1

18 4 0
                                    


Saat 18.38 güneş yavaş yavaş batmaya başlamıştı, havada hafif ve tatlı bir esinti vardı, hala etrafta dolaşıyordu anlamsızca. Şehir merkezindeydi şu an, bir sürü insanın olduğu yerdeydi, ama sanki hiç kimse yok gibiydi sadece gürültü, gürültü ve daha fazla gürültü. Durdu bir an gözlerini etrafındaki insanlarda gezdirdi. Kimisi telefonda konuşuyor kimisi yanındaki arkadaşıyla, bazıları da sanki bir yere yetişmeleri gerekiyormuşçasına hızlı hızlı ilerliyordu. Biraz daha etrafta gezdirdi gözlerini, en sonunda karşıda yürüyen iki arkadaşa takıldı irisleri, kol kola girmiş gülüşerek bir şeyler konuşuyorlardı.
Düşündü, nasıl duyabiliyorlardı birbirlerini bu gürültüde, nasıl anlayabiliyorlardı? Merak etti, anlayamazdı o artık bunu belki yıllar önceki hali anlardı, ama o anlayamazdı. Mecbur kalmadıkça konuşmazdı insanlarla, mecbur kalınca konuşur sonra susardı, herkesten uzak tek başına yaşardı bu soğuk ve acımasız gezegende.
Soyutlamıştı kendini herkesten ve herşeyden, bazen günlerce konuşmadığı olurdu, hatta bazen kendi sesinin tonunu bile unuturdu, sahi en son ne zaman konuşmuştu biriyle? Hatırlamaya çalıştı, sanırsa en son ona yol soran orta yaşlı bir teyzeyle konuşmuştu,
Sonra yine susmuştu.

Gözlerini iki arkadaştan aldı ve karşıdaki kafeye çevirdi, bir süre durup izledi kafeyi, bu mekânı biliyordu eskiden her gün gelirdi, orada çalışıyordu çünkü.
Kafenin camından içerideki gence baktı, kulağında kulaklıklarla yerleri süpürüyordu, genci izlemeye koyuldu, bir süre sonra genç birden durdu, süpürgeyi bir kenara bıraktı ve elini cebine götürüp telefonunu çıkardı, kulaklıkları çıkarıp telefonu kulağına götürdü ve bir süre dinledi karşıdaki kişiyi, sonra kendi de bir şeyle deyip telefonu kapattı ve geri cebine koydu, dönüp birine bir şeyler dedi, üstündeki önlüğü çıkardı ve üzerinde "SADECE PERSONEL" yazılı kapıdan içeri girdi, arada uzun bir süre geçmeden odadan çıktı ve kafede ki diğer arkadaşlarına el sallayarak dışarı çıktı, çıktığı gibide hızlı adımlarla ilerledi ve gözden kayboldu. Bütün bu süre boyunca genci izledi, eski halini hatırlattı ona, o günü hatırlattı, anıları gözünde canlanınca gözleri doldu birden, hızla önüne döndü ve yürümeye devam etti. Ağlamamaya çalıştı, toplum içinde ağlamayı sevmezdi, insanların ona meraklı gözlerle bakması'ndan hoşlanmazdı, derin bir nefes aldı ve sakinleşmeye kafasındaki düşünceleri dağıtmaya çalıştı.
O sırada bir miyavlama sesi duydu ve başını o yöne çevirdi, kenardaki ara sokakta minik bir kedi gördü, yanında da küçük bir çocuk bir yandan kediyi seviyor diğer yandan da minik bir kapta süt veriyordu minik yavruya. Kediyi görünce aklıma kendi minik kedisi geldi, anıları belirdi birden gözünün önünde, gözleri doldu yeniden, ne zaman eskileri hatırlasa gözleri dolardı, yine dolmuştu işte gözleri, minik tatlı kedisini bulduğu günü düşündü.
5 yaşındaydı onu bulduğunda, evlerine yakın bir parkta oyun oynuyordu tek başına, sonra birden bir miyavlama sesi duymuştu, sesin nereden geldiğini anlamak için etrafına bakınmıştı, ama bir şey görememişti, tam oyununa geri dönecekti ki aynı sesi tekrardan duymuştu, ses ilerideki ara sokaktan geliyordu, oyununa ara vermiş ve sesin geldiği yöne doğru adımlamıştı, ara sokağın başına geldiğinde kenarda yerde yatan minik siyah kediyi görmüştü, yaralıydı. Hemen yanına gidip kediyi kucağına almış ve eve götürmüştü, onu yıkamış yaralarını sarmış ve doyurmuştu.
Onun ilk arkadaşı olmuştu o minik yavru kedi, tüm gününü onunla oynayarak yumuşak tüylerini okşayarak geçirirdi, konuşurdu onunla bir şeyler anlatırdı sürekli, minik kedicikte sanki onu anlıyormuş gibi boncuk gözleriyle bakardı ona tatlı tatlı. Ama uzun sürmemişti bu arkadaşlıkları, minik kedisi ara sıra dolaşmaya çıkardı bir kaç saat sonrada geri gelirdi, bir gün yine dolaşmaya çıkmıştı, ama aradan saatler geçmesine rağmen geri dönmemişti.
Çok endişelenmişti ve gidip onu aramak istemişti, annesi ise "Dolaşıyordur bir yerlerde yakında gelir." demişti. Ama o yinede minik kedisini aramaya gitmişti, saatlerce aramıştı onu ama bulamamıştı, çok üzülmüştü, çok ağlamıştı, hayatındaki tek arkadaşı da onu bırakıp gitmişti, bir dahada geri gelmemişti.
O bunları düşünürken hala gözleri minik kediyi seven çocuktaydı, sonra küçük çocuk sanki üzerindeki bakışları hissetmiş gibi kafasını kaldırıp ona bakmıştı ve göz göze gelmişlerdi, çocuk tam ağzını açıp bir şey diyecekti ki hızla önüne dönüp yoluna devam etmişti, biraz ilerledikten sonra durup derin bir nefes verdi, insanlarla konuşmayı sevmezdi o. Ve elinden geldiğince uzak dururdu, orada kalsa çocuk ona bir şey diyecekti, o da cevap vermek zorunda kalacaktı, işte bunun olmasını istemiyordu bu yüzden hızla uzaklaşmıştı oradan.
Biraz daha ilerledikten sonra kenardaki bir aile dikkatini çekti, üç kişilik bir çekirdek aileydi küçük tatlı bir kız annesinin elini sıkı sıkı tutmuş, heyecanlı bir şekilde bişeyler anlatıyordu babasına, babasıda parlayan gözlerle izliyordu minik kızını, minik kız sonradan gözlerini annesine çevirdi ve soran gözlerle baktı annesine, annesi kafasını sallayıp gülümseyerek cevapladı kızını, kız birden annesinin elini bırakıp ellerini birbirine vurarak yerinde zıplamaya başladı, anne ve babası kızlarının bu hallerine gülümsediler ve babası kızının saçını okşayıp onu kucağına aldı ve alnına minik bir öpücük kondurdu.
Onları izlerken farkına bile varmadan dalıp gitmişti, tekrar göz göze gelme korkusuyla önüne döndü ve kendi ailesini düşünmeye başladı, babasını düşündü, yüzünü hatırlamaya çalıştı, ama hatırlayamadı.
Babasını en son gördüğünde 11-12 yaşlarındaydı, annesini ve küçük kardeşini bırakıp gitmişti, çok üzülmüştü annesi, çok ağlamıştı, annesinin neden bu kadar üzüldüğünü anlayamamıştı, hep kavga ederlerdi çünkü, babası umursamaz bir adamdı ailesiyle ilgilenmezdi, eve sadece uyumak için gelirdi, annesi buna çok sinirlenirdi, ailesiyle ilgilenmesi gerektiğini söylerdi ona hep, genelde kavgayı başlatan laf bu olurdu, ya da babası herhangi bir şeye sinirlenip bağırır çağırırdı. Onlar kavga ederken kardeşiyle odalarına çıkar ya da evden kaçarlardı onların bağırışlarını duymamak için, kardeşi ondan 7 yaş küçüktü çok severdi onu, çok tatlı ve narindi minik kardeşi, her zaman onun peşinden koşar o ne yapsa aynısını yapmaya çalışırdı, ne zaman bir şey yapsa yada ona bir şey anlatsa güzel gözlerini kocaman açar merakla bakardı ona, bazende o anlatırdı bir şeyler, o zamanda o dinlerdi minik kardeşini ilgiyle, sürekli beraberlerdi hiç ayrılmazlardı birbirlerinden, çok severlerdi birbirlerini.
Kardeşi aklına gelince durdu bir an gözleri doldu yine, ama bu sefer tutamadı göz yaşlarını ve bir damla süzüldü yanağından aşağıya, hemen elinin tersiyle sildi göz yaşını, şu an ağlayamazdı, eve gidince istediği kadar ağlayabilirdi nasıl olsa, zaten son iki buçuk yıldır da yaptığı buydu, sabahlara kadar ağlar, güneş doğmaya başlayınca da yorgunluktan uyuya kalırdı, öğlene doğru uyanır sonrada akşama kadar etrafta gezinirdi boş boş, hayatı bundan ibaretti.
Son bir yılda oldukça zayıflamıştı, doğru düzgün yemek yemiyordu çünkü, eğer çok acıkırsa bir şeyler atıştırırdı. Çalışmıyordu, annesi hayata gözlerini kapadığından beri babası ona her ay belli bir miktar para gönderiyordu, onunla geçiniyordu, annesini düşündü, annesi burada olsa kızardı şimdi ona beslenmesine ve sağlığına dikkat etmediği için, o küçükken annesi hep leziz yemekler yapardı onun için, artık yoktu annesinin o leziz yemekleri, sabah uyandığında yada dışardan eve geldiğinde o hasret kaldığı güzel kokular karşılamıyordu artık onu evde. Sıcak ve mutlu değil, soğuk ve ıssızdı artık ev dediği yer, sadece dört duvardan ibaretti.
Bunları düşününce içi sıkıştı bir an, göğsüne bir ağırlık oturdu, artık dayanamıyordu yaşadıklarına, ağır geliyordu.
Bu düşünceler aklını kurcalarken çoktan yaşadığı 13 katlı apartmanın önüne gelmişti bile, durdu ve baktı bir süre ev dediği yere, sonrada apartmanın demir paslı kapısına doğru ilerledi, içeri girdi gözleri ilk asansör kapısına ilişti, önünde büyük harflerle "ARIZALI" yazan bir kağıt vardı, yönünü merdivenlere çevirdi ve yavaş adımlarla çıkmaya başladı, 5. katta durdu ve merdivenin başından 22 numaralı dairesine baktı, bir süre izledi artık onun için soğuk ve karanlık olan ev dediği yeri, eskiden böyle değildi yaklaşık iki buçuk yıl önce burası sıcak ve mutlu bir yerdi onun için, kardeşinin yanında olduğu zamanlardı, onu kaybettiğinden beri soğuktu o yer, kasvetliydi sadece dört duvardan ibaretti.
Kardeşi aklına geldi tekrardan, minik tatlı kardeşi, onunla beraber o daireye yaklaşık 4-5 yıl önce taşınmışlardı, annesi vefat ettikten bir yıl sonra, anneleri vefat ettiğinde o daha 16 yaşındaydı kardeşi de 9, çok ağır gelmişti ona annesini kaybetmek, çok üzülmüştü günlerce ağlamıştı, minik kardeşiyle ortada kalmışlardı, babaları onları yanına almak istememişti, onlarda teyzelerinde kalmışlardı bir süre, babaları onlara ayda belli bir miktar para gönderiyordu sadece, bir süre sonra artık teyzelerine yük olmak istemediği için bir kafede işe girmişti, patronuyla iyi anlaşıyordu ve güzel bir maaş alıyordu, böylece biraz da olsa teyzesine yardımcı oluyordu, kardeşinin okul masraflarını babasının gönderdiği parayla karşılıyordu, kendi kazandığı parayla da evin ihtiyaçlarını karşılıyor ve teyzesine yardımcı oluyordu. Bu böyle bir yıl boyunca devam etti, sonrasında kardeşiyle beraber kardeşinin okuluna daha yakın bir apartmana taşındılar, mutluydu hayatı bir düzene oturmuştu, sabah erken kalkar kahvaltı hazırlar ve kardeşini uyandırırdı, bazenleri kardeşi ona süpriz yapar ondan erken uyanır ve kahvaltıyı hazırlayıp uyandırırdı onu, beraber yemek yerler sonra kardeşi okuluna o da işine giderdi, işten akşama doğru çıkar ve eve dönerdi, o geldiğinde kardeşi çoktan okuldan dönmüş olurdu, beraber yemek hazırlar sonrada birbirlerine günlerinin nasıl geçtiğini anlatarak gülüşüp şakalaşarak yerlerdi yemeklerini, hafta sonları film geceleri yapar video oyunları oynar abur cubur yer ve geç saatlere kadar ayakta kalırlardı, ne yazıkki bu güzel anıları çok uzun sürmemişti.
Aklına bu anılar gelince gözleri yeniden doldu kafasını çevirip yavaşça merdivenlerden çıkmaya devam etti, ama aklında hayla küçük kardeşi vardı, onu kaybettiği o günü düşündü. İkindi vaktiydi iş çıkışına çok kalmamıştı,yerleri süpürüyordu, bir yandan da eve dönünce kardeşiyle yapacağı şeyleri düşünüyordu, cuma günüydü o gün sonraki gün hafta sonuydu, yani yemek yedikten sonra filim izleyebilirlerdi, ya da daha haftanın başında aldıkları yeni oyunu oynayabilirlerdi, o bunları düşünürken birden telefonu çalmıştı, kardeşinin aradığını düşünerek telefonu hemen eline almıştı, yanılmamıştı kerdeşiydi, zaten başkası aramazdı onu, elindeki süpürgeyi bir kenara bırakmış ve hemen telefonu açıp kulağına götürmüştü, ama bir tuhaflık vardı, telefonun karşısındaki ses kardeşinin güzel sesi değildi, yabancıydı, telefonun karşısındaki ses "siz ******* ***** misiniz." diye sordu, şaşırmıştı telefonun karşısındaki kişi ismini biliyordu, kimdi ve niye kardeşinin telefonundan arıyordu onu? "evet benim." demişti, sonra durmuştu ve telefondan gelen sesi dinlemeye başlamıştı, telefondaki ses sustuğunda onun için her şey durmuş gibiydi, doğru mu duymuştu? Birkaç saniye önce duyduğu kelimelere inanmak istememişti,bunun bir kâbus olamsını dilemişti, ama değildi ve bunu oda çok iyi biliyordu, transa girmiş gibiydi onu transtan çıkartan şey telefonun karşısındaki şahıs oldu, " efendim iyi misiniz? Hala oradamısınız?" birden kendine gelmişti, telefonu elinden düşürmüştü ama umursamamıştı, koşarak kafeden çıkmış ve az önce arayan kişinin söylediğini hastahaneye doğru koşmaya başlamıştı, aklımda hala o tanımadığı kişinin sesi yankılanıyordu,"kardeşiniz okul dönüşü sarhoş bir adam tarafından saldırya uğradı, şu an xxx hastahanesinde acil serviste komada." Kafasında bu kelimeler dolaşıp duruyordu, hiç koşmadığı kadar hızlı koştu o gün, hastanenin önüne geldiğinde nefes nefeseydi, umursamamış ve hemen hastaneye girmişti ve gördüğü ilk çalışandan onu kardeşinin yanına götürmesini istemişti, sonrasında onu kardeşinin yanına götürmüşlerdi, yavaşça kardeşinin bulunduğu odaya girmişti, o anı çok iyi hatırlıyordu.
Göğsünde tarif edilemez bir acı vardı, göz yaşları gözlerine batıyor görüşünü bulanıklaştırıyordu, kalbindeki acıyla yavaşça yaklaşmıştı yatağa, biricik kardeşi tüm masumluğu ve güzelliğiyle yatıyordu karşısında, onu makinelere bağlamışlardı, kafası sarılıydı,"düşerken kafasını sert çarpmış." demişti doktor, göz yaşları gözlerine dahada çok batmaya başlamıştı, canı acıyordu görüşü yeniden bulanıklaşmıştı, görüşünü düzeltmek için gözlerini kırpıştırmıştı, ama bu hareketi gözünden bir damla yaş firar etmesine neden olmuştu, bir an gözleri kararmıştı, bayılacak gibi olmuştu ama bayılmamıştı, kafasını öne eğmiş ve sakinleşmeye çalışmıştı ama başaramamıştı, sonra başını geri kaldırmış ve irislerini küçük kardeşine dikmişti, güzel tatlı küçük kardeşi, masumca yatıyordu hala karşısındaki yatakta, defne kokulu yumuşak saçları beyaz yastığa dağılmıştı, teni beyazlamış minik tatlı gözleri kapanmıştı, güzel şekilli kirpikleri birbirine sarılmıştı, ince gül kurusu dudakları çatlamıştı.
Bir süre izlemişti öylece minik kardeşini, sonra yavaşça yaklaşmıştı yanına, kendininkilere nazaran daha minik olan elini kavramıştı, soğuktu minik eli, buz gibiydi, sanki kardeşinin minik elini değilde bir buz parçasını tutuyormuş gibi hisstmişti, titrek bir nefes vermişti sonra dışarıya, nefesini tuttuğunu daha yeni fark ediyordu, kuruyan boğazını ıslatmak için yutkunmuştu, titrek bir nefes alıp geri vermişti, görüşü yeniden bulanıklaşmıştı gözlerini kırpıştırmıştı, birkaç yaş daha akmıştı gözlerinden, dayanamamıştı daha fazla, canı çok acıyordu, kalbi artık dayanamıyordu bu acıya, beyni gerçekleri kabul etmek istemiyordu, tam bir savaş veriyordu kendi içinde, "bu bir kabus." Diye geçirdi içinden. Evet, bu bir kabus olmalıydı "sadece aptal bir kâbus görüyorum."diye kandırmaya çalıştı kendini, ama değildi, bunu o da biliyordu sadece kendini kandırmaya çalışıyordu, gerçekleri kabullenemiyordu bayılmamak için kendini zor tutuyordu o an, daha fazla dayanamamıştı, başını minik kardeşinin omzuna yaslayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı, hala minik soğuk elini sıkı sıkı tutuyordu, her hıçkırıkta dahada çok sıkıyordu küçük kardeşinin minik elini, ısıtmak istermişçesine ovuyordu minik eli, ağlaması dahada şiddetleniyordu, daha birkaç dakika önce kardeşiyle geçirecekleri güzel anları düşünürken, şimdiyse hastane yatağının başında umutsuzca ağlıyordu.
Bir süre ağladı küçük kardeşinin yanında öylece, ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu, zaman kavramını yitirmişti o an, sonradan odaya beyaz önlüklü iki kişi girdi, kafasını kardeşinin omzundan kaldırıldı ve ağlamktan kızarıp şişmiş gözlerle baktı onlara.
Biri yapılı tahminen kırklarının başında gözlüklü bir adamdı, diğeride adamın birkaç adım arkasında kısa boylu zayıf genç bir kadındı, adam yavaşça ona doğru yaklaşıtı ve konuşmaya başladı, ona kardeşinin doktoru olduğunu herhangi bir durum olursa bunu ona onun bildireceğini söylemiş ve kardeşinin şu anki durumunu anlatmıştı, ardından kardeşine bunu yapan kişinin yakalandığını ve hak ettiği cezayı alacağını söylemişti, ne anlamı var ki, diye düşünmüştü o an , kardeşine bunu yapan adam yakalan da yakalanmasa da kardeşi yine o yatakta olacaktı, gözlerini doktordan alıp tekrardan küçük kardeşine yöneltmişti, hala ilk geldiği anki gibiydi, tek fark omuzundaki ıslaklıktı, uzun uzun bakmıştı küçük kardeşine odadan ayrılmadan önce, minik kelebek öpücükleri kondurmuştu yanaklarına, anlına ve minik burnuna, en son küçük soğuk eline de bir buse kondurup yavaşça sanki porselen bir bebekmişçesine geri koymuştu yerine, son kez bakmıştı kardeşinin güzel yüzüne, saçlarını okşamıştı, kokusunu içine çekmişti, sonrada çıkmıştı hastane odasından, yavaş adımlarla inmişti merdivenleri, aklında kardeşiyle olan anıları dolaşıyordu; onun gülüşü, ağlayışı, sinirlenişi, heyecanlı heyecanlı ona bir şeyler anlatışı, meraklı meraklı bakan minik tatlı gözleri, en sonda hastane yatağındaki halini düşünmüştü, gözlerini kapatmıştı sonra, kalbinin ve zihninin derinliklerine kazınmış bir resim gibi, tek tek hepsini düşünmüştü, hepsini zihnine kazımak istermişçesine tekrar ve tekrar düşünmüştü o anları, onların anlarını, bunları düşünürken hastaneden çıkmıştı, başı dönüyordu ve boğazı acıyordu, kendini çok halsiz hissediyordu, bu yüzden bir taksi çağırmıştı eve geri dönmek için.
Aklında bu anılar gezinirken çoktan apartmanın çatı katının kapısının önüne kadar gelmişti, bir süne durdu ve anlamsızca baktı kapıya, o gün hataneden ev dediği yere döndüğündede böyle bakmıştı dairenin kapısına bir süre, gözleri dolmuştu, çünkü o gün dairesinin kapısını açtığında içeride onu karşılayacak bir kardeşi yoktu, beraber yemek hazırlayıp gülüşüp şakalaşarak yiyemeyeceklerdi yemeklerini, bir film seçip izleyemeyeceklerdi, ya da yeni aldıkları oyunu oynayamayacaklardı, o gün eve girdiği gibi yatağa atmıştı kendini, ağlaya ağlaya bırakmıştı kendini uykunun kollarına, o gün bütün hayatı sonlanmıştı onun için, tek tesellisi kardeşinin hala ölmemiş oluşuydu, ölmemişti o gün kardeşi ama yaşamıyorduda. Yavaşça açtı çatı katının kapısını, yüzüne vuran hafif esintiyle adımladı çatı katına, bu gün her zamankinden daha çok aklındaydı özledikleri, onu bırakıp giden minik kedisinin yumuşak tüylerini okşamayı özlemişti, melek annesinin hazırladığı leziz yemeklerin kokusunu özlemişti, annesinin kanatları altında ona sıkı sıkı sarılıp kokusunu içine çekmeyi özlemişti, küçük kardeşinin saçlarını okşamayı, minik ellerini tutmayı, onunla oyunlar oynamayı özlemişti, sıcak dokunuşları hala aklındaydı, annesinin melek kokusunu özlemişti, küçük kardeşinin defne kokan saçlarını özlemişti, minik yavru kediciğinin güneş kokan yumuşak tüylerini özlemişti, ama özlemek hiçbir şeyi geri getirmiyordu, geri gelmelerini dilemişti belki milyon belki trilyonlarca kez, ama geri dönmemişlerdi, kokuları rüzgar olmuş ve uzaklara uçup gitmişti, ve onu geride bırakmışlardı, minik kardeşi o olaydan bir buçuk yıl sonra son nefesini vermişti, bu günden tam bir yıl önce tamamen kaybetmişti kardeşini, kendi filminin ana karakterini o gün kaybetmişti, o günden sonra ağlaması hiç dinmemişti, göz pınarları kuruyana kadar akıtmıştı incilerini.
Göz yaşları batmaya başladı gözlerine, her şey bulanıklaştı göremedi, gözlerini kırpıştırdı ve minik damlaların akmasına izin verdi, kimsecikler göremezdi zaten onu burada, adım adım yaklaştı çatınık kenarına doğru, gözlerinden yaşlar akıyordu ve görüşünü bulanıklaştırıyordu, ama umursamadı o an hiçbir şeyi, çatının en ucuna kadar geldi orda durup aşağıya baktı, tahminen 20-25 kişi vardı, bir süre durdu ve irislerini teker teker her birinin üzerinde gezdirdi, özür diledi sonra her birinden, onu duyamayacak olsalar da, belki birazdan hepsinin olmasa da çoğunun aklında bir travma olarak kalacaktı, görüşü yeniden bulanıklaştı, gözlerini kırpıştırdı ve yaşların yanaklarından süzülmesine izin verdi, kafasını yukarı kaldırdı ve gözlerini çoktan kararmış olan gök yüzüne dikti, birkaç tane yıldız vardı gök yüzünde, ay sanki kocaman siyah bir bulutun arkasından onu izliyor gibiydi, sadece yarısı gözüküyordu, gülümsedi nedensizce, son kez düşündü özlediklerini, kalbi acıdı yeniden, derin bir nefes aldı ve verdi, duyguları karma karışıktı hem acı hem özlem hem de mutluluk.
Evet, mutlulukta vardı içinde bir yerlerde, tamamen unuttuğunu sandığı hissi son kez hissetmişti, sevdiklerine kavuşacaktı, bu yüzden mutluydu, nasıl hissettiğini söylemesi oldukça zordu.
Son kez derin bir nefes aldı ve verdi, gözlerini yıldızlardan ayırmadı, gözyaşları hala yanaklarından aşağı doğru süzülüyordu, özlediklerine doğru ilk adımı attı.
Hissettiği son şey yüzüne çarpan sert ama tatlı rüzgardı...

Son AdımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin