Vücuduma gelen şok dalgası ile uyandım. Rüyamda sanki düşüyor gibiydim . Gözlerimi
açtığımda daha gelmemiştik hatırladığım kadarıyla. Önceden yeni fideler başladığında yolun bitmesine az kaldığını anlıyordum. Saate baktım. Şimdiye kadar orada olmam gerekiyordu . Zamanın ne çabuk geçtiğini düşünürken yoldaki ağaçlar dikkatimi çekti. Sahi artık fidan değillerdi , artık kocaman birer ağaç olmuşlardı. İlk dikildiklerinde hepsine birer ad takmaya başlamıştım fakat hepsinin adını koyamadan bir daha göremedim. Şimdi hatırlar mıyım o isimleri ? Sanmam.Bu yol bu kadar kısa mıydı her zaman ? Küçükken saatler gibi gelirdi .
Ufak bir kestirmeye rağmen gözlerim kan çanağına dönmüş , elim yüzüm birbirine yapışmıştı. Telefon çaldı ;
Annem...
-Efendim.
- İndin mi ?
- Yok birazdan .
- Dediklerimi yap tamam mı?
-Yaparım.
- Hadi görüşürüz o zaman.
- Görüşürüz.
Telefonu cebime koyup sıcaktan damağıma yapışmış dilimi ıslatmak için çantamdan suyunu aldım. Suyumu içtikten sonra çantalarımı da alıp otobüsten indim . Bu durakta pek kimse inmezdi, çünkü burası köyden biraz uzakta kalan bir yerdi . Kısacası çok ev yoktu. Boş yolda yalnız kalmıştım ama önceden daha ıssızdı sanki buralar , şimdi arada arabalar geçiyor, canlanmış yeşermiş bir haldeydi .
Yürümeye başladım. Yolun aşağıya doğru kıvrılan yerinden devam ettim . Hava sıcak ve kuruydu , yoldan ise biçer makinaları geçiyordu. Zemin sallandı sonra burnuma o tanıdık koku geldi ; yeni biçilmiş buğday kokusu ... Çiftçinin hasat zamanı. Kafamda tekrar canlanan anılarla yoldan iniyordum ki ," Yavrum!" Kafamı kaldırdığımda orada duruyordu. Babaannem .
Helal olsun tanıdı. Onca yıldan sonra tanıması zor olmalıydı... Bir şekil oldum. Hani hastalanınca boğazınız şişer de konuşamazsınız su içemezsiniz ya onun gibi . Konuşmak gelmiyordu içimden . Düğümlenmişti boğazım. Bazı insanlar siz onları tutamadan sessizce hayatınızdan silinir . Görmeden farketmezsiniz aslında onları ne kadar özlediğinizi . Beyniniz saklar senelerce sizden bu gizli özlemi.
Ben onu özlemiştim.Hemen gelip sarıldı.Orda kalakaldım. Sarılmalı mıyım ? Annemin dedikleri ile ben de karşılık verdim. Sıkıca sarıldı, sıvazladı sırtımı, ağladı bir vakit öylece. Madem bu kadar özledin niye bunu yaptın babaanne ?
Ayrıldıktan sonra ; " Ver alıyım çantanı. " yaşlı gözlerle baktı .
" Yok" dedim " Ben taşırım "Gözlerini önüne düşürüp yürümeye başladı. O da biliyordu araları düzeltmenin bu kadar kolay olmayacağını . Peki sizce biz neden böyle küs kalmıştık? Kimin suçuydu?
Yoldan ağır adımlarla iniyorduk. Ikimizde konuşmuyor, sadece bastıkça gelen çakıl taşı sesini dinliyorduk. Etraf sakindi, kimseler yoktu. Hafızamı yokladım önceden nasıldı buralar diye . Önceden topraktı bu yol şimdi ise kaldırım taşı döşeliydi. Bahçenin çitleri kahverengiden maviye boyanmış aralarından tel örgü geçirilmişti. Dikkatlice incelediğimde oldukça zekice değişimler meydana gelmişti . Damacanalardan tavuklara yemlik ve suluk yapılmış, yerlere çim ekilmisti. Öncekine nispeten daha fazla meyve ağacı vardı. Kirazlar toplanmış kasa ile ocağın yanında duruyordu .Babaannem bana döndü " Hatırlıyorsun değil mi yavrum?"
Kafamı salladım " Hatırladım. "
"Gel çantalarını yukarıya çıkaralım ."
Tekrar kafamı sallamakla yetindim . Eve girdigimizde hatırımdakinden daha küçüktü. Ev küçülmemişti ben büyümüştüm esasen .
Bana bunu iyice anlatmıştı burası. Girişte bir kitaplıkla karşılaşmam ile duraksadım. Içinde sıkış tıkış bir sürü kitap bulunan bir mavi bir raf.
Küçük olan salondan ona göre daha büyük olan oturma odasına geçtik. Önceden de olduğu gibi sandıklı sedirler hala buradaydı. Odanın öbür ucundaki küçük odaya geldik . Burası önceden kömürlük gibi kullanılmış ama sonradan eve katılmıştı. Bu yüzden dışarıya açılan bir kapısı bile vardı. O kadar küçüktü ki içinde sadece bir yatak ve bir dolap zor sığıyordu .
Babaannem " Burası küçük ama başka bir yer yok istersen benimle uyu."
" Yok iyi burası. Küçük ama en azından mahremiyet var ." Şu yaşımdan sorna babaannemle aynı odada rahat edemezdim .
Evin öbür tarafında babaannemin odası bulunmaktaydı. Önceden dedem ben ve babaannem bir uyurduk. Tabi bunlar dedem ölmeden önceydi. Tamı tamına 10 sene önce. O günden bu güne hiç gelmemiştik. O günden sonra babaannem hepimizi evinden kovmuş , hiçbirimizin telefonlarına bakmaz olmuştu. Arada babam ona bakmaya gelse de onu şiddetle kovmuş ve kimseyi görmek istemediğini söylemiş. Açıkçası psikolojisi iyi değildi o zamanlar. Biz de o zamandan beri görüşmez olmuştuk taa ki geçen ay arayıp özür dileyene kadar . Bize olaylardan çok sarsıldığını , bu yüzden kafa dinlemek için bunu yaptığını anlattı. 10 yıl yalnız yaşamak, kafayı toplayıp tekrar kafayı yedirecek kadar uzun bir süre. Ailemin iknasından sonra beni istemiş, pek gönlüm olmasa da burada kalmama ısrar etmişti. Ve tam 10 yıl sonra ben yine buradaydım.
Çantamı yere koyup üstü perdeli rafi açtım. Kıyafetlerimi yerleştirmeye başladım. Babaannem konuştu " Ali pek gönlün yok ama bir de kendini benim yerime koy. Kolay mı? "
Duraksadım. Haklıydı zordu sonuçta. Hayat arkadaşını kaybetmek...
Arkamı dönüp yüzüne düzgünce baktım " Haklısın" Yüzüme öylece baktıktan sonra iç çekip gitti .
Tüm eşyalarımı yerleştirdikten sonra evi gezmeye başladım. Aklıma çatıya çıkma fikri geldi. Oturma odasından salona geçip yukarı doğru çıkan dik merdivenlere adımımı attım.
Burada bambaşka bir dünya vardı. Odada; mavi örtülü bir yatak , mavi raflarla kitaplar çatının içini kaplıyordu. Evde mütemadiyen tekrar eden bu mavilik yormaya başlamıştı. Oda tıka başa kitap doluydu. Burada kim yaşıyordu böyle? Tavana yapıştırılmış yıldızlarda garip sözcükler yazıyordu. Yerde yazmaktan küçücük kalmış bir kalem . Etraftaki alakasız yazılı kağıtlar, duvardaki haritalar ...
Merakımdan tekrar aşağı inerken ayağımın teklemesi ile kendimi yerde bulmam bir oldu"Anne . Yeğen de pek sakarmış " kendime geldiğimde başımdalardı. Yaklaşık benim yaşlarım da bir kız ve babaannem.
" Ali iyi misin?" Bayılmamıştım. Onlar benim düşmemi aşağıda beklemişti.
" Bu kim?" Kendi derdimden önce bu kızılderili kılıklı kıza baktım. Babaannem gülerek "Halan"
Keşke bayılsaydım•••
Biz yarım saattir orada oturup bir birimize bakarken kalktı kızılderili " Amma kalın kafalısın ha. Babaannenin kızıyım diyom !"
Babaannemime döndüm " babaanne senin kızın yok !" Ya acaba babaannem kafayı yiyip bu kızı kızı mi zannediyordu yoksa bu kız köyün delisiydi de rol mü kesiyorduk.
Babaannem " Ben onu evlat edindim ."
Yani ben sizi kovup yerinize yenisini aldım dese de anlardım.Babaannem devam etti " Bak yavrum bu kızım Gökben. " Gökben'e dönüp " Kızım bu torunum Ali . Tartışmayın, kıskanmayın, ben ikinizide eşit seviyorum. "
Kesin eşit seviyorsundur babaanne . Sabah sana hak versemde şimdi tekrar soğutuyordu kendisinden.
Gökben'e döndüm " Bizi evden kovduran sendin yani ?"
"Kıskandın mi ? "
" Yok . Ama sen belli ki bizi kıskanmışsın. "•••
" Bu kitaplar senin mi ?" Bana baktı . " hı evet benim." Çorbasını yemeye devam etti . Daha dikkatli baktım ona : Kahverengi kıvırcık saçlarına mavi şeritler bağlamıştı. Esmerdi , gözleri ise bu bütünlüğü bozmamak için kahverengiydi. Gözleri asyalılar gibi hafif çekikti. Kısacası amerika afrika asya karışımı bir şeydi. Ortalamadan biraz uzundu . Bu uzun incelemenin sonunda kafasını kaldırmadan sordu " İyice röntgenimi çektin mi ?" anladı. Cevapladım " İnsan düşmanını iyi tanımalı " Alayla güldüm. O da gülerek " Mübalağ sanatını doruklara çıkarıyorsun..."
Yemek bittikten sonra masayı toplamaya başladı.
" Yeğenim!" Yeğen mi ? Yaşlı amcalar gibi söylemişti bunu -yiğenim- Ona baktım.
"Ne ?" Elindeki tabaklarla " Yiğenim değil misin?"
"Hayır!"
" Öylesin, öylesin, tabakları topla hadi bulaşığa."
"Bulaşık mı? " bana bulaşıkları mı yıkatacaktı?
" Burada hizmetciniz yok malesef annem yatacak biz yıkayacağız. İkimizde yemekten yediğimize göre?"
Tabakları mutfağa götürürken mırıldandı "Belli oldu niye istemediği."Elimizdekilerle mutfağa geldik . Burada bile kitaplar vardı.
" Bu kitapların hepsini okudun mu ?"
Elindeki süngerle tabakları köpürtüyor ben ise duruluyordum . Cevapladı " Hayır henüz çoğunu okumadım "
" Madem okumaya-" cümlemi tamamlamadan sözüm kesildi. " Okuduklarım kömürlükte, bunları yeni dizdim . "
Yani gerçekten manyak gibi kitap okuyordu . Ben de kitap okurdum ama bu başka bir seviye.
Bulaşıklar bitene kadar bir daha konuşmadık. Pek konuşkan birisi değildi. Ketumdu. Sözlerinden belliydi çok zeki olduğu. Bana da zeki derlerdi ama o bir başkaydı. Sanki yaptığım her hareketi görmese de anlıyor. Bir sonraki sözümü biliyordu . Üçüncü gözü mü açılmıştı? Ona güvenmek oldukça zordu. Gece gelip beni öldürse geride hiçbir kanıt bırakmaz , ikna edebilirdi edebilirdi herkesi .
Bulaşıklar bitince bana kahve içmeyi teklif etse de kabul etmedim . Yorgun olduğumu belirterek odama gittim . Babaannem uyuyordu. Kızı ona gül gibi bakıyordu en nihayetinde.
Uykudan nasibimi alamadan yatakta dönüp dururken gözüm camdan dışarıya takıldı . Dışarıda , ırmağa yakın yerde büyük bir kayın ağacı bulunmaktaydı. Ayın ırmağa yansıyan ışıkları ağaca yansıyor ve ağaç sanki led ışıklarla süslenmiş gibi duruyordu. Ağaca seyre dalmışken birden oldukça kuvvetli bir ışık patladı. Korkudan ayaklanıp babaannemin odasına gittim . Orada yoktu . Şimşek mi düşmüştü? Bir şey mi patlamıştı?Dışarıda Gökben ile babaanneme bakarken onları ağacın orada gördüm. Babaannem ağaca bakıyordu Gökben ise ... O ağacın gövdesindeydi. Hatırladığım son şey Gökben'in mavi gözleri ve babaannemin şu sözleriydi;
"Gök tengri seni kabul etti gökben. Kayra han sana kutunu verdi ."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
US
Science FictionKayra han artık gökten yere inmiyordu. Gök tengri ise savaş olmadığı için artık müdahale etmiyordu. Insanlar iyiden iyiye tengriyi unutmuş dünyaya kanmışlardı. Bay Ülgen sudan var ettigi dünyanın kalbi olan Hayat ağacı kuruyordu. Buna çözüm olmak i...