Biri son bölüme "sen yb atana kadar kitabı 4 kere okudum" yazmış OAÖDPLSS PATLADIM AMK
NEYSE aşkolar, iyi okumalar. Biraz beklettim ama takip edenler bilir; ilham sancısı içerisindeyim.
Bölüme geçmeden: DİLENCİ DEĞİLİM AMA ALLAH RIZASI İÇİN NUDE. İLETİŞİM BİLGİLERİ İÇİN DM.
şaka
şaka olmayabilir de
ne de olsa bu kitabın jiminini yazan yazar benim PUAHHAHAAH
of neyse iyi boş yaptım, iyi okumalar.
yorum yapın.
yorum yaparsanız üç güne kalmaz bölüm atarım.
Dağınık saçlar, bol gömlek, birkaç beden büyük kumaş koyu gri pantolon, pantolonun kenarından sarkan büyük zincirler ve platform topuk siyah botlar... Jimin ona doğru gelen adamı sakince - aslında içten içe çıldırarak - süzmüştü. Daha önce profil fotoğrafından onu defalarca kere görmüştü ama hadi ya (?) adam cidden meteor değil evrenin ta kendisi olacak şekildeydi. Özellikle boyu ve vücut oranları Jimin'i hayranlık ve dehşet ikilisi arasında bir yere sürüklemişti. Hayran oluyordu baktıkça ancak bir yandan da dehşete düşüyordu bu kusursuz uyum için.
Jimin gözlerini ona adımlayan adamın üstünden çekip kendi üstüne baktı. Bol beyaz tişört ve boru paça kot giymişti. Birkaç takı kullanmıştı elbet ama Jungkook kadar zincir takmamıştı. Sakince ayağa kalkıp Jungkook'u bekledi. Jungkook ise aheste aheste Jimin'e doğru ilerleyip birkaç adım ötesinde durdu. ''Libido monster?''
Jimin bir an için tükürüğünü yutamadı, deli gibi öksürüp kızarırken Jungkook kahkaha atıp masanın üstündeki su şişesini eline almış ve aceleyle kapağını açmıştı. ''İç ve sakin ol lütfen.'' Jimin yaşaran gözlerini kırpıştırıp dövmeli parmakların ardından şişeyi kurtardı ve birkaç yudum su içti. ''Teşekkür ederim.'' Gözlerini kaçırdı. Utanmıştı.
Hayvan gibi utanmıştı.
''Bir saniye,'' Jungkook iki üç adım atıp Jimin'in sandalyesini kendine doğru çekti ve bekledi. Jimin bu jest karşısında çığlık atarak zıplamak istese de Jungkook'u daha fazla bekletmemek adına sandalyeye oturdu. Jungkook da hızlıca Jimin'in karşısına oturdu ve Jimin onu incelerken Jungkook'un içecek ve tatlı siparişi verdiği zaman dilimini onu seyrederken kaçırdı.
''Dövmelerimi biliyordun ancak tarzımı canlı görmek ürküttü sanırım seni.''
''Ürkmedim,'' Jimin dudaklarını yalayıp bakışlarını masadaki tuzluğa odakladı. Masada neden tuzluk vardı ki? ''Birazcık utandım da ben. Hem sen de çok rahatsın, neden rahatsın?'' Jungkook yine güldü.
''Jimin ben her gün bir sürü öğrenciye ders anlatıyorum, farklı ekiplerim var, yani.. Gün içinde bir sürü insanla yeniden tanışıp iletişim kuruyorum. Her zaman gergin ve utangaç olamam.'' Jimin başını sallayıp onu yanıtsız bıraktı. Çünkü fazlasıyla salak hissediyordu. Bunu önceden düşünebilirdi, ve şimdi daha çok utanıyordu. Cebinden telefonunu çıkartıp masaya koydu. Saate baktı. ''Şimdiden sıktım mı seni?''
''Ne?!'' Jimin irkilip heyecanla başını hayır anlamında salladı. ''Ben onun için saate bakmadım, kuzenimden mesaj bekliyordum!'' O birkaç cümle daha sıralarken Jungkook'un keyifle kızaran yanaklarını ve şaşkın ifadesini izlediğini fark etmemişti. Keza Jungkook'un ona inandığını(?) kavrayınca sakinleşti ve titreyen ellerini masanın altına gizledi.
Karşısında yirmi dokuz yaşında, iyi bir mesleği olan, fiziği ve yüzü kusursuz yetişkin biri duruyordu.
Utancının yanına gerginlik de eklendi.
Garson masaya iki tabak çikolatalı yaş pasta ve iki bardak naneli limonata bıraktı. Jimin tatlı yeme isteğini bastıramadan çatalını eline aldı ve biraz pasta yedi. Ağzında yayılan yoğun çikolata aroması, gözlerini kapatmasına ve keyifle gülümsemesine neden olmuştu. Jungkook ise böyle tatlı bir manzara karşısında düşüncelerinin kirlenmemesi için kendisini epey bir zorlamış ve Jimin'in alnına düşen sarı saçlarını incelemeye başlamıştı.
Çocuğun görüntüsü melek gibiydi ancak içinde yatan şeytanı Jungkook çok iyi biliyordu.
''Jimin,'' Jimin limonatasından bir yudum alıp Jungkook'a baktı. ''Seninle birçok şey hakkında konuşmak istesem de, kendimle alakalı birkaç şeyi söylemek istiyorum.'' Jimin usulca kafasını sallayıp masanın üstündeki ellerini birbirine kenetleyerek öne eğildi ve pür dikkat Jungkook'a bakmaya başladı. Jungkook ise onu öğrencilerine benzetmeden edemedi.
''İlk bana mesaj atmaya başladığın zaman sana homoseksüel olmadığımı söylemiştim hatırlarsan. O bir yalandı. Ben biseksüelim. Hem kadınlardan hem de erkeklerden hoşlanıyorum. Bu zamana kadar da birçok ilişkim oldu. Gerek uzun ilişki gerek tek gecelik... Geçmişimin seni rahatsız etmeyeceğini umut ediyorum.'' Jungkook kendini anlatırken biraz gerilmişti. Şüphesiz Jimin şimdi kalkıp gitse üzülürdü ancak hayatına devam edebilirdi.
Çekici bir adamdı ve bu özelliğini kullanmayı seviyordu. Her alanda iyi olmak Jungkook için tatmin ediciydi. Kadınların ve erkeklerin ilgisini aynı ölçüde çekmek ve karşısındaki insanların zevki için kendisine yalvarmalarını izlemek kişisel bir hazzı doyuruyordu.
Lakin Jimin, mesajlarla bu hazzı doyurmak yerine kendisini itmiş aynı ölçüde kendisini çekmişti.
''Ben bunlara takılmam... Yani sanırım? Bilmiyorum. Seninle ne olduğumuzu bile bilmiyorken geçmişini düşünmemiştim hiç.''
''Anladım,'' dövmeli adam gülümsedi. ''Sadece iyi hissetmeni istiyorum.'' Jungkook limonatasından yudumlarken Jimin düşüncelere daldı. Geçmiş önemli miydi ki?
''Sahi hazır yüz yüzeyken... Anlatsana bana neden cinsel içerikli mesajlar attın?'' Jimin, Jungkook'un bunu öylesine bir şeyden bahsedermiş gibi söylemesine mi yoksa yaptığı şeyi başkasından duymanın verdiği utancı ilk defa yaşamasına mı şaşıracağını bilemedi. ''Yani kötü bir dönemdeydim ve...'' yutkundu. ''...o an biri yanımda olsun istedim. Cinsel hayatımın yetersizliği canımı sıkmıştı.''
''Buradan hastaneye gidebiliriz istersen? Jimin bu iyi bir şey hatta normal bir şey değil ve cidden uzmana danışman gerektiğini düşünüyorum.''
Ne, diye düşündü Jimin. Önce baştan aşağı kızardı ardından sinirden ne yapacağını bilemedi. Onun aksine Jungkook çok rahattı ve pastasını yiyordu. Jimin ise sinirden çenesinin kasıldığını hissetti. ''Bir şeyleri bilmeden ne güzel de...'' Gözlerini yumup sakinleşmeyi denedi ancak yapamadı.
Jimin sence de çok küçük değil mi?
Tatmin edemiyorsun.
Seninleyken sadece sıkılıyorum bence cinsel uyumumuz yok.
Tanrım Jimin! (Kahkaha sesleri) Erken boşaldın!
''Gitsem iyi olacak.'' Jimin dolan gözlerini saklama gereği duymadan telefonunu cebine koydu ve sandalyesini şiddetle iterek ayağa kalktı. Jungkook şaşkınlıkla karşı tarafa bakarken ne diyeceğini bilemedi. ''Jimin ben o anlamda demedim yan...''
''Bir şey demene gerek yok. Teşekkürler.'' Jimin koluna değen parmaklarla irkildi ancak nazik tutuştan kendini sıyırıp tatlı kafeden ayrıldı. Jungkook iste yaptığı düşüncesizliği düşünürken hesabı aceleyle ödeyerek kafeyi terk etti.
Yine de Jimin'e yetişemedi.
Jungkook on dakika öncesine kadar Jimin kalkıp giderse üzülürüm demişti içten içe. Şimdi ise sadece üzülmeyeceğini, beraber yaşayabilecek onca güzel anının hayalini kurarken derin bir hüzün duyacağını fark etti.
Ona hastalıklı demekten ziyade, onun iyiliğini düşünmüştü ancak karşı tarafı tam olarak tanıyamadan böyle bir konu hakkında yorum yapması yersizdi. Arabasına ilerlerken saçlarını karıştırıp kaldırımı tekmeledi. Yine de kendisine olan siniri bir nebze bile olsa azalmadı. İlk buluşma için olabilecek en kötü senaryo yaşanmıştı.
Jungkook o gece Jimin'e bir sürü mesaj attı ancak mesajlarına geri dönüş alamadı.
Ve bu durum dört gün boyunca devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
#NUDE° jikook
Fanfiction[Texting] Jimin, kafasından salladığı numaralardan nude istemeye başlar. Bir gün, gerçekten ateşli biriyle konuşmak onun için de beklenmedik olacaktır.