Güneşin gökyüzünü terk edip vekaletini aya devrettiği zaman ay bazen görevini yapmaktan kaçınır ve görünmezdi bizlere. Oysa güneş ona güvenmiş ve biz insanlara ışık olmasını istemişti. Ay ise kendi keyfini bekleyerek sadece belli zamanlar hatta bazen sadece ışığının belli bir kısmını bizlere sunuyordu.Arada bir de gücenmeyelim diye bize tüm ışığını gösteriyor ama bunu da istemeyerek yaptığı için bizlere kötü enerjisini yolluyordu.
Güneş insanlık için bir ışık ve enerji kaynağı diye öğretilir bizlere derslerde. Peki sadece güneş bu mu? İnsanlar güneşe bakınca ısı ve enerji mi görür yoksa iç dünyasından bir parça mı?
Bunun cevabını bilmiyoruz bence. Kim gündüz gökyüzüne bakıp da güneşi izlemek ister ki. Sadece gün batımında güneşe bakarız. Dünyamızdan ayrılışını kutlar gibi bir gülümsemeyle göndeririz onu.
Sonra... Sonra ay doğacak mı, doğmayacak mı beklemeye başlarız. Ama onu seyretmek için insanlık bir vakit beklemez. Ne zaman gece olsa bakar gökyüzüne , tabii ay varsa, görür ışığını ve gülümser. Adeta hoş geldin der gibi. Ay gerçekten bize hoş mu geliyor. Hoş geldiği için mi ışığını bizlerden esirgiyor. Ay iyi biri olduğu için mi güneşe verdiği sözleri tutmuyor.
Güneşin aya güvenmesi mi hata yoksa ayın güneşe sözünü önemsememesi mi bilmiyorum ama bence en büyük hata biz insanların ayın bu nankörlüğüne karşı onu güneşten daha çok sevmemiz. Aya büyülenmiş gibi bakmamız, güneşe burun kıvırmamız bizim en büyük hatamız.
Her zaman böyle düşünmüş biriydim.
Tam da böyle bir gecede başlamıştı bu hikaye de. Yine ayın tüm ışığıyla bizlere lanet sunarken karşılaştırmıştı kader bizi. O gecenin uğursuzluğu muydu o , yoksa o uğursuzluğa son verecek bir nimet miydi bilememiştim.
Şimdi dönüp bir geçmişe bakınca her şeye rağmen o bir nimetti benim için.
Her zaman nefret ettiğim ayın ışığı onun yüzünü aydınlatırken güzel gelmişti o gece. Işığının her bir zerresi yüzünün üzerinde âdeta dans ederken uzun zaman sonra ilk defa güzel gelmişti bana ay. Nefretimi kazanan, hayatın tüm günahlarını üzerine yüklediğim ayı da sevmemi sağlamıştı o.
Belki de ay bizden gecenin kötülüklerini göstermemek için saklıyordur ışığını ...
Öyle demişti. Normalde başka biri dese gülüp geçeceğim söz o an öyle bir kalbime işlemişti ki ağırlığı gözlerimden akıp tenimde süzülüvermişti. Aya olan nefretim de o gece gözlerimden akarak bitip yok olmuştu.
Siz de dinlemek ister misiniz, ayı nasıl sevdiğimi ,sevmekten öte artık benim de ona büyülenmiş gibi nasıl baktığımı ?
---------------------------------------------------------
~ O gece ~
Bu gece üzerimde nedenini bilmediğim bir ağırlık vardı. Bu kötü ruh halimden çıkabilmek için yürüyüş yapmayı tercih etmiştim.
Sokak lambalarının aydınlattığı sokakta yavaş adımlarla, temiz havayı olduğunca ciğerlerime doldurmaya çalışarak yürüyordum. Sonbahar mevsiminde olduğumuz için hava soğuktu. Çok şükür evden çıkarken ceketimi almayı unutmamış ve bu soğuğa karşı bedenimi güvence altına almıştım.
Her ne kadar bedenimin üşümesini sevmesem de ciğerlerimin soğuk havayla üşümesi hoşuma gidiyordu. Derince nefesler alarak o soğuklukla ciğerlerimin çalıştığını hissediyordum ve bu beni sebepsiz mutlu ediyordu.
Yine o mutluluğu yaşamak adına havayı ciğerlerime ve diyaframıma doldurarak bir süre oraya hapsettim. Sonrasında ise sesli bir şekilde dudaklarımın arasından sızıp esir hayatlarına son vermelerini sağladım.