#markren
"Bay Lee, lütfen başınızı masadan kaldırır mısınız? Teşekkürler." Matematik öğretmenleri, eylül ayının, ve dönemin, ilk dersinde sınıfa girdiği gibi bunu söylediğinde ufak bir kahkaha uğultusu oluştu. İnsanlar ondan uzak durur ve hakkında konuşurlardı, bu yüzden Mark liseye geçince asıl karakterinden uzak, soğuk ve asosyal birine dönüşmüştü. Başını sıradan kaldırıp sırtını uzun banka dayadığında düşünebildiği tek şey, ders başladığı anda tatlı uykusuna geri dönebileceğiydi. Baygın gözlerini bulanık görünen tahtaya çevirdi, gözlüklerini düzelttikten sonra ise yavaşça açılan kapıya. Sanki Tanrı bu anı bekliyormuş gibi kapı açılıp eşiğindeki kişi gözüktüğünde, Mark'ın görüşü netleşmişti. Ortalamanın altında bir beden içeri girdi, zayıftı. Kapı kolunu ve sırt çantasının askısını kavramış olan parmakları kemikliydi, ensesini kaplayan sarı saçlarıni yarı yarıya gizleyen siyah üst tutamlar kusursuz sayılabilecek yüzüne dökülmüştü. Siyah-kırmızı üniforma sanki onun için dikilmiş gibi üstüne tam oturmuştu, beyaz cildini daha parlak gösteriyordu. Sıcak fakat derin bakan gözlerinin aksine soğuk bir ifadeyle amfiye adımladı ve tahtanın ortasında durup adını kara tahtaya yazdıktan sonra amfiye döndü. Mark'ın bütün düşünceleri dağılmış, bir tahtadaki isme bir de tahtanın önündeki zarif oğlana bakıyordu. "Huang." Çince bir soy isim. Bu çocuk hakkında bildiği tek şey artık Çince soy ismiydi. Çocuk doksan derece eğildikten sonra Mark'ın hemen önündeki uzun sıraya girip oturdu.
Uykusu kaçmıştı, derslerde uyumaktan başka bir şey yapmayan Mark Lee'nin tüm uykusu uçup gitmişti. Hemen önüne oturmuş olan gencin arka profilini izliyordu şimdi. Kimsin sen? İsmin ne? Neleri seversin? Neden beni tuhaf hissettiriyorsun? Zihninde binlerce soru işareti oluşmuştu. Kafasını iki tarafa sallayarak bunları dağıtmaya çalıştı. "Bay Huang, biliyorum bu soru biraz üst seviye fakat gelip bir şans verir misiniz?" Mark önündeki varoluş abidesini izlerken öğretmenleri tahtaya ileri düzey bir matematik sorusu yazmıştı. Yeni öğrenci kalktığında Mark kalem kutusunun altındaki postitlere uzandı. Dirseğinin yanındaki kalemi kavradı ve rastgele bir soru yazıp aceleyle öne eğildi ve ön taraftaki sıranın ortasına yapıştırdı. "İsmin ne? -Arka sıradaki lacivert kafalı çocuk." Tekrar yerine oturduğunda herkesin ağzı iki karış açık tahtayı izlediğini fark etti, öyle ki öğretmenleri bile afallamıştı. Tahtadaki soru hatasız çözülmüş, güzel genç ise alçak basamakları çıkarak yerine ulaşmıştı. Refleks olarak diklenip delici bakışlarını önüne oturan bedene dikti. Notu eline alıp okumuştu, birkaç saniye önüne bakıp başını arkasına çevirdiğinde Mark, öldüğünü düşünmeye başlamıştı.
İki koyu göz bebeği bedenini ısıtan dalgalar yayıyordu sanki, pek çok acı içine gömülmüş, bulanık. Sanki duygularına vurulmuş yüzlerce kilit, hislerine çektiği setlerce duvar varmışçasına bakıyordu o gözler. Fakat onca duvara, onca kilide rağmen içlerindeki sıcaklığı iliklerine kadar hissedebilmişti. Üstüne üstlük güzel çocuk hafifçe kendisine gülümsüyordu. Kulaklarına kadar kızarmış olan Mark'a sırtını dönüp postitin üstüne bir şeyler yazdı ve arkasına uzattı. Mark yavaşça postiti alıp merakla yazılan kelimeleri inceledi. Oldukça kaligrafik ve etkileyici bir el yazısıyla yazılan tek bir cümle. "Lütfen derse odaklan." Biraz hayal kırıklığına uğrayarak bakışlarını tekrar öğretmene çevirdi. Fakat elinde olmadan tekrar onu izlemeye başlamıştı. 5 dakika, 10 dakika, 20 dakika. Uzun bir süre sonunda gözlerini sınıf camlarına dikip yine onu düşünürken önünden bir öksürük geldi. Hızla başını çevirdiğinde, görüş açısına bir kitap girmişti. Etiketteki isme baktı. "Huang Renjun." Üç saniye sonrasında Renjun yüzünü ona çevirip başını hafifçe eğdi ve ayağa kalkmasıyla zil çalmıştı. Eşyalarını çantasına yerleştirip aceleci adımlarla sınıfı terk ederken Mark, oturduğu yerde ağzı beş karış oturuyordu. Renjun, Renjun, Renjun, Renjun. Kafasında yankılanan isim ve bozuk DVD oynatıcısı gibi tekrar tekrar oynayan gülümseme haricinde zihni boştu. Kafasında o vardı, Huang Renjun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hear your melody 'markren
Fanfictionrenjun'un sessizliği mark'ın duyduğu en güzel melodiydi. ^completed.