Turuncu

51 4 0
                                    

Kariyerimin ilk konuşması! Nasıl da heyecanlıyım. Sanki ilk defa kendi başıma bir şeyler yapıyor gibi gergin hissediyorum. Birazdan adımı çağıracaklar. Sahi ne söylemeliyim! Elim titriyor. Hazırladığım konuşmayı okuyabileceğimi sanmıyorum. Dışarısı çok kalabalık olmalı. Kısa ama etkili konuşmalıyım. Damarlarımdan akan kanı tüm hücrelerimde hissediyorum. En sevdiğim gazoz kapağım yanımda. Terler içinde kaldım. Klasik dönen vantilatörlerden yoktur umarım içeride! Fanları kapatmayı söylemiş midir annem? Ya her şeyi berbat edersem...


"Anıl Sağlam sahneye bekleniyorsunuz. Sıra sizde!"

...

( Alkışlar... )


Herkese teşekkür ederim. Bu ödül ailem için. Onlar olmasaydı bugün burada olamayacaktım. Aslında farklı bir konuşma metni hazırlamıştım. Lakin içeride unuttum. Sanırım sizinle bir sırrımı paylaşarak bu durumu telafi edeceğim.


Zamana ve farklılıklara meydan okuyan bir savaştı verdiğim... Yıllar geçmesine rağmen hala için için tam anlamıyla iyileşemediğimi biliyordum. Bunu bilmek mi daha çok üzüyordu beni yoksa herkesin benim gibi şanslı olmadığının bilincinde olmak mı? Evet ben şanslıydım. Çünkü şansızlığıma küsmeyen beni kaderime terk etmeyen insanlar arasında gelmiştim dünyaya.. Yaşantımı parlatmayı seçmişti ailem ve bunun için yapmaları gereken en önemli şeyin beni anlamak olduğunu biliyorlardı. Peki nasıl başaracaklardı bunu? Kendilerinden farklı düşünen bir çocukları vardı ve nedenini anlayamadıkları öfke nöbetleri geçiriyordu. "Elbette kolay olmadı "diyor annem, "ama inandım. Kendime değil, çocuğuma inandım. Farklı düşünce sistemine sahip olması, algıları ve ilgilerinin farklı olması onun suçu değildi. Diğer çocuklara hiç benzemedi. Geç konuştu ve hep içine kapanık oldu. İlk etapta bunlar büyük problemler gibi görünmemişti, fakat öfke nöbetleri başladı. Bize göre nedensiz ani çıkışlardı bunlar. Anlamıyorduk. Çocuğum gözlerimin önünde üzülüyor, kendini paralıyor ama bunu ne ifade edebiliyor ne de biz anlayabiliyorduk. Doktorun 'otizm' tanısından sonra şaşkına döndüm. Çaresiz, tedavisi olmayan bir hastalıkla mı doğmuştu Anıl? Hayır, böyle değildi... Aksine o farklıydı.. Nedenini henüz tam olarak açıklayamamış olsalar da o sadece farklıydı. İletişim kuramıyordu evet, fakat aptal değildi, aksine öyle zamanlar o kadar iyi cümleler kuruyordu ki şaşkına dönüyorduk. Ayrıca üstün bir müzik kabiliyeti vardı... Biz de bunun üzerine eğildik.. Mesleği belliydi tek yapmamız gereken nasıl iletişim kurmamız gerektiğiydi.. Doktoru ve Otizmli çocuklara yönelik okullar sayesinde eğitimini tamamlamıştı, tabii biz de. Artık somut düşünmemiz gerektiğini, seçici algılarımızın hassas olması gerektiğini ve eşyalarının düzenini değiştirmemiz gerektiğini biliyorduk ve ona göre davrandık. Kolay değildi ama imkansız değildi. Zamana meydan okuyan bir gelişim sürecimiz oldu ve Anıl artık bir müzisyendi..."

Evet artık bir müzisyendim. Hala ara ara dönen cisimlere ilgi gösteriyor ve Kavanoz kapağı koleksiyonuma yenilerini eklemeye devam ediyorum =) Ve hala aynı evde oturuyorum.. Otizimli olmak benim seçimim değildi ve ailemin de. Bu sureçte ilk seçimimleri savaşmak oldu. Çünkü biliyorlardı ki olması gereken buydu. Otizmli bir birey yaşıtlarından farklı olduğu için yargılanamazdı. Hayat ona daha değişik açılardan pencerelerini açıyordu. Soyut algıları kapalıydı ve başkalarına göre anlamsız tepkiler gösteriyorlardı. Bunun sebebini öğrenmeyi seçmek öfke nöbetlerini azaltmak için yeterliydi. Eşyaların yerlerini sabit tutmak, sevmediği ses ve kokuların giderilmesini sağlamak gibi. Bunu anlamak sizler için zor olabilir, ama başkalarının duymadığı sesler ve görüntüler bizim için bir işkence kaynağı olabiliyor. Yanınızda oturan bayanın parfümünden rahatsız olmanız gibi ya da arabesk müzik zevkine sahip bir insana hard rock veya metal dinletmek gibi.. Otizimli çocuklar anlaşılmayı bekliyor. İlaç tedavileri olmadığı için, genetik tanılarının konmadığı ve tedavi yöntemleri gelişmediği için. Sadece anlaşılmayı bekliyorlar. Ben şanslıydım. Aslında her insanın sahip olduğu özelliklere sahip olduğumuzu düşündünüz mü hiç? Sizin peçete koleksiyonlarınız vardı bizim gazoz kapaklarımız, kağıt parçalarımız vardı. Sevdiğiniz bir müziği hiç defalarca dinlemediniz mi veya aşırı sinirlenip hiçbir şeyler kırmadınız mı ya da en azından elinizi masaya vurmadınız mı? Hepiniz her deyimin anlamını biliyor musunuz? Anlamadığınız soyut kavramlar olmadı mı ? Okula yeni başladığınız günlerde hemen oyuna mı katıldınız her biriniz, cevabı bilmenize rağmen sırf çekindiğiniz için parmak kaldırmadığınız zamanlar da mı olmadı? Aterileriniz, Playstationlarınız başında bıraksalar günlerce kalmaz mıydınız? Yanınızdan ayırmadığınız uğurlu eşyalarınız da vardı birçoğunuzun.En sevdiğiniz arabanız kırıldığında ortalığı bir birine de mi katmadınız? Farklı düşüncelere dalıp bulunduğunuz ortama kayıtsız da kalmış olmalısınız mutlaka ? Peki farkımız ne? Bizleri anlamak çok zor değil. Sadece geçirdiğiniz dönemleri düşünün. Biz bunları daha sık yaşıyoruz siz daha az ne var ki hepimiz yaşıyoruz. Bizim duyularımız sizinkilerden daha hassas evet ama çok aç olduğunuz da iki mahalle öteden aldığınız yemek kokularını hatırlayın! Çok zor değil sadece bizi anlayın, farklı konularda anlaşılmayı beklediğiniz gibi.. Ergenlik dönemlerinde ailenizle geçirdiğiniz çatışmada olduğu gibi.. Sadece beklediğiniz anlaşılmaktı. Bizim de öyle.. Ben şansımı yakaladım.. Sıra diğerlerinde... Unutmayın Otizimli çocukların Kaderini parlatmak sizin eliniz de? Belki de geleceğin Mozartları, Einsteinları sizin çevrenizde!

Hayatın Renkleri~ Gökkuşağı aileleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin