Her zamanki gibi o günde sarayın sıkıcı rutini devam ediyordu, yeni yetme muhafızlar daha dengelerini bile sağlayamadıkları büyük kılıçlarla birbirlerini yere seriyor, yerleri silmek ve bulaşık yıkamaktan elleri yara olan çaylak hizmetçiler ağızlarından su aka aka işlerinden buldukları her fırsatta muhafızlara bakıyor, saraya eğitilmeleri için gönderilen soyluların kızları asil kraliyet ailesi üyeleri ve potansiyel koca adayları dışında herkese küçümseyen ve tiksinen bakışlar atıyolarlardı ve tabiki sarayın tek veliahtı prenses hakkında konuşuyorlardı,
" Sizce de veliaht çok şımarık değil mi?Ben onun yerinde olsaydım sonuçta evlenirsem tüm ülke bana kalıcak iyi bir şekilde evlilik yapmak için herşeyimi verirdim ve eminim ki bu kadar kaba nezaketten uzak davranmazdım."
"Haklısın Eliza ayrıca göze gelir bir güzelliği bile yok. çok sıradan değil mi kızlar?Muhafızlar geliyor, dayanamıyorum şu kaba saba adamlara bilgiden yoksun budalalar tek bildikleri bütün gün güneşin altında kılıç sallayıp abes şakalarına gülmek."
Tüm grup tıpkı sarayda öğrendikleri gibi kibarca kıkırdadılar.
" Haksızlık etme Vera.Baş muhafızlığın en güçlü adayı Erinç sizcede çok yakışıklı ve nezaket dolu değil mi? Hem kültürlü hem de güçlü ayrıca savaş stratejisi dersinde çok becerikli olduğu söyleniyor. Duyduğuma göre baş muhafız olması kaçınılmaz."
Bütün kızlar tüm asilliklerini unutup meşhur muhafızımızın yüzüne dalıp gitmişlerdi ki veliahtın çalışma odasından sesler gelene kadar.
"Bu çok saçma Rahibe Sera sırf veliaht olduğum için bana işkence edemezsiniz! Babamın yanına gidiyorum tüm olanları anlatacağım yetti artık bana yaptıklarınız!"
İkiside çığrından çıkmışcasına koridorda koşuşturup birbirlerine bağrıyorlardı.
"Sizi eğitmek işkence değildir küçük hanım istediğiniz gibi krala anlatabilirsiniz zira gördüğüm gibi size verdiğim eğitimler hiçbir işe yaramamış görünüyor! Yoksa koridorda bu denli terbiyesizce dolaşmaya cüret edemezdiniz!"
" Baba baba! Lütfen yardım et bu kadın benim canımı almak istiyor. Yalvarırım artık dayanamıyorum baba."
Kralın o meşhur geniş salonundan bahsedelim biraz , tavana kadar uzanan ihtişamlı vitrayla yapılmış eskiz camlar, tavanın da bulunan kusursuz tarihi çizimler, tabikide eksik olmayan altın varaklı köşelikler, yüzyıllardır hiç kaybedilmeyen savaşlardan edinilen muhteşem vazo ve heykeller ve en sonunda tüm salonun yarısından başlayan geniş merdivenlerle çıkılan iki yanında vahşi kuşların işlendiği altın ve kırmızı kadifeden yapılan tüm bu anlattığımız salonu geride bırakacak kadar büyük ve ihtişamlı olan kralın tahtı. Bu muhteşem tahta kurulmuş Kral Agir bu durumun sürekli yaşandığını belli eden bakışlarla kızına uzun bir süre baktı derin bir iç çekti ve
" Bağırmak yok bakalım küçük hanım derdiniz ne ise düzgün bir biçimde dile getirebilirsiniz. Sonuçta siz onyedi yaşındasınız ve bu tahtın tek veliahtısınız."
İsteklerinin bir nebze olsun görmezden gelinmesine tahammül edemeyen veliaht biraz bozulmuştu fakat bozuntuya vermeyip babasına nazının geçeceğinden emin bir şımarıklıkla konuşmasına devam etti.
"Baba bu kadının yaptığı tam anlamıyla bir işkence diğer soylu kızlara bu denli kötü davranıldığını hiç görmedim herşeyi anlayabiliyorum kafama tonlarca kitap koymasını bile ama neden vergi makbuzlarını inceliyorum babacığım çok yoruldum gözlerim acıyor o küçük yazıları seçmeye çalışmaktan, kızına hiç mi acıman yok babacığım? Ayrıca iki gündür dışarı çıkmadım acı bana babacığım.Atımı ne kadar çok sevdiğimi bilirsin iki gündür ne dokunabiliyorum ne de okşayabiliyorum yoksa atım öldüğü için mi beni dışarı çıkarmamakta ısrar ediyorsunuz babacığım bana doğruyu söyleyin lütfen."
Rahibe sabırsız,prenses ise yaptığı konuşma doğrultusunda beklentiyle bakıyordu.
" Sayın Rahibe en azından verdiğiniz manipülasyon dersleri boşuna değilmiş bunun için sevinebilirsiniz. Sana gelince Laçin dışarı çıkabilirsin..."
"Beni sevdiğini biliyordum babacığım bana hiç kıyamazsın değil mi?"
" Daha sözüm bitmedi bu sabırsızlığını zamanla bir kenara atmalısın. Dışarı çıkabilirsin elbette seni hapis tutmuyoruz fakat yanına Erinç'i de alıcaksın."
"Baba hay.."
"Son sözüm bu ya Erinç ile çıkarsın yada çıkamazsın seninde söylediğin gibi sevdiğim ve kıyamadığım biricik kızımı başı boş dışarı bırakamam sen bir veliahtsın ,kanın kutsal."
Daha önce hiç bu kadar kesin bir redle karşılaşmamış veliaht ağlamak üzereydi bu onun için büyük bir darbeydi fakat dışarı çıkma arzusu daha ağır bastı ve azametle babasının önünde eğilip salondan çıktı arkasından da Rahibe geliyordu. Yerleri süpüren bir hizmetçiyi gözüne kestirdi
"Hey! Sen Muhafız Erinç'e kralın veliahta ormanda eşlik etmesi emrini verdiğini hemen ilet on dakikaya patika yolunda atıyla hazır olsun."
Ürken hizmetçi kız ilk şoku atlattıktan sonra sadece kekeleyerek onay verip muhafıza haberi iletmeye gitti.Rahibenin yüzüne bile bakmaya tahammül edemeyen veliaht yardımcısıyla yürüyüşe hazırlanmak için odasına doğru yavaş yavaş biraz sinirli birazda düşünceli bir biçimde odasına gitmeye koyuldu. Odasına kapıyı çarparak girdi yardımcısı içeride nakış işleyen sarayda eğitimini tamamlamış soylu kızlardan biriydi.
" Yüce Tanrım bir gün canımı almama lütfunu gösterse bile sen benim canımı alıcaksın bundan kesinlikle eminim. Şu odaya düzgün giremez misin? Sinirli olduğunu tüm saray halkı öğrenmek zorunda değil."
" Rica ediyorum sende üzerime gelme Ersu. Dün akşamdan beri vergilerle boğuşuyorum buda yetmezmiş gibi iki gün sonra dışarı çıkmak istedim ve ne ile karşılaşayım? Erinç le beraber gezmemi isteyen babamla."
Prensesin dertlerini küçümseyen yardımcı
" Sırf bu yüzden bu kadar sinirlenmiş olamazsın değil mi? İzin verde üstünü çıkarayım."
İki yakın arkadaş hazırlanmaya koyuldular
" Tam da bu yüzden sinirliyim Ersu beni anlayamazsın Erinç ve diğer tüm muhafızlardan nefret ediyorum hepsi aptal kas yığınından başka birşey değil onların yeri savaş alanı benim yanım değil. Birde bunlar yetmezmiş gibi kesin benimle boş muhabbet etme cüretini göstericektir bundan eminim."
Elbise yığının içinde boğuşan Ersu kan ter içinde cevap vermeye çalışıyordu
" Şu büyük egolu hanımefendiye de bir bakın! Mavi olanı mı istersin yeşil mi?
" Yeşil. Egolu değilim Ersu bunu sende biliyorsun sadece onları sevemiyorum herhangi birşey hakkında öznel fikirleri bile yok tek bildikleri ' şunu keseyim bunu biçeyim beynimin hayvan kalması yetmez aynı zaman da hayvan gibi kaslı olmak zorundayım' hepsinin aklından bunun gibi şeyler geçtiğine yemin edebilirim. Birde muhafızlara aşık olan güzelim soylu kızlar var acıyorum onlara nasıl olurda bu denli vizyona sahip insanlar muhafızlara aşık olur cidden anlayamıyorum?"
" Şunu giymeye çabalar mısın biraz bunu tek başıma yapabileceğimi sanmıyorum çünkü. Erinç seninle gereksiz sohbete girmeyecektir bundan emin ol. Muhafızların çoğu için haklısın ama Erinç farklı baş Muhafız adaylarından biri, ona beyinsiz demek kendi vizyonuna hakaret olur ayrıca çok yakışıklı ve kibar olduğu söyleniyor."
Ersu son sözlerini cilveli kadınların yaptığı gibi kıkırdayarak söylemişti.
" Yaptığın imayı görmezden geliyorum Ersu, bitti mi hazır mıyım? "
Biraz dostunun birazda veliaht kişiliğini taşıyan kişi tarafindan terslenmenin verdiği huysuzluk la "evet" yanıtını verdi Ersu ve yine o cilveli ve sinsi ses tonuyla ekledi..
" İyi şanslar sayın veliahtım."
Laçin yine kapıyı çarpıp çıkmayı düşündü fakat bunun yakın arkadaşını kıracağını düşündüğünden dolayı kendini kontrol edebildi. Erinç 'ten nefret ediyordu fakat babasının sözünü çiğneyemezdi yıllardır sürekli birşeylere katlandığı gibi bunada katlanacaktı elbette 'Sonuçta ben geleceğin veliahtıyım!
Kendi düşüncelerimin önem sırasına girmesi bile mutemel değil!' bu zehirli düşüncelerle birlikte veliaht çoktan patika yoluna varmıştı bile. Siyah düz saçları, onca antremanin boşa gitmediğini gösteren hantal kaslardan çok dinç vücudu ,tüm disiplini ve gururuyla Erinç, kızıl atı ve veliahtın gözlerini alamadığı tüm vücudu simsiyah olan ama alnında beyaz yıldız şeklinde bir lekesi bulunan atı Orion oradaydı. Erinç saygıdan ötürü veliahtın önünde eğilse de veliaht tüm görgü kurallarını çiğneyip muhafızı görmezden geldi ve ilk olarak atının yanına gitti. Buna rağmen tüm bu görgüsüzlüğün izlerini Erinç'in yüzünde görmek mümkün değildi.
" Umarım fıstıklarını ve elmasını eksik etme mişsinizdir bayım?"
Veliahtın önünde eğilse de yinede yüzüne bakmaya cesaret edemeyen seyis "Elbette saygıdeğer veliahtımız atınıza en az size bakıldığı kadar iyi baktık."
Seyisin yüzüne bile bakmaya tenezzül etmeyen veliaht seyise bahşiş olarak bir altın fırlattı ve sabırsızlıkla atına bindi. Seyis onlarca kez teşekkür ederken muhafız da atında konuşlanmıştı bile. Muhafız nezaketen veliahta önden gitmesi için atıyla reverans yaptı, veliaht kibirli bakışlarla beraber önden gitmeye başladı muhafız biraz arkadan kalacak şekilde Orion'a paralel bir biçimde ilerliyordu. Yirmi metre sonra krallığın en geniş ormanına giriş yaptılar bu orman bir çok canlıya ev sahipliği yapıyordu son zamanlarda doğa üstü varlıklarında varlığından söz ediliyordu belkide kral bu yüzden veliahtı yalnız göndermek istemedi nedenini bilemeyiz ama kızının iyiliğini istediği kesindi. Ağaçlar o kadar sıktı ki sadece on dakikadir ilerlemelerine rağmen arkalarına baktıklarında sarayı göremiyorlardı. Veliaht biraz meraktan biraz da kendi tahminleri boşa çıkmasından dolayı Erinç ile bir sohbet başlatmaya karar verdi fakat yanıldığını kendisine bile itiraf etmekte zorluk çeken veliaht soğuk bir şekilde sohbete giriş yaptı..
"Sanırım baş muhafız adayları içerisinde en iyi aday senmişsin öyle duydum?"
Adeta taştan mimiklere sahip olan muhafız yine pek bir belirti göstermeden cevap verdi.
" Evet veliahtım eğitmenlerimin görüşü bu yönde."
Veliaht bu soğuk cevap karşısında ne yapacağını şaşırmış ve birazda canı sıkılmıştı. Nasıl olurda bir muhafız ona bu şekilde davranırdı.
" Madem eğitmenlerin böyle düşünüyor benide ikna etmeni istiyorum bu konuda sonuçta baş muhafız olunca beni koruyacaksın babam her ne kafar sana güvensede gözünden kaçan bir kaç şey olmuş olabilir değil mi?"
Bir kurşun asker gibi veliahtın sözlerini bitirmesini bekleyen muhafız
" Elbette veliahtım ne yapmamı isterseniz emrinizdeyim."
Veliaht bu sözler karşısında tatmin olmuştu.
" Bana yavru bı ceylan avlamanı istiyorum canım ceylan eti çekiyor akşam yemeğim için olmazsa olmaz."
Erinç bunun güvenli.olup olmayacağını kendi kafasında tartıyordu.
" Sizi yalnız bırakmam doğru olmaz veliahtım eğer çok istiyorsanız sizi saraya bıraktıktan sonra bir ceylan avlayabilirim."
İstediği cevabı bir kez daha alamayan Veliaht' ın sabrı tükeniyordu fakat vazgeçezmedi bir şekilde muhafızı atlatmalıydı.
" Beni yalnız bırakmak zorunda değilsin eğer bana da bir ok verirsen birlikte avlanabiliriz."
Bu teklif karşısında biraz şaşıran muhafız "Siz avlanmayı biliyor musunuz veliahtım?"
Bu soruyla biraz incinmiş olan Veliaht saldırgan bir tavırla
" Bunca zaman ormanda ne yaptığımı sanıyordun ki?"
Bu teklifi biraz düşünen muhafız kabul etmeye karar verdi ayrıca veliahtın yeteneklerini merak ediyordu onca zaman aynı sarayda olmalarına rağmen Veliaht hakkında dedikodular dışında hiçbir şey bilmiyordu. Zaten Erinç'te bir insanı dedikodularla yargılayacak biri değildi onun için dedikodular daha çok o insanı tanımaya teşfik ediyordu. Atıyla reverans yapan muhafız. " Siz nasıl isterseniz veliahtım.". Okunu ve yayını çıkaran muhafız atından indi ve atının mahmuzlarını bir ağaca bağladı Orion' ada aynısını yaptı.
" Sayın veliahtım oklarınız ve yayınız bunlar."
Veliaht bu sözler karşısında mutluluktan çıldıracaktı fakat belli etmedi.
" Teşekkürler."
Muhafız usta avcıların davranışlarını anında üstüne bir post gibi geçirmişti neredeyse duyulmayacak kadar sessiz yürüyor ve farkedilmeyecek şekilde hareket ediyordu. Tüm dikkatinin veliahtın istediği ava yöneltmişti.
Elli metre ilerledikten sonra arkasını dönüp veliahta gelmesi için işaret yaptı.
Bir kaç yüz metre sonra yavru bir ceylan ve annesi göründü fakat veliahtı gören ceylan kaçmaya başladı muhafız ceylanı avlamak için kavis çizerek ilerliyordu veliaht tam da bu zamanı fırsat bilerek atların yanına doğru gitmeye başladı fakat atını alırsa muhafızın yokluğunu çabuk farkedeceğini düşünüp almamaya karar verdi.
" Üzgünüm oğlum bu seferlik sensiz gitmek zorundayım."
Veliaht hızlıca atlardan uzaklaştı ve nehirin yanına ulaştı büyük ve görkemli ağaçlardan dolayı yere neredeyse hiçbir şekilde ışık ulaşmıyordu ve çok soğuktu. Veliaht soğuktan dolayı titremeye başladı geri dönmeye karar verdi fakat ileriden kırmızı bir ışık geliyordu merak edip ilerledi daha önce hiç böyle birşeyle karşı karşıya kalmayan veliaht çok heyecanlanmıştı.
İlerledi ama ışığın geldiği yönde hiçbirşey göremedi tam arkasını dönüp gitmek üzereydi ki
" Dokunma bana çek ellerini üzerimden dokunma yaklaşma bana yoksa seni vururum yaklaşma!"
Böyle bi tepki beklemediği ortada olan yaratık veliahtı korkuttuğu için üzülmüştü.
" Sizi .. sizi korkutmak istememiştim ben size zarar vermem kimseye vermem."
Veliaht ilk korku ve şoku atlatınca karşısında ki varlığı incelemeye başladı.
Uzun boyluydu, sarışın güzel saçları vardı, atletik bir vücuda sahipti bu zamana kadar muhafızlarda görmediği kadar mükemmel bir vücuttu bu. Yakışıklıdan ziyade çok masum bir yüzü vardı ve görmezden gelemeyeceği kadar...
" Benden korkmana gerek yok lütfen korkma hayır."
Veliaht olanları anlamlandırmaya çalışır bir yüz ifadesiyle
" Sende nesin böyle?"
Veliahtı korkutmaktan çekinerek ürkek bir biçimde elini uzattı bilinmeyen varlık..
" Bana güvenirsen sana anlatabilirim?"