"Yeter artık, bu sene de bitiremezsen bu okulu defolur gidersin nereye gidersen!!"
Odama geçip kapıyı çarpmadan önce duyduğum son cümleler bunlardı. Annem hala arkamdan bağırıyordu ama kapıyı kapatıp müzik açtığım için anlaşılmıyordu. Allah'ın belası kulaklığımın bozulacağı tutmasa hiç duymazdım ama işte... Neyse dedim kendime,sakin ol dedim. Ama kendi kendimi dinleyemedim. Odam; dünyadaki en favori mekanım, kendimi ait hissettiğim tek yer, canım odam. O bile üzerime üzerime geliyordu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydim. "Bir süredir". Dondurmuştum okulu çünkü bitirmek istemiyordum. "Herkesin hayali" olan bir okulda okuyordum ailemin deyişiyle. "Hukuk fakültesi okuyorsun, kaç kişi var hukuk okumak için herşeyi yapacak yaşıtların arasında biliyor musun sen?" diyorlardı bana. Herkesin hayallerini neyin süslediğini bilen ailem, bir benim ne hayal ettiğimi o kadar da değerli görmemişti sanırım. Gerçi sırf ailemi suçlamak da saçma olur.
Ben ya ne istediğini bilecek kadar akıllı olamadım ya da anladığı noktada istediği şeye sarılacak kadar cesur... Hep bi "olamadım" yani. Ne okulu bırakmak istiyorum diyebiliyordum o noktada, ne de bitirebiliyordum.
Boşlukta asılı gibiydim. Yaşıtlarım çalışmaya başlayalı çok olmuştu hatta evlenenler bile vardı. Ben ise hayata yaşamaya değil öylesine odamda vakit geçirmeye gelmişim gibi davranarak günlerimi geçiriyordum. Bu durumdan ne memnundum ne rahatsız. Esasında o zamanlar ne yaptığımı bildiğimi bile zannetmiyorum. Kendi zihninde kaybolmuş biriydim sadece. Galiba biri beni bulsun istiyordum. Bulsun ve gerçekte kim olduğumu görsün.
Ama tabi o zamanlar kendimi bu kadar analiz etmediğim için kendi zihnimdeki aksaklıkları es geçiyordum. Beni anlamayan herkese öfkeliydim. Annemi, babamı, çok bilmiş kardeşimi ve hatta hayatımdaki herkesi suçlayıp, beni anlamayan herkese kırgınlığım ruhumu parça parça yerken uyuyakaldım.
Ne zaman uyuduğumu bilmeden ağlaya ağlaya yatağın üzerinde üstü açık uyuyakalıp üşüyerek uyanmak benim için bir rutindi. Yine aynı rutini yaşadım o gece de ve titreyerek uyandım. Biraz fazla soğuk bir geceydi. Burnum buz kesmişti desem abartmış olmam. Normalde yorganın altına girer uyumaya devam ederdim fakat o gece aşırı soğuk olması garip geldi ve sorgulayasım tuttu sebebini. Ve rutinimin ikinci ayağını bozup ayağa kalktım. Işığı açtım. Açılmadı. Elektrik kesintisi olması buz gibiliği açıklıyordu ama emin olmak için kaloriferi kontrol ettim. Burnum kadar soğuktu.
"Harika bir gün oluyor" dedim. Zaten mental olarak çökmüştüm ve şimdi de kesin fiziksel olarak hasta olacaktım. Bu düşünce bozuk olan sinirlerimi iyice bozdu. Uykum resmen kanat takıp uçarak benden uzaklaştı.
Uykum kaçmıştı kaçmasına fakat şimdi ne yapacağımı bilmiyordum. Telefondan müzik açıp uyuyakalmış olduğum için telefonun zaten az olan şarjını yemiştim, iki dakika elime alsam ya da fener açsam şarjı biterdi. Evdeki kimsenin telefonunu almak da istemiyordum, zaten onlara kızgındım, telefonları da onların olsundu.
Bunları ve başka birçok şeyi içeren bir beyin fırtınasından sonra dahiyane fikrimi buldum: Mum ışığında kitap okumak. Bu harika bir fikirdi çünkü aklıma gelen tek fikirdi. Hem dönem dizisinde gibi hissederdim. Böyle hissetme fikrini de sevmiştim.Ve bonus olarak, mum aramama gerek yoktu çünkü daha bu sabah taşınma kolileri arasında aşırı güzel bir mum bulup kitapligima süs diye koymuştum. Maksimalist dekorasyon anlayışım gecemi kurtaracaktı.
Mumu aldım, aşırı gergin olduğumda yani eskiden ara sıra, fakat şu an çok sık sigara içtiğim için bir sigara çakmak zulam da vardı. Oradan çakmağı da aldım. Biricik odam onu dışarı çıkmadan herşeyi halledebileceğim bir yere çevirdiğimi ispatlıyordu bana yine.
Ve mumu yaktım.
Yakar yakmaz etraf parlak turuncu bir ateşle çevrelendi. Bu ateş dönüyor, dönüyor, büyüyordu. Hayatımda attığım en kuvvetli çığlığı attım. "Yangın, yangın çıkardım!! Anne, yangın çıkardım" Ve o anda ufacık mumdan boyum kadar ateş çıkmasından daha garip bişey oldu ve ateş kolları varmış gibi beni içine çekti. Ve ateş değil bir ışık huzmesinin içinde olduğumu fark ettim. Bir an için herşey dondu; zaman ve mekan algım, hislerim, olduğum şey, herşey kayboldu. Gözlerimi sıkıca kapadım.Işık bir süre sonra beni bıraktı. Üzerimdeki garip baskı yok olmuştu. Kısa bir kararsızlıktan sonra gözlerimi açtım. Karşımda genç bir adam duruyordu.
"Hoşgeldin" dedi bana..