Güller çok güzel bitkilerdir, tabii dikeni size batmazsa. Dikenin size battığı an hayatın gerçekleri su gibi yüzünüze çarpar. Acıdır ama alışırsınız. Ya da alışamazsınız dikenlerin açtığı yaralar ruhunuzda kalır. Biri gelir daha da büyütür yarayı ruhunuz kanar. Gün geçtikçe o kadar ruhunuz kanar ki hissizleşirsiniz. Bende ruhu kanayanlardandım. Acı son derece bedenimi esir almıştı.Şuan baktığım mezar taşının annemin mezar taşı olması kadar acıydı. Onu hiç görmemiş olmam kadar acıydı.
Sanki beni duyacakmış gibi konuşmaya başladım. "Anneciğim ben geldim, seni çok özledim biliyor musun buraya gelmem bana şans getiriyor bence çok ünlü bir firmadan teklif aldım. Sen benim uğurumsun. Yaşasaydın yanımda olurdun değil mi anne? Beni asla yalnız bırakmazdın. Anneler evlatlarını sever öyle değil mi? Sen benim için fedakarlık yaparak kendi hayatını değil benim hayatımı seçmişsin. Sen tanıdığım en iyi annesin."
Keşke gelip sarılsaydı bana, evet geçecek kızım bunlar ben senin hep yanındayım ne olursa olsun deseydi. Bir kere saçlarımı öpüp okşasaydı. Bana sarılsaydı. Dünya'nın en mutlu insanı olabilirdim.
Beyaz güllerimi toprağın üstüne bıraktım. Beyaz gül severdi o. Yani babam öyle söylemişti. Babam ile de beyaz güller sayesinde tanışmışlar zaten...
Son kez bakar gibi baktım anneme elbette bu son bakışım değildi. Ben annemi her zaman ziyaret ederdim. Ve etmeye de devam edecektim. Sadece bir süre dinlenmeye ihtiyacım vardı. Eve kendimi kapatacak son yazılım hakkında epey bir geliştirecektim.
Veda edip arabama doğru yürümeye başladım. Düşüncelerim oldukça yoğundu ve peşimi bırakmıyordu. Düşündükçe düşünüyor kafama takıyordum. En son deliler hastanesine düşecektim o olacaktı.
Arabaya toslamamla geldiğimi farkettim. Ben bu dalgınlıkla bir gün ölecektim ama hangi zamandı acaba? Arabanın kapısını açıp içine bindim. Emniyet kemerimi takıp yola çıktım. Tabii bunları yaparken radyodan şarkı açmayı ihmal etmemiştim.
"Seviyorum sevmiyorum.
Kaç yaprak var bilmiyorum.
Ben seni kopardım attım.
Kendimi toparlıyorum."Bir yandan şarkıya eşlik ediyordum. Bir yandan yola bakıyordum. Ama sanırım kendimi fazla kaptırmıştım şarkıya. Ne yapayım seviyordum bu şarkıyı.
"Var mı şimdi başka biri?
Onu bana benzettin mi?
Ne yaparsan o ben olmaz.
Parçaları sana uymaz."İyice şarkı mooduna girmiştim. Kendimi bir şarkıcı zannediyor adeta sahnede söylüyormuş gibi deliriyordum. Bir elimi yumruk yaparak mikrofon gibi yapıp diğer elimi ise direksiyona koymuştum.
"Kendimi bunun için mi yorucam ben?
Kalbimi bunun için mi kırıcam ben?
Kendimi bunun için mi yorucam ben?
Kalbimi bunun için mi kırıcam ben?"O kadar yükselmiştim ki kırmızı ışıkları son anda farketmiştim. Tabi durmamla arkadaki arabanın bana çarpması bir olmuştu. O sarsılmayla başımı direksiyona vurduğumu hatırlıyorum. Sonrası bulanık ve karanlıktı. Sonsuz karanlık.
Çağıl'dan.
2 saat sonra.Bir araba kazası gerçekleştirmiştim. Her ne kadar avukat olsamda soğukkanlılığımı koruyamıyordum. Vicdanım el vermiyordu. Hele çarptığım kişi Efsan Soylu'ydu. Fatih Soylu'nun kızı. Bende şirkete Efsan'a yani Efsan Hanım'a haber vermek için gidiyordum. Fatih Beyi maalesef kaybetmiştik ve Efsan Hanım'ın bundan henüz haberi yoktu. Acaba söylemese miydim? Er geç öğrenirdi. Uyanınca cesaretimi toplayıp söyleyecektim. Odasının tam önünde bekliyordum. Kızıl saçlı bir doktor çıktı.