Merhaba hayat. Ne kadar ironiksin. Bir mutlu olmamıza izin veriyorken diğer gün ağlamaktan bitap düşürüyorsun.
Bugün size kendi hayatımdan bir bölüm sunacağım.Bugün ölen oğlumda bahsedeceğim sizlere. Ölümünün üstünden 5 ay 16 gün geçti. Artık içimde tutmak istemiyorum acımı. Anlatmak ağlamak hatta acımı isyan etmeden haykırmak istiyorum.
Eğer oğlum yaşasaydı önümüzde ki ay 1 yaşını dolduracaktı. Ama Rabbim onu kendi için yarattı ve yanına aldı. Ben kızımı ve sevdiklerimi ayakta tutabilmek için herşeyi içime atıp yuttum. Ama artık tutmıcam. Kimse bilmese bile buraya yazarak acımın hafiflemesini beklicem. Belki biraz olsun içimdeki acı diner, belki biraz olsun hasretim diner diye umud ediyorum. Çünkü gün geçtikçe daha iyisini yapmalıydım, daha dikkatli olmalıydım ya da şöyle yapsam daha mı iyi olurdu demekten kendimi alamıyorum ve bunu kimseye diyemiyorum.
Ben oğlumu ameliyathaneye kendi ellerimle götürdüm. Siz şimdi ne hastalığı vardı diye merak ediyorsunuz. Söyliyim oğlum hem down sendromlu hemde kalp hastasıydı. 5 ay 10 gün beraber yaşadık oğluşumla. Kızım kardeşini o kadar çok seviyordu ki gidişini hala kabul etmiyor. Hoş ona da çok görmem ben hala kabul edememişken, ondan böyle birşey beklemiyorum zaten.
Ama işin kötü tarafı biz kalbinde delik var zannederken aslında oğlumun iki kalp kapakcığı ve dört odacıktan biri yoktu. Ve bunu ameliyattan sonra öğreniyoruz. Ameliyat öncesi doktor kalpteki hasarın ne kadar olduğunu görebilmek için ultrasona baktı bende oradaydım. Lakin hiç birşey görünmedi. Allah'ın hikmeti işte. Ameliyattan çıkan doktor yaşama olasılığı çok az olduğunu söyledi. Oğlumu orada yoğun bakımda tek başına bırakmak zorunda kaldım. Onu orada bırakırken içimden bir ses o geri gelmicek diyip duruyordu. Ve bende bunu biliyordum. Hemde yüreğimin en derinliklerinde bunu hissediyordum. Eve geldiğimde evladımın neredeyse bütün eşyalarını kendi ellerimle topladım. Bana neden topluyorsun dediklerin de'' oğlum geldiğin de bunların hiç biri ona olmaz. '' diyordum. Aslında yalan söylüyordum çünkü dönmeyeceğini biliyordum. Ama kimseye bunu söyleyemiyorum. Sanki hiç birsey olmamış gibi herşey yolundaymış gibi davranıyordum.
Bayrama arefesi doktor aradı eşim açtı telefonumu. Doktor kalbi takacaklarını söylüyormuş. Sebebini daha sonra öğrenecektim ben. Ama benden başka herkes nedenini biliyormuş ve oğlumun ölümünün üstünden 1 ay geçtikten sonra öğrenecektim herşeyi. Eşimle beraber Erzurum'a hastaneye gitmek için arabaya binicez lakin sanki kızım birşeyler hissetmiş gibi sürekli huzursuzluk çıkarıyordu. Aradan neredeyse yarım saat kırkbeş dakika geçmişti doktor aradı ve oğlumun vefat heberini verdi. Şaka yapıyorlar sandım başta. Bu kadar çabuk kalbi takıp çalışması için yeterli vakit değildi sonuçta. Ya da ben bir anne olarak öyle düşünüyordum. Ama gerçekti oğlum ölmüştü. Eşim babasıyla beraber oğlumun başını almaya gitmeden önce bayramı memketinde kutlamak için giden annemleri aradım. Ona sadece "anne çık gel" diyebildim. Ağlamaktan konuşamıyordum eşim telefonu benden alıp Muaz'ın öldüğünü söyledi. Dünya başıma yıkıldı sanki annem beni aradı tekrardan kızım sakin kalmaya çalış kızını düşün o var diyip beni gitmemem için ikna etmeye çalışıyordu. Bir yerde haklıydı kızım vardı ve onun için ayakta kalmam gerekiyordu. Eşim ve babası oğlumun naşını almak için gittiler annem ve kız kardeşlerim arkadaşlarımı yanıma gelmeleri için aramışlar. Allah razı olsun hepsinden hiç vakit kaybetmeden yanıma geldiler. Beni yalnız bırakmadılar. Tu alete gitmek için banyoya girdim. İhtiyacımı gördükten sonra ağlama krizine girdim. Evladımı kendi ellerimle ameliyathaneye götürdüğüm için onu ölüme götürdüğümü düşündüğüm için ellerimi birbirine kenetledim banyodan çık aldığımı fark eden arkadaşlarım yanıma geldiler ve ellerimi açmaya çalıştılar. Ama ellerimi açamadan evladımı bem kendi ellerimle götürdüm diyip ağlıyordum yerde.
Oğlumun naşı gelene kadar yüreğim sıkışıyordu nefes alamıyordum. Annemler geldi. Beni kucağına alıp sarıldı teselli etmeye çalıştı ama nafile ben oğlumu kucağıma alana kadar sakinleşemezdim biliyordum. Eşim naşı getirdiklerini söylediklerinde hazırlanıp gittik. Ama giderkende Rabbim hep dua ettim ayakta kalabilmek ve isyan etmemek için. Oğluşum orada kefenine sarılı bir şekilde yatıyordu. Sanki her zaman kucağımda uyuyormuş gibi orada yatıyordu. Onu gördüm sanki hiç acı çeken nefes alamayan ben değilmişim gibiydim. Eşim hastanede güvenlik görevlisi olduğu için hepimizi içeri aldılar. Morg da görevli güvenlikçiye "oğlumu alabilir miyim birşey olmaz dimi?" diye sorduğumda hiç birşey demedi arkasını dönüp ağladı sadece.
Oğluşumu kucağıma aldığımda tek fark teninin soğuk olmasıydı. Geri herşeyi aynıydı. Her zaman ki gibi gülümsüyordu. Eşim geldi ve "görüyor musun ne güzel uyuyor" dedim. Kendi tutamayıp gözünden bir damla yaş aktı. Eşimin göz pınarları kuru olduğu için ağlayamıyor. Cenazesi kaldıracağını günü eşime oğlumu ben gömmek istiyorum diyecektim ama kendisi gömmek istediğini söyleyince daha hiç birşey demedim. Çünkü ben yüzleştiğim zaman bazı şeyleri daha çabuk kabulleniyorum. Öyle ki oğlumun nüfusunu düşürmem gerektiği için nüfus müdürlüğüne gittiğimde ölüm raporunu gösterdiğimde bana kağıdı vermenin yeterli olduğunu söyleyip oturtular. Hastaneden ölüm raporunu girdikleri için zaten düşmüş olduğunu söylediler. Başta kafama takmadım ama e nabızdan randevu almak için açtığımda oğlumun ismini göremeyince ne hissedeceğimi yada ne diyeceğimi bilemedim. Ama ben silmiş olsaydım oradan ismini bana bu kadar koymazdı onu biliyorum.
Bu yüzden lütfen yanınız bulunan sizi seven ve size değer verenleri bir gün kaybedeceğinizi sakın unutmayın. Allah'a emanet olun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
içimden geçenler
Non-Fictionaşka, dostluğa, sewgiye, aileye aklınıza gelebilecek güzel herşeye dair yazılar we şiirler