi var. ellerimi olabildiğince açarım. yüreğindeki her bir dirhem acıya, katar katar mutluluk getirmesi için Allah'a dua ederim. bir cumartesi yalnızlığında, gözüne yaşlar yerleştiğinde, seninle atacak bir yüreğe ihtiyacın olduğunda, yıllar sonra bile olsa, benim için bi o ağlıyordur diye aklına geldiğimde, yüzüne çizgiler, saçına aklar dolsada aynı hasretle sararım seni bilesin korkma.
seslen. işte o an... ellerimi kesseler, ayaklarımı kesseler, beni hepten yok etseler sana ruhum gelir bilesin

Ne Kadar Yakınım Sana?

Yarı kaçamak bir sevdaydı bizimkisi... Ben sana geldikçe sen kaçtın benden. Ama bariz bir kaçış değildi bu. Kaçıyordun ama sanki beni de peşinden sürüklemek için uğraşıyordun. Peki o zaman neden kaçıyordun? Seni kovalamaktan her yoruluşumda şöyle bir durdun. Kendince biraz dinlendin ve sanki bana "Hadi başarabilirsin, hemen neden pes ediyorsun" dercesine yaklaştın. Tam ben azıcık kendimi toplayıp ayağa kalktığımda sen yine başlattın aynı serüveni. Peki neden hep kaçıyordun? Neden sürüklüyordun beni peşinden? Kaçmasan, beraberce yol alsak, zorluklara karşı beraber dirensek olmaz mıydı? Ki bilirsin, asla senin üzülmene kıyamazdım. Seni üzecek her şeye düşman gibi bakardım. Bazen kendime bile düşmandım bu yüzden. İstemeden, farkında olmadan ve hatta bilinçsizce bile olsa her seni üzüşümde kendimden çıkarırdım bunun acısını. Sen bilmezdin, bilmeliydin de. Zaten sen mutluyken ben bayram havasındaydım. Hele de bazen zoraki bile olsa ufacık bir sevgi sözcüğü söylemez miydin? O anda sanki dünya benim olurdu. Sanki artık kaçmayı bırakmış, sende yorulmuşsun ve sıkılmışsın bu kovalamaca oyunundan, yeter artık tut elimden beraber ilerleyelim dermişsin gibi gelirdi bana. Ama kısa sürerdi bu mutluluğum. Azıcık toparlandığımı ve kovalamaca oyununa ara verdiğimizi fark ettiğin anlarda yeniden başlardık.

Hatırlıyor musun ilk tanıştığımız günleri. Ne ben kovalardım ne de sen kaçardın. Sadece konuşurduk. Konunun ne olduğu da önemli değildi bizim için. O an ikimiz içinde önemli olan tek şey birbirimizle aramızda bir köprü kurmaktı. Temeli sağlam ve zemini geniş bir köprü... Aslına bakarsan kurmuştuk ta o köprüyü. Ta ki bendeki yerin değişinceye kadar. Ne zaman ki artık sadece konuşmak değil hep yanında olma isteği duymaya başladığımı anladın, o gün başladık kovalamaca oynamaya. Sadece beni yıpratmadı bu oyun. Aramızdaki köprüde sallanıyordu artık. Durduramıyordum. Çok zor bir durumdu bu. Bir yanda sen vardın ve sürekli yol alıyordun ileriye doğru. Bir yanda sallanan köprümüz. Ben hem seni kovalayıp hem de onu kurtarmaya çalışıyordum. Sen ise bunun farkında gibi benim dayanma sınırlarımı zorluyordun. Bakalım ne kadar dayanacak? O da diğerleri gibi yeter artık diyecek mi? Der gibiydin. Yoruldum bir tanem. Yoruldum artık. Korkma söylediğim her şey gerçekti. Asla seni sevmekten vazgeçemezdim. Sadece artık ne yol almaya ne de arkamızda kalan o köprüyü kurtarmaya dermanım kalmadı. Ama bu demek değil seni sevmiyorum. Hala canımdan çok seviyorum. Sadece artık koşamıyorum. Ben bulunduğum noktadan ileri gidemiyorum. Sen belki şimdi diyeceksin "Sende diğerleri gibi çıktın hatta belki de çabuk sıkıldın". Hayır bebeğim. Ben hep dedim ne onlar gibiydim ne de sıkıldım. Ben asla seni sevmekten sıkılmadım ya da senden uzaklaşmadım. Zaten sadece sen varsın artık benim için ve ben sadece senin için yaşıyorum. Sen buna izin versen de vermesen de...

Sen bilmezsin, senin hep benimle olduğun gibi bende hep seninleydim. Gece olunca resmini öperdim sanki "iyi geceler bebeğim, Allah rahatlık versin" dermişçesine. Her anımda hep seninleydim. Sen yorgunken bende yorulurdum. Sen üzgünken içimi tarif edilmez sıkıntılar kaplardı. Elimin kolumun bağlı olduğunu ve hiçbir şey yapamadığını hissetmek kahrederdi beni. Oysa senin için dünyayı yerinden oynatmaya bile hazırdım ben. Zaten öyle olmasa bu kadar süre kovalayamazdım senin kaçışlarını. Ama dedim ya yoruldum ve koşamadığım için yaklaşamıyorum sana o nedenle artık sadece senin izin verdiğin kadar yakınım sana...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 06, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

VAZGECMEM BENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin