0.7

255 20 9
                                    

Kıyafetlerim sırılsıklam olmuştu ve saçlarım alnıma yapışmıştı.
Büyük ihtimalle karnımdan akan kanlarda yağmura karışıyordu.

Gözlerine bakamıyordum. Gözlerim kararmaya başlamıştı çünkü çok kan kaybetmiştim. Bayılmadan önce labaratuvara inmem gerekiyordu.

Bucky'i öylece bırakmak istemiyordum ama eğer bir an önce inmezsem daha kötü olacaktı.

Derin bir iç çekerek arkamı döndüm ve iki elimi de karnıma bastırarak askeriyenin kapısına doğru yürümeye başladım.

Hala ağlıyordum, sonunda öğrenmişti ve ben onu kaybetmekten deli gibi korkuyordum.
Bana Ophelia demişti, sadece kırgınken yada sinirliyken adımla hitap ederdi.

"Lia, bekle!"

Kalbim deli gibi çarparken arkamı dönmeden adımlarımı durdurdum.

Kolumdan tutarak beni kendisine çevirdiğinde karnımdan akan kanı fark etti.

"Siktir, sen kafayı mı yedin?!"

Bir şey söylemiyordu ve iyice kafayı yemek üzereydim.

Koluma girdi ve askeriyeye beraber girdik. Ağırlığımı farkında olmadan tamamen onun üstüne vermiştim.

Sormak istiyordum, ne düşündüğünü anlamak istiyordum ama sanki dudaklarım bir şey söylememek üzere mühürlenmişti.

Labaratuvara indiğimizde Steve bizi gördüğü gibi koşarak yanımıza geldi ve beni kucağına alarak ortadaki sedyeye yatırdı.

Profesör hemen malzemeleri alıp yanıma gelmişti.

"Ben söyledim sana yatman lazım diye. Resmen kendini öldürmeye çalışıyorsun."

Steve kolunu omuzuma koyduğunda ona döndüm.

"İyisin değil mi?"

Kafamı aşağı yukarı salladım.

Bir yanım Bucky'e bakmak istesede deli gibi korkuyordum.

Profesör uyuşturmak için iğneyi yaranın etrafına batıracakken onu durdurdum.

"Sorun yok, ufak bir şey için uyuşturma şimdi."

Benim bu hallerime alışmıştı.

Uyuşturmadan tekrar dikiş atmaya başladığında sadece ufak bir sızı hissediyordum.

Gözlerimi yerde bir noktaya kilitlemiştim ve Bucky'e bakmamak için kendimi zor tutuyordum.
Steve ciddi bir şeyler olduğunu anlamıştı.

Bucky hala bir şey demiyordu, bu yüzden sadece ağlamak istiyordum.

Dikiş bittiğinde hiç bir şey olmamış gibi sedyeden kalktım ve ne yapacağımı bilemeyerek sonunda bakışlarımı Bucky'e çevirdim. Göz göze geldiğimizde anında bakışlarını kaçırdığında uzun zaman sonra ilk defa bu kadar yalnız, bu kadar değersiz hissetmiştim.

Steve yanıma gelmeye yeltendiğinde elimle onu durdurdum.

"Biraz dışarı çıksam iyi olacak."

Kafasıyla beni onayladığında önce labaratuvardan, sonra da askeriyeden çıktım ve öylece yürümeye başladım.

Yağmur hala vardı fakat hafiflemişti.

Farkında olmadan deniz kenarına geldiğimde boş olan banklardan birine oturdum ve kıyıya vuran dalgaları seyretmeye başladım.

Dikişlerim olmasaydı antrenman yapar, kafamı dağıtırdım ama eğer dikişlerim bir kez daha patlarsa profesör beni sedyeye yatırır ve kalkmamam için bütün gün başımda beklerdi.

𝙀𝙩𝙚𝙧𝙣𝙞𝙩𝙮 ꕥ Bucky Barnes (Askıda.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin